Hakikatin izinde, özgür topluma doğru (3)

  • 09:01 20 Ağustos 2025
  • Dosya
 
Özgürlüğün anahtarı: Kadın devrimi
 
Derya Ceylan 
 
HABER MERKEZİ - Kapitalist modernitenin kadını dışladığı her alanda kriz derinleşirken, Abdullah Öcalan kadın devrimini hem toplumsal hafızanın hem de özgürlüğün yeniden inşası olarak tanımlıyor.
 
Kapitalist modernite, üretim ilişkilerinden çok daha fazlasını dönüştürerek kadın kimliğini çok yönlü bir tahakküm süreciyle yeniden biçimlendirdi. Abdullah Öcalan, bu sistemin özellikle kadın üzerindeki tarihsel ve ideolojik baskısını çözümlerken, özgürlükçü bir toplumun temel koşulunun kadın devrimi olduğunu vurguluyor. 
 
Bu dosyada, kadın emeğinin görünmez kılınmasından bedenin ticarileşmesine, yurttaşlık haklarından dışlanmadan alternatif bir kadın ekonomisine uzanan sömürü biçimleri ele alınıyor.
 
Kapitalist modernite kadın kimliğini nasıl dönüştürdü?
 
Modernite, yalnızca teknolojik ilerlemeleri ve sanayileşmeyi değil, aynı zamanda toplumsal ilişkileri ve cinsiyet rollerini de kökten etkiledi. Bu süreçte kadın, üretimden uzaklaştırıldı; kimliği, piyasaya göre şekillendirilen bir nesneye dönüştü. Siyasal ve toplumsal alanlardan dışlanan kadın, edilgen ve görünmez bir konuma itildi. Abdullah Öcalan, bu dışlamanın sadece güncel değil, tarihsel ve ideolojik kökenleri olduğunu vurgularken, kadın özgürlüğünü merkeze alan bir yaşam anlayışı ortaya koyuyor.
 
Kadınsız uygarlık kurulamaz
 
Abdullah Öcalan, kadın köleliğini insanlık tarihinin en köklü ve derin sömürü biçimi olarak değerlendiriyor: “Kadın köleliği insanlık tarihinin ilk ve en derin sömürüsüdür. Kadının köleleştirilmesiyle birlikte toplumun genel köleliği de mümkün kılınmıştır.” 
 
Bu yaklaşım, kadın üzerindeki tahakkümün yalnızca cinsiyet eşitsizliğiyle sınırlı olmadığını, tüm toplumsal yapıyı etkileyen bir temel sorun olduğunu gösteriyor. Kadının özgürleşmesi gerçekleşmeden birey ya da toplum özgürleşemez; çünkü kadınsız bir özgürlük tasarımı, eksik ve yanıltıcı kalır.
 
Emek gaspı ve toplumsal hafızanın silinmesi
 
Kadının üretim alanlarından koparılması, sadece ekonomik dışlanmayı değil, aynı zamanda toplumsal belleğin silinmesini hedef alıyor. Abdullah Öcalan bu durumu şu sözlerle ifade ediyor: “Kadının üretimden, toplumsal yaşamdan koparılması toplumun hafızasının silinmesidir. Kadın tarihi olmadan toplum tarihi yazılamaz.” 
 
Kadın, kapitalizm öncesi toplumlarda üretimin taşıyıcı gücüydü. Kapitalist sistem bu gücü değersizleştirerek, kadını ev içi görevlerle sınırlandırdı ve emeğini görünmez hale getirdi. Bu durum, sadece ekonomik değil; aynı zamanda kadının tarihsel kimliğini ve toplumsal rolünü yok sayma anlamına geliyor. Abdullah Öcalan’ın değerlendirmesi bu açıdan net: “Kadının ev içine hapsedilmesi yalnızca ekonomik değil, tarihsel-toplumsal kişiliğinin inkârıdır.”
 
Kadın bedeninin piyasa nesnesine dönüşmesi
 
Kapitalist sistem, yalnızca kadının emeğini değil, bedenini de ticarileştirdi. Reklamlar, estetik operasyonlar ve dijital platformlar aracılığıyla kadın bedeni piyasada dolaşan bir imge haline geldi. Bu metalaştırma, kadını bir özne olmaktan çıkarıp gösterilen bir objeye dönüştürüyor. Abdullah Öcalan bu tabloyu şöyle özetliyor: “Kadın artık bir üretici değil, bir görüntü ve tüketim nesnesidir. Kadının güzelliği bile özgürlükten değil, piyasaya hizmetten anlam bulur.”
 
Feminist kuramlar da kadın bedeninin piyasa tarafından denetim altına alınmasını, modern kapitalist patriyarkanın bir aracı olarak değerlendiriyor. Silvia Federici, kadının üretici emeğinin bastırılmasıyla birlikte bedeninin erkek egemenliğine tabi hale getirildiğini belirtirken; Carole Pateman, modern yurttaşlık anlayışının kadını “sözleşme dışı” bir varlık haline getirdiğine işaret eder. Abdullah Öcalan’ın çözümlemeleri, bu eleştirilerle buluşarak, kadın özgürlüğünü sadece bölgesel değil, evrensel bir kurtuluş paradigması olarak konumlandırıyor.
 
Yurttaşlıktan dışlanan kadın
 
Kadının siyasal özne olarak tanınmadığı her toplumda demokrasi yalnızca bir söylem olarak kalır. Abdullah Öcalan, bu gerçekliği şu sözlerle dile getiriyor: “Kadını yurttaş saymayan hiçbir sistem demokratik değildir. Kadının siyasal özneliği tanınmadıkça halkın da toplumsal iradesi açığa çıkmaz.”
 
Modern yurttaşlık modeli, erkek egemen düşünceyle şekillenir. Kadın, kamu alanında görünmez hale gelirken, aile içindeki rollerle sınırlı tutulur. Oysa toplumsal dönüşümün sağlanabilmesi için kadının kamusal ve siyasal yaşamda kurucu bir özne olarak yer alması gerekiyor.
 
Krizin derinleşmesi ve kadın devrimi
 
Kadının dışlandığı her alan, toplumsal krizleri de beraberinde getiriyor. Yoksulluk, şiddet, işsizlik ve yalnızlaşma en çok kadınları hedef alıyor. Aynı zamanda bu alanlar, mevcut sistemin çöküşünü hazırlayan dinamikleri de barındırıyor. Abdullah Öcalan, kadın mücadelesini yalnızca bir eşitlik hareketi olarak değil, sistemin köklü dönüşümünü sağlayacak bir tarihsel kopuş olarak tanımlıyor: “Kadının yeniden ayağa kalkışı bu uygarlığın mezar kazıcısı olacaktır.”
 
Bu söz, kadın devriminin sadece kadınlar için değil, tüm toplum için bir kurtuluş yolu olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
 
Özgür kadın ekonomisi: Yeni yaşamın temeli
 
Kadının özgürlüğü, yalnızca yasal düzenlemelerle değil, üretim ilişkilerinde gerçekleştirilecek dönüşümle mümkün hale gelir. Abdullah Öcalan’ın bu konuda şöyle diyor: “Kadınlar kendi üretim ve yaşam alanlarını inşa etmedikçe, özgürlükten söz edilemez. Özgür kadın ekonomisi, demokratik modernitenin kalbidir.”
 
Kadınların kooperatifler, komünler ve kolektif üretim alanları kurarak ekonomik ve siyasal özneliği doğrudan üstlenmesi, yalnızca bir hak talebi değil; aynı zamanda yeni bir yaşam biçiminin inşası anlamına gelir. Komünal yapı, kapitalist sistemin bireyci ve rekabetçi modeline karşı güçlü bir alternatif sunar.
 
Son söz: En büyük devrim
 
Kadın özgürlüğü sağlanmadan hiçbir toplumsal yapı gerçek anlamda özgürleşemez. Kapitalist sistemin kadın üzerinde kurduğu tahakküm, sadece bir eşitsizlik değil; aynı zamanda insanlık krizinin kaynağıdır. Bu yüzden Abdullah Öcalan’ın şu sözleri, tüm bu çözümlemelerin özünü yansıtıyor: “Kadın özgür değilse toplum kölelik zincirine vurulmuştur. Kadının özgürlüğü, en büyük devrimdir.”
 
Yarın: Kadın bilgisinin yok sayılmasına karşı enternasyonal dayanışma