Basına yönelik saldırılar: Daha çok yan yana gelmeliyiz!

  • 09:03 20 Ocak 2025
  • Güncel
  
 
İSTANBUL- Özgür basına yönelik saldırıları değerlendiren ETHA editörü Nadiye Gürbüz, gazetecilerin daha fazla yan yana gelerek mücadele etmesi gerektiğine vurgu yaptı.  
 
AKP-MHP iktidarının özgür basına yönelik saldırıları giderek artıyor. Hakikatin halka ulaşmasını engellemek isteyen iktidar, gazetecileri katlediyor, gözaltına alıyor, tutukluyor, dijital medya hesaplarına, internet sayfalarına erişim engeli getiriyor. 
 
Etkin Haber Ajansı (ETHA) editörü Nadiye Gürbüz, yaşanan baskılara dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Tarafsız değiliz hak mücadelesi yürütenlerden tarafız’
 
Baskı, sansür, gazetecilerin katledilmesinin toplumun haber alma hakkına karşı nasıl bir tehdit oluşturduğuna dair değerlendirmede bulunan Nadiye Gürbüz, “Gazeteciler gerçeğin peşinde koşan insanlardır. Bir tarafta gerçeğin peşinde koşan gazeteciler diğer tarafta bu sistemin yaptıklarına çanak tutan gazeteciler var. Özgür basına, devrimci, sosyalist basına yönelik her türlü baskı, sansür, saldırı, gözaltı, tutuklama sistemin yönetimini kolaylaştırma amacı taşıyor. Çünkü gerçekler ne kadar duyulmazsa, gerçekler ne kadar açığa çıkmazsa, insanların tepkileri, talepleri, mücadelesi ne kadar duyurulmazsa yönetmek o kadar kolaylaşacaktır. Her türlü hak gaspının görünmez kılma çabası. Bize yönelen her türlü saldırı, halkın haber alma hakkını engellemeye yönelik. Gazeteci tarafsız olmalı gibi bir algı var aslına bakarsanız, biz ne tarafsızız ne de sistemden yanayız. Ezilenden, hak mücadelesi yürütenlerden tarafız” dedi. 
 
‘Gerçeklerin duyurulmasını engellemeye çalışıyorlar’
 
Özgür basın kuruluşlarına yönelik gerçekleşen kapatmanın, sansür uygulamanın amaçlarına değinen Nadiye Gürbüz, dijital medya hesaplarının kapatılmasının gerçeklerin karanlıkta bırakılması için atılan bir adım olduğunun altını çizdi. Nadiye Gürbüz, “Sitelerin kapatılması ve Twitter hesaplarının yasaklanması süreklileşen bir hal almaya başladı. Aynı zamanda Instagram hesaplarında, Twitter'da çeşitli paylaşımların kaldırılması gibi biçimlerde de devam ediyor bu saldırılar. Geçmişte sadece basılı gazeteler vardı, sınırlı sayıda televizyon kanalı vardı şimdi insanlara ulaşmanın biçimleri daha da artmış durumda. Ne kadar az insana ulaşırsanız gerçekler o kadar az duyulmuş olacak sosyal medya hesaplarına, internet sitelerimizin kapatılmasına yönelik saldırıların temel amaçlarından bir tanesi bu. Yani nasıl ki bizi gözaltına alıp haber yapmamızı engelliyorlarsa bu alanlardaki yasaklamalarla da halka gerçeklerin duyurulmasını engellemeye çalışıyorlar. Yani aynı zamanda bu alanlar manipülasyonuna da çok açık alanlar. Özellikle troll hesaplar diye tanımladığımız hesaplar aracılığıyla bizim halka duyurduğumuz gerçekleri manipüle etmeye yönelik çabalar da söz konusu. O alanı abluka altına alıp sadece kendi fikirlerinin, manipüle edip yaydıkları bilgilerin halka ulaşması yönünde bir çaba içerisindeler” ifadelerini kullandı. 
 
‘Halkların taleplerinin gözetildiği bir ortam yok’
 
Yasaklama kararlarının jandarmanın, komutanların yaptıkları şikayetleri sonucunda ya da iktidara yakın kişiler tarafından gerçekleşen şikayetler sonrasında gerçekleşmesine dair konuşan Nadiye Gürbüz, şunları belirtti: “Kısa bir süre önce tutuklanan ajansımızın editörü Pınar Gayıp'ın ajansımızda yayınlanan işte bir tacizci haberinden dolayı hakkında dava açılması da aslında bir bütün olarak birbiriyle bağlantılı şeyler. Son dönemde Rojava'ya yönelik saldırılarda sivil halka, gazetecilere, yaşam alanlarına, barajlara, ambarlara yönelik saldırıları duyurduğumuz için hem internet sitelerimiz hem de sosyal medya hesaplarımız kapatılıyor. Çünkü bunlar devletin nasıl bir sistem işlettiğini, devletin nasıl bir işkence aygıtı haline dönüştürüldüğünü net bir biçimde gösteren şeyler. Devletin son süreçte özellikle içte yaratmaya çalıştığı bir algı var sanki bir değişim yaşanacakmış gibi ama diğer taraftan Nazım'la Cihan katlediliyor, buna itiraz eden gazeteci arkadaşlarımız tutuklanıyor, internet sitelerimiz, sosyal medya hesaplarımız kapatılıyor. Ortada bir değişim, barış, halkların taleplerinin gözetildiği bir ortamın olmadığını da net bir biçimde gösteriyor bütün bu saldırılar.”
 
‘Mutlak bir sessizlik yaratmak istiyorlar’
 
“Mutlak bir sessizlik yaratmak istiyorlar” diyen Nadiye Gürbüz, sessizliği yaratmak için de hem sokağın terörize edilmeye çalışıldığını hem de özgür basının susturulmaya çalışıldığını söyleyerek bunun için atılan somut adımlara dair de “Bir dönem Kürt demek, Kürdistan demek yasaklanan kelimeler arasında yer alıyordu. O dönemde biz bunun karşısında bir duruş sergiledik. Bugün de aslında isimleri değişen ama amacı, niyeti aynı olan çeşitli yasal düzenlemeler sık sık karşımıza geliyor. Dezenformasyon yasası, çıkalı epeyce bir zaman oldu. Orada tarif edilen şey aslına devletin yanında duran medyanın dezenformasyon yapmasını sağlayacak bir kanal açmaktı. İşte Nazım ve Cihan’ın Tişrin Barajı bölgesindeki yaşanan bombardımanları, Kobani'ye yönelik saldırıları, Minbiç'te yaşananları anlatması devletin ‘Tişrin Barajı'nı ele geçirdik, işte Minbiç'te ele geçirdik, işte Kobani'yi ele geçiriyoruz’ gibi söylemlerinin gerçek olmadığını gösteriyordu. Maalesef ki biz burada dezenformasyon yasası kapsamında gözaltına alınıyoruz, tutuklanıyoruz bunları anlattığımız için ama orada başka bir yasa işliyor, savaş hukuku işletiliyor gazeteci arkadaşlarımız sırf bu nedenle katledildiler. Bunlara karşı tepkiler gelişiyor ama maalesef tepkiler de istediğimiz düzeyde değil. Kendi bakımımızdan da aynı şeyi söyleyebilirim. Hem basın meslek örgütleri hem bu yasalardan en fazla etkilenecek olan gazeteciler olarak biz de yeterli düzeyde bir yan yana geliş ve bunun karşısında bir duruşu tam olarak örgütleyemiyoruz bu da bizim sorunlarımızdan bir tanesi” değerlendirmesi yaptı. 
 
Değiştirmek için mücadele dışında şans yok
 
Son olarak sansüre, gazetecilerin katledilmesine karşı çözüm yollarını dile getiren Nadiye Gürbüz, şöyle konuştu: “Mücadeleden başka bir çözüm yolu yok. Basın meslek örgütleri, sendikalar bu konuda oldukça yetersiz. Zaten cemiyet bizi gazeteci görmüyor. Yani nasıl ki devlet bizi gazeteci gibi görmüyor, ‘terörist’ diye nitelendiriyorsa cemiyetin algısı da böyle. Mesela Cihan'la Nazım katledildi. Türkiye Gazeteciler Sendikası günlerce sessiz kaldı. Arkadaşlarımız tutuklandıktan sonra sadece bir tane yazılı açıklama yaptı. Basın-İş kısmen daha aktif ama orada da sürekli bir tedirginlikle, sürekli bir kaygıyla hareket ediş söz konusu. Kürt özgürlük mücadelesini, devrimci sosyalist mücadeleyi yürütenlere mesafeli bir duruş sergilendiği gibi bu mücadelenin içinde yer alan gazetecilere yönelik de aynı şeyi yapıyorlar. İtiraz eden herkese yönelen bir saldırı söz konusu. Doğal olarak bugün bunun karşısında bir duruş sergileyemediğiniz takdirde yarın öbür gün bu saldırı mutlaka o kesimlere de gelecektir. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın gerçeği ifade etmiyor. Daha fazla yan yana gelmemiz gerekiyor. Mücadele etmediğimiz her durumda bu saldırılar daha da artacaktır. Değiştirmek için mücadele dışında bir şansımız yok.”