‘Jin jiyan azadî’nin dünyada vücut bulmuş halini yaşayacağız’

  • 09:06 22 Kasım 2024
  • Güncel
 
Neslihan Kardaş
 
WAN - TJA aktivisti Aynur Sarıca, 25 Kasım’a doğru giderken ulus-devletin kadınlara dayattığı normlara dikkat çekerek, “Tecride, kadın katliamlarına, çocuk istismarına karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Jin jiyan azadî felsefesinin dünyada vücut bulmuş halini yaşayacağız. Dayanışma ruhuyla bütün kadınları 25 Kasım’da alanlara davet ediyoruz” dedi.
 
Kadınlar, bir 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü daha tecrit, katliam, taciz ve tecavüz olaylarının gölgesinde karşılıyor. Şiddet ve katliam sarmalına karşı kadınlar, her geçen gün daha da güçlenerek mücadelelerini sürdürüyorlar. Kadınlar, 25 Kasım’a doğru giderken de birçok kentte çeşitlik eylem ve etkinlikler gerçekleştiriyor.
 
Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Aynur Sarıca, kadına yönelik şiddet ve buna karşı mücadeleye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Protestoları ortak yürütmek istiyoruz’
 
Sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil dünya genelinde kadınların var olduğu, insanlığın yaşadığı bütün alanlarda şiddetin kabul görülmediğinin altını çizen Aynur Sarıca, 25 Kasım'a giderken Kürdistan'da neler olduğu, neler yaşandığı ve neler yapılmak istendiği üzerinden tartışmalar yürüttüklerini dile getirdi. Aynur Sarıca, “25 Kasım, hayatımızın her alanında sistemin el uzatmalarıyla, dil uzatmalarıyla, kadın bedeni, fikriyatı, duygusu, yaşamı üzerinden kendini var etme şeklini kadınların kabul etmediğini, beraber bir bütün olarak yaşamlarını kendi hür iradeleriyle getiriş biçimleridir. Bunlar Türkiye ve Kürdistan’da protestolarla hayata geçiyor. Bu protestoları ortak yürütmek istiyoruz” dedi.
 
‘Erkek-ulus devletler kadını kimliksizleştiriyor’
 
Feminist gruplarla yaptıkları tartışmalarda, dünya genelinde yayınladıkları yazılarda ve bir araya gelişlerde sistemle dertlerinin ortak olduğu ifade eden Aynur Sarıca, eril sistemlerin, erkek-ulus devletlerin, kadınların haklarını ötekileştirdiğini, ikinci cins olarak ele aldığını, kimliksizleştirdiğini ve bunun üzerine tartışmalar yürüttüklerini belirtti. Aynur Sarıca, “Bu tartışmaların sonucunda, eril aklın inşa ettiği ulus-devlet yapılanması ile bir sorunumuz var. Sorunumuz, yapılan piramitte kadının yerinin olmaması ve olmadığı gibi var olan kesimlerin de köle olarak gösterilmeye çalışılmasıdır. Bunu ortaya koyduğumuzda da çözümsel olarak ‘ne yapabiliriz’ üzerine tartışıyoruz. Önümüzde mücadele etme süreci var. Mücadeleyi ayrı ayrı yapmaktansa bunu bir bütün olarak yapmak gerektiğini düşünüyoruz. ‘Kendi haklarımızı nasıl tekrardan yaşamsal hale getirebiliriz’ üzerine mücadele etmemiz gerektiği kanaatindeyiz. Bunu da platformlarda dile getiriyoruz. Bu çağrıyı duyan, kendini özgürlüğe adamış, mücadele etmek isteyen hatta kendi fikriyatını benimseyen bütün kadınlara hak veriyoruz. Rojhilat'tan Hindistan'a, Hollanda'ya, Berlin'e kadar kadınlar şunu diyor; ‘Evet derdimiz ortak, bununla mücadele de ortak olmalı.’ Çünkü sadece sistemin isminin değiştiği bir mekanizmada yaşıyoruz” şeklinde konuştu.
 
‘Özel savaş had safhaya çıktı’
 
Kürt Kadın Hareketi olarak, şiddeti sadece fiziki şiddet olarak değerlendirmediklerini kaydeden Aynur Sarıca, “Türkiye ve Kürdistan'da öyle bir noktaya gelindi ki, özel savaş had safhaya çıktı. Sistemin, kadın bedeni, fikriyatı üzerinden geliştirmek istediği, stratejik rejime dönüştürdüğü hamleler gerçekliği ortada. Bunu yeri gelir kolluk üzerinden yapar, yeri gelir farklı mecralar üzerinden yapar. Her şekilde bir kadın kazanımına, kadın yaşamına ve fikriyatına yönelim ve saldırı olduğu mevcut. Bu mevcudiyetle beraber aynı zamanda ekonomik krizin en çok etkilediği kesim yine kadınlar. Bu sadece köleleştirmeye dönük bir süreç. Ekonomik yoksunluk kadınların bütün yaşamına da sirayet etti. Buna bağlı olarak, kadının özgürlüğünün kısıtlandığını da görüyoruz. Çünkü toplumsal cinsiyet kodlamalarının kadına yüklediği rol, kadının evden çıkmaması, sadece çocuk üzerinden bir bakıcılık ya da ev temizliği üzerinden bir hizmetkarlık beklentisi olarak inşa edildi. Kadınlar var olan bilincin uyanışıyla, mücadeleye katılması gerektiğinin bilincinde. Çünkü bu mücadelemiz bir mekanla sınırlı kalmıyor. Her alanda bu mücadelenin yükselmesi gerektiğini ve kadınların kendi mevcut haklarını korumaya dönük bir mücadelelerinin olduğunu görebiliyoruz” ifadelerine yer verdi.
 
‘Kürt halkının istediği Sayın Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması’
 
Yaşanan krizlerin, özel savaşın ayyuka çıkmasının, baskı politikalarının, Kürdistan'da yoğun bir şekilde yaşanan eşbaşkanlık ve yerel yönetimlere olan saldırıların sebebinin, kendini ulus devlet temelinde inşa etmiş sistemin kan kaybetmesinden kaynaklandığını kaydeden Aynur Sarıca, “Ulus devlet anlayışının kendini var edebilmek için yapmak istediği şey, saldırıdır. Bu saldırı mekanizmaları sabah ev baskınları ve kayyım atamalarından katliamlara kadar her türlü şeyi yaşatıyor. Kürdistan'da tam da yapmak istedikleri şeyler bunlar. Bunun da bağlantılı olduğu şeylerden bir tanesi ve en önemlisi tecrit politikalarıdır. Bu politikayı yürütürken de aslında Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerinden ağırlaştırılmış tecridi hayata geçiriyorlar. Tecrit derken, sadece bir iletişimsizlik halinden bahsetmiyoruz. Bu felsefik, sosyolojik, bağlılık noktasında her şeye ket vurmaya ve bir milleti nefessiz bırakmaya çalışan bir hamledir. Kürt halkının istediği ise bu mutlak iletişimsizlik halinin bir an önce kaldırılması ve Sayın Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması. Bugün sokakta gördüğünüz beş yaşındaki bir çocuktan 90 yaşındaki bireye kadar hepsinin söylediği şey bellidir. Çünkü demokrasi isteyen bir ulustan bahsediyoruz” diye belirtti.
 
‘Erkek devlet şiddetine karşı jin jiyan azadî’
 
Ulus devlet anlayışının kadınlara yer vermediğinin, kadınları istemediğinin, ötekileştirdiğinin, ikinci cins ve köle olarak gördüğünün farkında olduklarını vurgulayan Aynur Sarıca, “Bu farkındalıkla 25 Kasım’a doğru giderken şiarımız, ‘Erkek devlet şiddetine karşı jin jiyan azadî’. Sokakta şiddeti istemeyen, ulus devlet anlayışının bize dayattığı kodlamaları istemeyen bir yerden, özgür yaşamımızı inşa ettiğimiz yerlerde yaşamayı istiyoruz. Bu çok açık bir taleptir. Ama bu talep, erkeklik sisteminin kabul etmediği bir şeydir. Bunu artık net görebiliyoruz. Her sabah uyandığımızda bir yerde bir kadın cinayetini görüyoruz. Hepsi de faili belli olmayan, şüpheli ya da ne olduğu belli olmayan cinayetler. Mesela Wan'da Rojin'in 18 gün sonra bulunması ve sonrasında otopsi raporuna gizlilik kararı getirilmesi, yapılan şeyleri örtbas etmektir. Narin dosyasında aslında soruşturmanın çözülmemesinin sebebi, yapılan katliamların artık çözümsüzlüğe doğru itilmesinden kaynaklıdır” ifadelerini kullandı.
 
‘Jin jiyan azadî felsefesinin dünyada vücut bulmuş halini yaşayacağız’
 
Kadın katliamlarının ardındaki cezasızlık politikalarından söz eden Aynur Sarıca, faillere artık ceza verilmediğinin altını çizdi. Failin kravat taktığında serbest kaldığına ve iyi hal indirimi aldığına işaret eden Aynur Sarıca, şöyle dedi: “Bu cezasızlık politikası toplumda cesaret uyandırıyor. Bunu besleyen bir sistem aklı olduğunu biliyoruz. Bugün Türkiye ve Kürdistan'da işlenen tam da budur. Cezasızlık politikalarıyla beraber artık her gün farklı bir haberle uyanmaya başladık. Ama kadınlar 25 Kasım'a giderken bunları düşünebilmeli ve gündemlerine alabilmeli. Bizler atölyelerimizde, panellerimizde, sempozyumlarımızda, buluşmalarımızda, ev ziyaretlerimizde yani yapmak istediğimiz ve yapacağımız bütün eylem ve etkinliklerimizde bunu dile getireceğiz. Ulus devletin dayattığı kodlamaları kabul etmeyip, sokaklarda mücadele etmeye devam edeceğiz. Tecride, kadın katliamlarına, çocuk istismarına karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Jin jiyan azadî felsefesinin dünyada vücut bulmuş halini yaşayacağımızı bir kez daha yineliyoruz.” 
 
‘Bizler Kürt Kadın Hareketi olarak buradayız’
 
Kadınlar üzerinde bir toplum baskısı olduğuna değinen Aynur Sarıca, “Erkektir yapar, kadın sussun gibi algıların olduğunu biliyoruz. Buradan erkek şiddetine maruz kalan kadınlara şunu söyleyebiliriz, korkularımız çözüm yaratmaz. Tam tersi birbirimizden güç ve cesaret alıp ortak mücadelede beraber hareket etmemiz gerekiyor. Bizler Kürt Kadın Hareketi olarak buradayız. Kürdistan’ın her yerinde varız ve büyüyerek, daha çok örgütlenerek var olmaya devam edeceğiz. Şiddet gören kadınlar bizlere gelebilir, iletişime geçebilirler. Kadın derneklerine gidebilir, hukuksal bütün haklarını kullanabilirler ama en önemlisi özgüvenlerini yitirmemeleri gerekiyor” dedi.
 
‘Dayanışma ruhuyla bütün kadınları alanlara davet ediyoruz’
 
25 Kasım için çağrılarının çok açık ve net olduğunu vurgulayan Aynur Sarıca, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Şiddete, tecride, istismara karşı sokaklardayız. 25 Kasım çalışmalarımız sadece merkezi değil, geniş kapsamlı çalışmalardır. Bu anlamda kadın dayanışmasının daha güçlü olduğu bir çalışmayla bu sistemin geri adım atacağını biliyoruz. Kadınlar birlikte güçlüdür ve bu dayanışma ruhuyla bütün kadınları 25 Kasım’da alanlara davet ediyoruz.”