‘Kadınlar ceplerinde koruma kararlarıyla katlediliyor’
- 09:07 27 Aralık 2025
- Güncel
ANKARA - Kadınların birçoğunun ceplerinde koruma kararlarıyla katledildiğine dikkat çeken Buse Üçer, şiddete uğrayan kadınların karakollarda şikâyetlerinin alınmadığını belirterek “Kadınlar karakola gidiyor, şikâyetçi oluyor, avukat buluyor dava açıyor. Tüm bu mekanizmaları zorladıktan sonra cebinde o kararlarla öldürülüyor” dedi.
İktidarın eliyle uyguladığı politikalar nedeniyle kadınlara yönelik şiddet ve kadın katliamları her geçen gün artıyor. Ajansımızın tuttuğu şiddet çetelesine göre, yalnızca Kasım ayında katledilen 23 kadının failleri yakın çevrelerindeki kişilerdi. Çoğu zaman şiddet geçmişi bulunan kadınların, şiddete karşı başvurduğu mekanizmalar ise iktidarın politikalarının bir yansıması olan kamu kurumları eliyle işletilmiyor. Şiddete karşı koruyucu ve önleyici mekanizmaları hayata geçirmeyen iktidar, failleri cesaretlendiriyor.
Halkevci Kadınlar’dan Buse Üçer ile mekanizmaların neden işletilmediğini ve bu durumun yarattığı sonuçları konuştuk.
Şiddete uğrayan kadınların karakollarda şikâyetleri alınmıyor
Kadına yönelik şiddet olaylarının birbirine çok benzediğini ifade eden Buse Üçer, şiddete uğrayan kadınların en zorlandıkları aşamalardan birinin karakol aşaması olduğunu belirtti. Kadınların genelde geç saatlerde ciddi bir şiddete maruz kaldıktan sonra, büyük bir travma etkisiyle karakollara gittiğini dile getirdi. Buse Üçer, “Karakollarda ise aslında iktidarın kadına yönelik şiddete karşı ‘eğitimli’ olduğunu söylediği polisler tarafından şikâyetleri alınmıyor. Çeşitli barolar, kadınlara ifadelerinin avukatlar eşliğinde alınması için destek sunuyor. Ancak karakola gidildiğinde bu mekanizma düzgün işletilmiyor. Orada bir risk analizi yapılması gerekiyor. Eğer gerekliyse sığınma evine gönderilmesi gerekiyor. Fakat kadınları evlerine gönderiyorlar, uzaklaştırma kararı veremeyeceklerini söylüyorlar; oysa doğrudan uzaklaştırma kararı verme yetkileri var. Karakollarda bunu çok hızlı bir şekilde halletme imkânı tanıyor. Aile içi şiddete karşı çeşitli bürolar var, karakollar zaten ŞÖNİM’le iş birliği içerisinde olmak zorunda. Ancak ilk aşama dediğimiz bu başvuru, şikâyet mekanizması düzgün çalışmıyor. Daha sonra zaten kadınlar savcıya da gidiyorlar, davalar da açıyorlar” diye kaydetti.
‘Tecavüze uğrayan kadınlar 32 saat bekletiliyor’
Tecavüz kriz merkezleri diye bir talep olduğunu söyleyen Buse Üçer, “Bir kadın tecavüze uğradığında karakola gidiyor. İlk 24 saat çok önemli; çünkü deliller, tecavüzün kanıtlanması açısından çok kritik. Ancak 32 saat bekletilen kadınlar var. Kadınların ifadesi alınmıyor, geri gönderiliyor. Görevi kötüye kullanmak diyebileceğimiz bir durumla birçok polis, kadınları ilk aşamada vazgeçirmeye yönelik bir tavır takınıyor” dedi.
‘Devlet kadınları şiddetten korumaya çalışmıyor’
Kadına yönelik şiddete karşı önleyici ve koruyucu tedbir almanın önemli bir noktada durduğunu ifade eden Buse Üçer, “Kadınlar şiddete uğradıktan, öldürüldükten sonra katiller için ‘daha çok ceza verelim, müebbet hapis alsınlar, hatta idam edilsinler’ gibi birçok talep oluyor. Mesele ne kadar ceza aldığıyla ilgili değil. Zaten infaz yasası dediğimiz bir yasa var; verilen cezalar, müebbetler bozuluyor. 18 yıl alanlar bile 9–10 yıl yatıp çıkıyor. İnfaz yasası, cezasızlık politikasının en önemli ayağı. Burada asıl olan, cezanın artırılmasındansa koruyucu ve önleyici tedbir almak. İstanbul Sözleşmesi’nin önemi de buydu. İstanbul Sözleşmesi’ni sokaklarda çok savunduk. Çünkü sözleşmenin maddeleri kadınlar tarafından sokaklarda yazıldı. AKP hükümeti gökten indirip bize lütuf olarak sunmadı. O sözleşmede devlete, ‘Koruyucu ve önleyici tedbirler almak zorundasın’ diye yükümlülükler veriyor. 6284 sayılı kanunda da koruyucu ve önleyici tedbirler almak yine devletin yükümlülüğünde. Burada bizim asıl sıkıntıya düştüğümüz şey, devletin kadınları şiddetten korumaya çalışmıyor olması. Böyle bir çabası yok” diye kaydetti.
Kadınlar aile içinde katledilirken: Neden bu yıl aile yılı?
Kadınları katleden erkeklerin neredeyse yüzde sekseninin kendi ailelerinden erkekler olmasıyla bağlantılı olarak, iktidarın neden bu yılı ‘aile yılı’ ilan ettiğinin düşünülmesi gerektiğini belirten Buse Üçer, “Şiddetin aile içerisinde kalmasını, kadınların aile içinde kalıp susmasını, şiddete karşı çıkmamasını istiyorlar. Ama kadınlar şiddeti kabul etmiyor. Daha çok başvuru mekanizmalarını zorluyorlar, boşanmak istiyorlar ve bu konuda daha net adımlar atıyorlar. Kadınlar şiddete katlanmak istemiyor, kendi kaderlerini kendi ellerine almak istiyorlar. Bunun için de koruyucu ve önleyici tedbirleri alacak olan bir hükümetin kadınların eşitliğini ve özgürlüğünü savunması gerekiyor. Ancak AKP-MHP iktidarı böyle bir politika içerisinde değil” sözlerini kullandı.
Kadınlar ceplerinde koruma kararlarıyla katlediliyor
Yakın zamanda Keçiören’de Gülhan Taş’ın boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından katledildiğini hatırlatan Buse Üçer, meclis çalışanı Saliha Ozan’ın da boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından katledildiğini kaydetti. Kadınların ceplerinde koruma tedbir kararlarıyla katledildiğine vurgu yapan Buse Üçer, “Bu gerçekten trajik bir durum. Kadınlar boşanmak istiyor, dava açıyor; bunları tamamlamak çok zor. Karakola gidiyor, şikâyetçi oluyor, avukat buluyor, dava açıyor. Bunların hepsi birer aşama. Tüm bu mekanizmaları zorladıktan sonra, zaten polis aşamasında koruma tedbirlerini aldırmak başlı başına bir mesele iken, bunları aldırdıktan sonra bir de cebinde o kararlarla öldürülüyor. Bugün devlet kadınların yaşaması yönünde herhangi bir adım atmıyor. Cezasızlık politikasıyla erkekleri kadınları öldürmek konusunda cesaretlendiriyor. Eskiden tedbir hapsi diye bir şey vardı. Uzaklaştırma kararını ihlal ettiğinde bir gün bile olsa hapse atıyorlardı. Geçenlerde uzaklaştırma kararını ihlal eden bir erkek, defalarca karısını kaçırma teşebbüsünde bulunmuş; ciddi işkence ve şiddet meselesi var, yine kapısına dayanıyor. Kanıtlı her şey ortada fakat tedbir hapsi diye bir şey kalmamış artık. Bunları duyunca avukat arkadaşlara, baroya danışıyoruz; ‘Tedbir hapsini bir türlü uygulamıyorlar, uygulamada bir sıkıntı var’ diyorlar. Zaten bütün bakanlıklar bu işin parçasıdır” şeklinde konuştu.
Kadınlara bütçede günde 51 kuruş ayrıldı
Aile Bakanlığı’nın kadınları güçlendirmek için bir bütçe yaptığını belirten Buse Üçer, kadınların güçlendirilmesi için bu yıl bütçeden günlük 51 kuruş ayrıldığına dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Detaylı olarak baktığımızda kadınların güçlendirilmesi denilen şeyin içeriğinde doğum teşvikleri var. Güçlendirmek dedikleri şey, kadınlara daha fazla doğurmaları için üç kuruş para vererek daha da yoksullaştırmak, boşanamaz hâle getirmek. Çünkü en az 3–4 çocuğu olan bir kadının ekonomik olarak ayakta kalması zorken, nafaka ödenmezken, mal kaçırılırken kadınları vazgeçirmek, korumamak, şiddeti önlememek için birçok şey yapılıyor. Burada da bir süredir ‘aile yılı’ dediğimiz bir safsatayla aslında ‘aileyi koruyoruz’ diyorlar. Kadını ailenin içinde tanımlarken aileyi de kadınlı erkekli tanımlamıyorlar; aile olması için artık heteroseksist bir bakış da yetmiyor, çocuğun olması gerekiyor. AKP-MHP iktidarı bu şekilde açıklamalar yapıyor.”
Aile Bakanlığı kadın düşmanlığını üretiyor
Aile Bakanlığı’nın kadın düşmanlığını üreten bir kurum olduğunu ve kesinlikle kapatılması gerektiğini söyleyen Buse Üçer, “Dinci gericilikle kadınların hayatına saldıran çeşitli protokoller yapılıyor. Aile irşat bürosu diye bir kurum var. Şiddete uğradığında normal şartlarda mahallelere şiddet önleme birimleri açılması gerekirken, Diyanet aile birimleri açıyor. ‘Kocam beni dövüyor’ diyorsun, boşanmamana yönelik çeşitli tavsiyeler veriyorlar; evliliği nasıl sürdürebileceğine dair telkinlerde bulunuyorlar” şeklinde konuştu.
‘Kadın ve çocuk düşmanı çürümüş bir düzen var’
Çürümüş bir düzen olduğunu vurgulayan Buse Üçer, kadın ve çocuk düşmanı bir sistemle karşı karşıya olunduğunu belirtti. Buse Üçer, “Sosyal Doku Vakfı’nın kurucularından Nurettin Yıldız, altı yaşındaki çocuk evlenebilir diyen bir adam. Sosyal Doku Vakfı, Bursa İnegöl’de bir lisede bu kişiye ders verdiriyor. Milli Eğitim Bakanlığı, küçük çocuklara evlilik ve aileyle ilgili seminerler verecekmiş. O yaştaki çocukların evlilikle ne işi var? Evlilik yaşını hâlâ tartışıyoruz. ‘15 yaşındaki çocuk MESEM’de çalışıyorsa evlenebilir, çocuk da doğurabilir’ deniliyor. ‘15 yaşındakileri çocuktan saymayalım, yetişkin sayalım; ölmelerine, cinsel istismara uğramalarına, emeklerinin sömürülmesine izin verelim’ gibi bir mantık oluşturuluyor” dedi.
Liselerde istismarı aklayanlar ders veriyor
Mecliste staj yapan çocukların, çalışanlar tarafından sistematik olarak tacize uğradığına dikkat çeken Buse Üçer, her dönem yeni gelen stajyerlerin, çeteleşmiş erkek grupları tarafından taciz yada tecavüz edildiğini belirtti. Buse Üçer, “Taciz Meclis’te, vekillerin olduğu bir yemekhanede yaşanıyor. Kadın başına geleni oradaki vekile söyleyebilir ama söyleyemiyor. Okullarda verilmesi gereken ders; şiddete karşı nasıl mücadele edilir, taciz nedir, şiddet nedir, fiziksel şiddet nedir gibi konular olmalı. Ama liselerde Nurettin Yıldız gibi istismarı aklayan birine evlilik ne kadar iyi bir şey diye vaazlar verdiriliyor. Buna ders denemez. Ders verecek nitelikte bir adam değil. İstismarı savunan birinden bahsediyoruz” diye konuştu.
‘Kazanımlarımıza tutunarak daha fazlasını istemekten vazgeçmeyeceğiz’
“Kadınlar olarak memleketi bir ağlama duvarına çevirmiyoruz” diyen Buse Üçer, şöyle devam etti: “Şiddete karşı aktif özneler olarak mücadele ediyor, örgütleniyoruz. Yoksul mahallelerde kadınlar için dayanışma mekanizmaları kuruluyor, kent merkezlerinde kitlesel eylemler örgütleniyor. Toplumsal muhalefetin en kitlesel eylemlerini kadınlar yapıyor. 25 Kasım’da, 8 Mart’ta bunu görüyoruz. Kadınlar sokakları terk etmek istemiyor. Kamusal alanları ele geçirmek isteyenlere karşı meydanları terk etmiyorlar. İnançla ve dirençle bu mücadeleyi sürdürüyoruz ve umutsuz değiliz. Bugün sığınma evleri varsa bizim mücadelemiz sayesinde var. Şiddeti izleme merkezleri bizim mücadelemizle açıldı. Karakollarda kapılara dayandığımız için uzaklaştırma kararları veriliyor. 6284 sayılı kanun bizim sayemizde var. Bu kazanımlarımıza tutunarak daha fazlasını istemekten vazgeçmiyoruz; bu yüzden umutluyuz.”







