'Komplo direniş sürecinin de başlangıcı oldu'

  • 09:03 11 Şubat 2025
  • Güncel
 
 
WAN - Kürt kadınların, Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşması için mücadelesine devam edeceğini söyleyen DBP'li yönetici Zilan Kaplan, "Komplo, Kürt kadınlar için bir yıkım değil; aksine, daha büyük bir bilinçlenme ve direniş sürecinin başlangıcı oldu" dedi. 
 
15 Şubat komplosunun kadınlar üzerindeki etkisine ilişkin konuşan DBP yöneticisi Zilan Kaplan, “Sayın Öcalan’ın geliştirdiği ‘Jin Jîyan Azadî’ felsefesi kadınların toplumsal ve bireysel özgürlüğünü için bir yol haritası çiziyor. Bu felsefe kadınların sadece patriarkal sistemde değil, devletin ve toplumun dayattığı tüm baskılardan kurtulmasını, özgürleşmesini hedef alan bir felsefedir” dedi.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun ilk adımı 9 Ekim 1998 tarihinde atıldı. Komplonun ikinci adımı ise Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Kenya’dan kaçırılıp Türkiye’ye getirilmesi oldu. O tarihten bu yana İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde mutlak tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan, İmralı Adası’nda ortaya koyduğu kadın özgürlükçü paradigma ile “Jin, Jiyan, Azadî” felsefesini ortaya koydu. Bu felsefe şimdi bütün dünyada kadınların mücadelesinde can buluyor.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik komplonun kadınlar üzerindeki etkisine ilişkin Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Yöneticisi Zilan Kaplan değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Muhalefet, ‘tecrit’ denildiğinde susan, görmeyen, duymayan bir pozisyonda’
 
Sözlerine, Abdullah Öcalan’a yönelik devam eden tecride dikkat çekerek başlayan Zilan Kaplan, tecridin yalnızca İmralı ile sınırlı kalmayıp yaşamın her alanına sirayet ettiğini vurguladı. Zilan Kaplan, “Kendini adaletli ve eşitlikçi olarak gösteren muhalefet, tamamen adaletsiz ve hukuksuz bir tutum sergileyerek üç maymunu oynamaktadır. ‘Tecrit’ denildiğinde susan, görmeyen ve duymayan bir pozisyonda kalmaktadır. Muhalefetin geldiği bu nokta, aslında iktidarın onu sürüklediği noktadır. Bu zemini iktidar hazırladı; çünkü ne zaman ‘tecrit’ gündeme gelse, muhalefet ‘örgüt propagandası’ söylemiyle korkuya kapılmaya başladı. Üstelik bu konuda herhangi bir direniş de göstermedi; aksine, iktidarın kendisini yönlendirmek istediği yere sürüklendi. Bu nedenle, ülkede tecridin yayılmasından yalnızca iktidar değil, en az onun kadar muhalefet de sorumludur” dedi. 
 
‘Sayın Öcalan’ın mücadelesi bizim mücadelemizdir’
 
9 Ekim 1998’de başlayan ve 15 Şubat 1999’da tamamlanan komplonun yalnızca Abdullah Öcalan’a yönelik bir saldırı olmadığını ifade eden Zilan Kaplan,  “Bu komplo, aynı zamanda Kürt halkının, özellikle de Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesine vurulmak istenen bir darbeydi. Çünkü Sayın Öcalan’ın geliştirdiği paradigma, kadın özgürlüğünü esas alan, erkek egemen zihniyeti reddeden ve kadını özne olarak konumlandıran bir düşünce sistemiydi. Ancak bu komplo, Kürt kadınları için bir yıkım değil; aksine, daha büyük bir bilinçlenme ve direniş sürecinin başlangıcı oldu. Çünkü Kürt kadınları, ‘Sayın Öcalan’ın mücadelesi bizim mücadelemizdir’ diyerek hem siyasi alanda hem de yaşamın her alanında daha fazla örgütlenmeye başladı” diye kaydetti. 
 
‘Özgürlük bir ruhtur’
 
Zilan Kaplan, Kürt kadınlarının yalnızca Kürdistan’da değil, Rojava Devrimi’nden dünyadaki çeşitli kadın hareketlerine kadar geniş bir alanda öncülük etmesinin en büyük nedeninin, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın fikirlerinin Kürt kadınları tarafından güçlü bir şekilde sahiplenilmesi olduğunu vurguladı. Zilan Kaplan,  “15 Şubat 1999’da, komplocular Sayın Öcalan’ı esir alarak Kürt halkının ve Kürt kadınının mücadelesini bitirmeyi amaçlıyordu. Ancak Kürt halkı ve Kürt kadınları, bu komplonun amacını tersine çevirdi. Özgürlük, aslında bir ruh ve mücadeledir; dört duvar arasına hapsedilemez. Bu şekilde halkı ve Kürt kadınlarını susturamaz, mücadelesini sona erdiremezsiniz. Kürt kadınları, Sayın Öcalan özgürlüğüne kavuşana ve kadınlar yaşamın her alanında özgür ve eşit olana kadar mücadelesine kararlılıkla devam edecektir” dedi. 
 
‘Kadınlar için bir yol haritası çiziyor’
 
Abdullah Öcalan’ın 26 yıllık tecridinin yalnızca fiziksel bir izolasyon olmadığını, aynı zamanda onun özgürlükçü ve kadın odaklı düşüncelerinin susturulmaya çalışılması anlamına geldiğini  belirten Zilan Kaplan, şunları ifade etti: “Sayın Öcalan’ın geliştirdiği ‘Jin, Jiyan, Azadî’ felsefesi, kadınların hem bireysel hem de toplumsal özgürlüğü için bir yol haritası sunuyor. Bu felsefe, kadınların yalnızca patriyarkal sistem içinde değil, devletin ve toplumun dayattığı her türlü baskıdan kurtulmasını ve özgürleşmesini hedefliyor. Tarih boyunca kadınların ikinci plana itilmesine karşı, onların toplumda öncü bir rol üstlenmesini savunan bir yaklaşım ortaya koyuyor. Tecrit de tam olarak burada devreye giriyor. Öcalan’ın kadın özgürlüğüne dayalı düşünsel üretimini ve geliştirdiği ideolojinin toplumsal paylaşımını engellemek amacıyla uygulanıyor. Bu durum, hem toplumsal dönüşümün hem de kadın özgürlüğünün önünde ciddi bir engel teşkil ediyor.”
 
'Kadın özgürlüğü için ilham kaynağı'
 
Kadınların tecride karşı direnişine dikkat çeken Zilan Kaplan, şunları dile getirdi:  “Kadınlar, cinsiyet eşitliği ve özgürlük mücadelesinde büyük bir direniş sergiledi. Sayın Öcalan’ın paradigmasına duydukları inancı derinleştiren kadınlar, mücadelelerini daha örgütlü bir yapıya kavuşturdu. Bunun en önemli kanıtı ise ‘Jin, Jiyan, Azadî’ felsefesinin yalnızca Kürt kadınları arasında değil, dünyanın dört bir yanındaki kadın hareketlerinde de yaşam bulmasıdır. Bugün, İran’dan Latin Amerika’ya kadar birçok kadın hareketi bu sloganı sahiplenmiş durumda. Bu da Sayın Öcalan’ın düşüncelerinin ne kadar evrenselleştiğini ve kadın özgürlüğü için nasıl bir ilham kaynağı olduğunu gösteriyor.”
 
Sayın Öcalan'In fikirleri toplumsal dönüşüm için de önemli'
 
Son olarak Zilan Kaplan şöyle konuştu: “1999’dan bu yana her 15 Şubat’ta düzenlenen eylem ve etkinliklerin temel amacı, öncelikle Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü talep etmek ve onun ideolojik mücadelesinin halklar ve kadınlar üzerindeki etkisini pekiştirmektir. Çünkü 15 Şubat, yalnızca Sayın Öcalan’a yönelik tecridin bir simgesi olmakla kalmaz, aynı zamanda kadınların özgürlük mücadelesinin, toplumsal eşitlik ve özgürlük arayışının bir direniş biçimi olarak da anlam kazanır. Sayın Öcalan’ın, kadınların özgürlüğünü toplumsal devrimin temeli olarak gören fikirleri, yıllar içinde geniş bir etki alanı yaratmıştır. Bu nedenle, 15 Şubat’taki eylemler sadece onun özgürlüğünü talep etmeye yönelik değildir; aynı zamanda kadınların özgürlük mücadelesinin her geçen gün daha da büyüdüğünü dünyaya duyurmanın bir sonucudur. Bu eylemler, tüm ezilen halkların özgürlük mücadelesinin bir simgesi haline gelmiştir. Ayrıca, 15 Şubat’ın bir kırılma noktası olduğunu hatırlatırken, Sayın Öcalan’ın fikirlerinin toplumsal dönüşüm açısından ne denli önemli olduğunu da bir kez daha gözler önüne sermektedir."