AKP’nin ‘kadını güçlendirme’ bütçesi: Günlük 51 kuruş!

  • 09:02 29 Aralık 2025
  • Emek/Ekonomi
ANKARA- AKP’nin hazırladığı bütçenin Meclisten geçmesini değerlendiren DEM Parti Milletvekili Özgül Saki, 2026 bütçesinin de savaş bütçesi olarak tarihe geçeceğini belirterek “kadını güçlendirme” desteğinin günlük 51 kuruş olduğunun altını çizdi. 
 
2026 yılı bütçesi Meclis’ten geçti. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığ’ının bütçesi ise iktidarın önümüzdeki 10 yılı ilan ettiği ‘Aile Yılı’nın büyük bir yansıması olmaktan öteye gitmedi.  "Kadının güçlenmesine yönelik çalışmalar" için ayrılan 8 milyar, sadece ‘şiddetle mücadeleyi değil’; kadının istihdamı, eğitimi gibi çok geniş bir alanı kapsıyor. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) ve “kadın konukevlerinin” işletme giderleri bu kısıtlı bütçeden karşılanıyor.  “Ailenin korunması ve güçlendirilmesi” için ayrılan 21.8 milyarlık  bütçenin ana odak noktası ise boşanmaların önlenmesi, kadın bedeni üzerinde yürütülen doğurganlık politikası ve dini referanslı eğitimlerle “aile değerleri” adı altında yürütülen çalışmalar oluyor.
 
Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili Özgül Saki, 2026 bütçesine dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Kadınların emeği patronların ihtiyacına göre düzenlenecek’
 
2026 yılı bütçesinde kadınların adının olmadığına dikkat çeken Özgül Saki, “kadını güçlendirme” meselesine ilişkin kadınlara günde 51 kuruş gibi bir pay düştüğünü söyledi. Altı çizilmesi gerekenin iktidarın 2025 yılını aile yılı ilan ettiğine değinen Özgül Saki,  AKP iktidarının aile yılını on yıllara yaydığını  “Önümüzdeki yıllara da aile yılı deriz” dediğini hatırlattı. AKP’nin 2025’te kadınlarında güçlendirileceğini söylemesi yanında kadınlara vaat ettiği hiçbir şey olmadığını belirtti.  Aile Bakanlığı tarafından, kadınların çalışma yaşamındaki varlığıyla birlikte emeklerinin patronların ucuz emek ihtiyacının karşılanmasının zeminin hazırlandığını belirten Özgül Saki, ‘Kadın girişimcileri desteleyeceğiz’ gibi süslü başlıklar adı altında Organize Sanayi Bölgeleri’nde kadınların emeğinin patronların ihtiyaçlarına göre düzenlenmesinin Aile Bakanlığı’nın programına girdiğini aktardı.
 
‘Kadınları sosyal yardıma muhtaç hale getiriyorlar’
 
 Kadınların en büyük problemlerinin başında hane içi şiddet ve kamusal alanda yaşadıklarıı şiddet olduğuna dikkat çeken Özgül Saki, kadınlar öldürülürken iktidarın sadece süslü laflara “Şiddete sıfır tolerans” dediğini söyledi. Özgül Saki, “Koruma altında kadınların niye öldürüldüğüne ilişkin bütçeden nasıl bir pay aldığına dair yine bir şey yok. Bütün hikâye şu; ‘Butonlarımız var. KADES uygulamamız var. Kadınlar düğmeye bassın, düzenlemeleri yaptık’ diye. Ama şu soruyu sormuyorlar, Neden kadınlar gittikçe daha fazla öldürülüyor? On yıl önce kadınlar bütün patriyarkanın gücü içinde kamusal alanda bu şiddete maruz kalmalarını daha zor dile getiriyorlardı. Ama artık koruma talep ettikleri, mekanizmalara başvurdukları halde öldürülüyor. Aile Bakanlığı’na siz bu meselede ne yapacaksınız diyoruz? Ezber cümle ‘Biz şiddete sıfır tolerans diyoruz. Faillere eğitim uygulayacağız’ deniliyor. İstanbul Sözleşmesi’ni sorduğumuzda da sözleşme devlete sadece hukuki anlamda değil toplumsal anlamda siyasal anlamda çok fazla görev yüklüyordu. Bir gece çıkıldı bu sözleşmeden. Siz Aile Bakanısınız bunun olumsuz etkileri üzerine hiç mi fikriniz yok? diyorum. Bu sefer de ‘62842 var. İstanbul Sözleşmesi’ne gerek yok’ diyorlar. Peki, 6284’ü etkin uyguluyorlar mı? Hayır.  Bütçeniz yetersiz ise bütçeyi niye talep etmiyorsunuz? Dediğimizde ise bütçelerinin yeterli olduğunu ellerinden geleni yaptıklarını söylüyorlar. Peki, bütçeyi ne yapıyorlar? Kadınların başına düşen miktarda aslında nelere ödeniyor diye baktığımızda; Sosyal yardımlar başlığı altında kadınları önce sosyal yardıma muhtaç hale getiriyor sonra da onlara yaşlı bakımı için şu kadar para verdiklerini söylüyorlar. Kadınlara çocuk bakımı için para veriyorsunuz ki verdikleri çok komik rakamlar. Biz de diyoruz ki;  Bunlar kadını güçlendirme uygulamaları değil. Tam aksine iktidarın aile içi politikalarla kadını eve kapatma politikaları. Önce yoksullaştır, muhtaç hale getir. Sonra ona ölmeyecek kadar cüzi bir pay ver. Bu kadını güçlendirme politikası değil. Kamusal alanda kreşlerin Aile Bakanlığı’nın en temel taleplerinden bir tanesi olması gerekiyor.  O ne yapıyor komşu annelik öneriyor. O da kadın yine evde kalsın, biz de ona kutsal görev diyelim üç kuruş para verelim kreşte açmayalım gibi bir mantıkla devam ediyor” ifadelerini kullandı.
 
Ailenin odağa alınması: Tüm toplumu itaatkâr hale getirmenin aracı
 
Aile Bakanlığı’nın bütçesinin parça parça değerlendirildiğinde temel mantığın aileyi odağa aldığını belirten Özgül Saki, “Otoriter faşizan yönetimlerde aileyi bu şekilde odağa aldığında tüm toplumu itaatkâr bir hale getirmenin aracı haline getiriyor. Orada ne olacak kadını aile içinde eşine babasına bağımlı kılan bir mantıkla bunu yapıyor. Nafaka tartışması bununla ilgili bir şey kadınların nafaka hakkına göz diktiler. Çünkü aslında kadını muhtaç kkılıp  bir erkeğe, devlete muhtaç kalarak hayatını yürütmesi mantığını işliyorlar. Bütün toplumu da bu hale getirdiler. Nüfusun yüzde ellisi sosyal yardıma muhtaç, bu bir yönetme politikasıdır. Aile Bakanlığı da bundan azade değildir” dedi.
 
Aile Bakanlığı’nın bütçesinden Diyanet bütçesine milyarlarca lira aktarılmış
 
2026 bütçesinde Aile Bakanlığı’ndan milyarlarca lira Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesine aktarıldığını dile getiren Özgül Saki, “Zaten Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi bir sürü bakanlıktan daha fazla. Bir de Aile Bakanlığı’ndan diyanete küçük yaştaki çocukların kuran kursuna gidebilmesi düzenlemesindeki masraflar için bütçe aktarılmış. Bu da itaatkâr toplum yaratma meselesine dair çok şey gösteriyor. Ne yazık ki Aile Bakanlığı’nın bütçesi ve iktidarın politikaları kadınlar çocuklar açısından iç açıcı değil.  Kadın hareketi bir bütün olarak bu meseledeki mücadelesini sürdürdükleri için yapmak istedikleri birçok şeyi gerçekleştiremiyorlar” diye belirtti.
 
Bakanlıkların içine militarist politikalarla çözüm üretme mantığı sızmış
 
2026 bütçesi Milli Savunma Bakanlığı’nın bütçesinde ve tüm bakanlıkların içine, militarist politikalarla çözüm üretme mantığının sızmış vaziyette olduğuna dikkat çeken Özgül Saki, AKP ve MHP iktidarının yine bir “Dışımızda düşmanlar var askeri yatırımlara artırmamız lazım” mantığı ile bir bütçe hazırladıklarını söyledi. Özgül Saki, “Militarizm denilen şey askeri olarak tüm yönelimi belirlenmesi aslında şiddeti olağanlaştırıyor. Şiddeti doğallaştıran ve bu şiddetin de toplumda en zayıf diye görülen kadınlara ve çocuklara hem erkek şiddeti hem de devlet şiddeti olarak geri dönmesi mantığını gösteriyor. İşin kötü tarafı şimdi ekonomik kalkınma dedikleri de askerî teknolojilerle mümkün diye bize inanılmaz sunumlar yapıyorlar. Çocuklar ve kadınlar açısından etkisine baktığımızda bütçenin çoğunluğu askeri alana gidiyor ve bir propaganda aracı olarak kullanılıyor” dedi.
 
Çocuklara İHA-SİHA tanıtımıyla silah kutsallaştırılıyor
 
Anasınıfındaki çocuklara yerli malı haftasında İHA-SİHA tanıtımı yapıldığını hatırlatan Özgül Saki, “Çocukların beynini daha o yaşta şunu yüklüyorlar;  ‘Aç kalabilirsiniz, yoksul kalabilirsiniz, ama sizin güçlü silahlarınızın olması lazım siz bunlarla gurur duyun. Açlığa, yoksulluğa her şeye boyun eğin’ deniliyor. Bu inanılmaz bağımlı kılan güce tapmayı propaganda eden ve silahı kutsallaştırıyor. Öğrenciye o silahın çok olumlu bir şeymiş gibi vaat edilmesi meselesi işte tam da çocukların çeteleştirilmesi meselesiyle çok bağlantılı. Ve daha yeni okulda 13-14 çocuklar okulda silahla öğretmen yaralamaya başladılar. Akranlarını vurmaya başladılar. Bunu ‘Çok üzülüyoruz. Çocukları şiddetten korumak istiyoruz’ gibi basit cümlelerle aşamazsınız. Önce silaha verdiğiniz anlam, güvenlikçi politikalar meselesinde ki zaaflarınızı ortadan kaldıracaksınız.
 
‘2026 bütçesi savaş bütçesi olarak tarihe geçecek’
 
“Tarihte askeri güçle kalıcı bir çözüm sağlandığı görülmemiştir” diyen Özgül Saki,  “Kısa sürede askeri yöntemlerle herhangi bir sorunu kontrol altında aldığınızı düşünebilirsiniz. Birkaç yıl sonra o sorun daha şiddetli bir şekilde sizin karşınıza gelebilir.  Bu sefer daha güçlü silahlarla bunun üstesine gidersiniz ama sorunu siyasal, toplumsal köklerine inerek çözmediğiniz sürece bu durum sonsuz bir kısır döngü olur. Ve bu döngüyü kırmanın yolu demokratikleşmeden, özgürlüklerin tanınmasından ve eşit koşullarda bir toplumsal ilişkilenmeyi inşa ettiğimizde mümkündür. 2026 bütçesi bir savaş bütçesi olarak tarihe geçecek” dedi.
 
‘Silahlanmayı odağa alırsanız demokratik toplumdan uzaklaşırsınız’
 
Silahlanmanın kutsal sayıldığı ve teknolojik silahların sergilendiği sunumlardan oluşan bir bütçe dönemi geçirdiklerine değinen Özgül Saki, Milli Savunma Bakanlığı’nın bütçesinin birçok bakanlığın bütçesini kat kat aşmasını meşrulaştıran tek argümanın ‘sınır güvenliği’ olduğuna dikkat çekti. Demokratik bir toplum inşasını kurmaya başlarsanız bu kadar güvenlik adı altında silahlanma gibi bir şeye ihtiyaç duymazsınız. Tabi ki endişe ediyoruz. Silahlanmaya bu kadar pay ayırma meselesi cumhuriyetin demokratikleşmesi ile bağlantılı. Bu demokratikleşmenin ufkunuzda olması gerekir. Çocukların şiddete, istismara maruz kalması, kadınların öldürülmesi meselesinden başlayıp ortak bir yaşam inşa etmek konusunda akdiniz olan Kürt halkının siyasal, toplumsal taleplerini yok sayıp tek çözümü baskı olarak gördüğünüzde ve silahlanma meselesini odağa aldığınızda demokratik toplumdan uzaklaşırsanız” dedi.
 
‘Asıl güvenlik ortak perspektifle yeni yaşamı inşa etmek’
 
İktidarın demokratikleşme meselesindeki samimiyetinin Milli Savunma Bakanlığı’na ayırdığı bütçeyle görülebileceğini söyleyen Özgül Saki, İktidarın NATO’nun en büyük ordusu olmakla övünmesinin yanında ülkede hiç kimsenin kendini güvende hissetmediğinin altını çizdi. Özgül Saki şöyle devam etti: “NATO’nun en büyük ordusu olarak güvenlik için silahlanmaya pay ayırıyorsunuz? Tabi ki böyle bir şey yok. Eğer siz gerçekten güven içinde yaşamak istiyorsanız öncelikle kadınların, çocukların haklarını tanıyacaksınız. Farklı inançların haklarını tanıyacaksınız. Birlikte yaşama iradesi göstererek halklarla ortak bir perspektifte yaşamı inşa edeceksiniz. Asıl güvenlik burasıdır. Ama onların güvenlikten anladığı emperyalist sistemle uyum sağlamak istiyorlar. Orada kendilerine pay sahip olmak istiyorlar. Orada söz konusu kendi iktidarlarının güvenliğidir. 2026 bütçesi de Milli Savunma Bakanlığı’na devasa bütçe ayırarak askeri, militarist yöntemlerle bir güvenlik anlayışı inşa etmeye çalışıyor. Bunun güvenlik olmadığını biz söylüyoruz.”
 
Sürece rağmen militarist birimlerin inşası: İktidarın çözüm perspektifi sınırlı
 
Çözüm zemininin hazırlandığı bir süreç yaşandığına dikkat çeken Özgül Saki,  “Bu çözüm süreci hele bir de şöyle bir şekilde başlamışsa; Artık silahlı mücadele işlevini yerine getirmiştir. Biz silahları bırakan bir hareket var. Dolayısıyla silahları bırakan bir hareket için elinizde şu argüman yok; Silahlı çözümle, militarist yöntemlerle devam edeceğiz diyememeniz gerekir. Bir taraftan müzakere dönemine girilmişken ısrarla silahların yeniden parlatılarak, silahlı bir ordunun olması güvenlik paradigmasıyla militarist birimlerin inşa olması aslında iktidarın bu meselede çözüm perspektifinin çok sınırlı olduğunun göstergesi. Bu sınırlılıkta aslında o yayılmacı sömürgeci politikalarına devam etmek istediğinin göstergesi. Onlar öyle bir istek gösterebilirler sonuç alamıyorlar. Sonuç alamadıklarını Ortadoğu coğrafyasından görüyoruz. Ellerinde en geniş ordusu, silahları var ama silahlı, militarist yöntemle, baskı, inkâr ve imha ile çözüm zaten çözüm değildir. Bu süreç bu topraklarda yaşayan tüm kesimler için inanılmaz bir şans. Bu çözüm sürecinin gerçekten hakkıyla demokratikleşmeyle el ele gidecek bir şekilde silahların iktidar açısından da asla eline alamayacağı bir pozisyona getirilmeli. Burada birlikte yaşamı, onurlu kalıcı bir barışı inşa edebilecek siyasal ve toplumsal çözümlerin daha belirgin hale gelebileceği bir mücadele bizi bekliyor. Dünyanın en büyük ordularının olduğu ülkelerde de kendi halklarının nasıl yoksulluk içinde kaldığını görerek asıl güvenliğin özgürlük ve demokratikleşme olduğunu ifade eden güçlü bir mücadele bizi bekliyor. Örnek verilen güçlü devletler ABD teknolojisiyle her yere savaş ihraç ediyor ama kendi halkının nasıl yaşadığına baktığımızda orada kimse kendini güvende hissetmiyor. Dolayısıyla güvenlik denilen şey silahla sağlanmaz. O ancak geciktiren bir politikadır. Asıl mesele eşitlik ve özgürlüktür” diye kaydetti.