Bêrîvanlar yaylayı anlatıyor: Burası hem evimiz hem işimiz

  • 09:05 23 Ağustos 2025
  • Yaşam
Nazlıcan Nujin Yıldız 
 
MÛŞ - Êlih’ten Gimgim’a gelen bêrîvanlar, “Zor ama çok güzel” sözleriyle tanımladıkları bêrîvanlığı, anlatıyor. Bêrîvanlar, yaylada geçirdikleri zamanın, şehirde geçirdikleri zamandan daha kıymetli olduğuna dikkat çekerek, “Burası hem evimiz hem işimiz” diyor. 
 
Asırlardır süregelen bêrîvanlık kültürü, zaman içerisinde birçok zorluğa, engellemelere ve savaşa rağmen hala sürdürülüyor. Bêrîvanlar, kimi zaman devletin yayla yasakları nedeniyle kimi zaman ekonomik kriz nedeniyle kimi zaman da Kürdistan’da yürütülen savaş nedeniyle zorlu koşullarda yaylalara giderek bu kültürü yaşattı. Bêrîvanlar için bu iş sadece ekonomik değil, bir kültür ve yaşam biçimi. Bazıları kendi köylerinde yaylaya gidiyor, bazıları ise uzun yolları aşarak başka bölgelere gidiyor. Mûş’un Gimgim (Varto) ilçesine bağlı Qurçik (Görgü) köyüne Êlih’ten (Batman) gelen bêrîvanlar Perihan ve Zelal Çelik de memleketlerinden uzakta, yaylaya gelen bêrîvanlardan. 
 
Yaylada güzel bir karşılaşma 
 
Gimgim’in Qurçik köyündeki yaylaya bırakıyoruz kendimizi. Yaylanın, yayan yaklaşık bir saat uzağında olan ve halkın “Bendo” olarak adlandırdığı şelaleyi görmek için adımlarımızı hızlandırırken, yolda Êlih’ten gelen bêrîvanlarla karşılaşıyoruz. Köye epey uzak olan bu yaylada bizi gören bêrîvanların mutluluğunu gözlerinden okumak mümkün. Selam verip sarılıyoruz bêrîvanlara. Yaklaşık dört çadır ilişiyor gözümüze. Etrafta koşturarak selam veren çocukların sevinci bir yana, çocukların çekimser edayla gülümsediğini görüyoruz. Önce ayak üstü sohbete tutuluyoruz, nereden geldiklerini, ne zamandan beri burada olduklarını soruyoruz. Ve peşi sıra gelen meraklı sorular yöneltiyoruz. Sesimizi duyan diğer bêrîvanlar, çadırlarından çıkarak yanımıza geliyor ve onlar da sohbete katılıyor. Daha sonra burada geçirdikleri günlere dair konuşmak istediğimizi söylüyoruz. Kabul etmeleri üzerine heyecanla başlıyoruz konuşmaya. Ancak öncesinde yaptıkları peynirden ikram ediyorlar bize. Taze peyniri yerken bir yandan da çayımızı yudumlayıp sohbetimizi sürdürüyoruz. Çadırın hemen önünde yaklaşık 30 civcivin olduğu bir kümes ilişiyor gözümüze. Çocuklar, civcivlerle oynayarak onlara verdikleri isimleri sıralamaya başlıyor. 
 
Fotoğraf makinesi elden ele dolaşıyor 
 
Fotoğraf makinesini çıkardığımız gibi çocuklar gülümsemeye başlıyor ve makineye ilgiyle bakıyor. Daha sonra çocuklara da makineyle fotoğraf çekmeyi göstererek güzel anılar biriktiriyoruz. Hepsi büyük bir ilgi ve merakla fotoğraf çekmeye başlıyor. Çocuklar, nihayetinde utangaçlıklarını bırakarak bizimle daha çok iletişim kurmaya başlıyor. Sonrasında ise bêrîvanlarla röportajımıza başlıyoruz.   
 
‘Burası hem evimiz hem işimiz’
 
Êlih’ten Gimgim’in Qurçik köyüne yaylada çalışmak için geldiklerini söyleyen Perihan Çelik, bulundukları alanın da yaptıkları işin de güzel olduğunu ve her işte olduğu gibi zorlukların da olduğunu söylüyor. Perihan Çelik, “Bu sene ilk defa buraya geldik. Burada peynir yapıyoruz, koyunları sağıyoruz, ekmek yapıyoruz. Zamanımız güzel geçiyor. Bazen hava rüzgarlı olduğunda zorlanıyoruz. bêrîvanlık çok güzel bence. Koyunları biz sağmıyoruz, erkekler sağıyor. İşimiz çok varsa sabah 06.00’da uyanıyoruz. Yaptığımız peynirleri mandıracılara satıyoruz. Tabii yetmiyor ama bir şekilde kendi masrafımızı çıkarıyoruz. İki ay önce geldik buraya, iki ay daha kalıp memleketimize döneceğiz. Memlekete dönünce de yaylada kullandığımız çadırları yapıyoruz. Koyunları kırpıyoruz, sütlerini sağıyoruz. Sonra da koyunları kışın bakılacakları yere götürüyoruz. Bize göre buradaki yaşam, şehirdeki yaşamdan daha güzel. Burası bizim hem evimiz hem de işimiz. Çocuklarımız da bizimle beraber buraya geliyor, onlar da buraları çok seviyor” diyor.
 
‘Şehre gittiğimizde buraları özlüyoruz’ 
 
Liseyi bitirdikten sonra ailesiyle birlikte yaylalara giderek bêrîvanlık yaptığını söyleyen Zelal Çelik, okula devam etmediğini, ailesine yardım etmek için artık bêrîvanlık yaptığını paylaşıyor. Yaylada geçen bir gününü şu sözlerle anlatıyor Zelal Çelik: “Bir günü işle dolduruyoruz. Sabah kalkıp kahvaltımızı yapıyoruz, sonra koyunlar sağılıyor. Peyniri yapıyoruz. Öyle geçiyor günümüz. Yaptığımız iş güzel aslında ama zorlukları da var. Ben koyun sağmasını bilmiyorum. Bizde koyunları erkekler sağıyor, kadınlar sağmıyor. Kadınlar koyunların başını tutuyor, erkekler de sağıyor. Bu biz kadınlar için çok iyi bir şey, iş yükü daha az oluyor. Şehre döndüğümüzde iki ay falan kalıyoruz, zaman geçiriyoruz sonra tekrardan yaylaya dönüyoruz. İnsan şehirde belli bir süreden sonra sıkılıyor, şehre gittiğimizde buraları özlüyoruz. Sabırsızlıkla o iki ayın geçmesini bekliyoruz."
 
‘Ekonomik krizden çok etkileniyoruz’
 
İki yıl daha yaylada ailesiyle birlikte çalışacağını, sonrasında başka işler yapmak istediğini paylaşan Zelal Çelik, ülkede süren ekonomik krizden çok etkilendiklerini söyleyerek özellikle koyunların yemi, yaptıkları peynirin satılması konusunda zorlandıklarını ifade ediyor. Şu an bulundukları alana ilk defa geldiklerini dile getiren Zelal Çelik, “Yayla olarak bu civarlara çok geliyoruz. Bizim oralarda da yapıyoruz. Ağrı’ya, Erzurum’a, Muş’a çok gittik ama en güzel yer burası. Küçük kardeşlerim de burada, günleri çok güzel geçiyor. Sabahtan akşama kadar oynuyorlar. Biz burada kadınlar ve erkekler olarak da yoruluyoruz. En çok iş yine bizde ama iş bölümü de yapıyoruz” diye anlatıyor. 
 
Veda zamanı 
 
Keyifli röportajın ardından oturup bir çay daha içiyoruz. Bizi gördüklerine çok sevindiklerini söyleyen bêrîvanlar, “İki ay daha buradayız, bizi ziyarete gelin” diyorlar. Bir dahaki ziyaretimizde yaptıkları güzel peynirden vereceklerini de ekliyorlar. 
 
Vedalaşıp köye doğru yola çıkıyoruz. Güzel bir bağ kurduğumuz çocuklar ise arkamızdan el sallıyor.