Ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşı ortak mücadele çağrısı
- 09:01 7 Eylül 2024
- Güncel
İSTANBUL – Kürt ve göçmen kadınlar, 90’larda olduğu gibi bugün de cinsiyet ve kimlik temelli ayrımcılık ve şiddet ile karşı karşıya. Göç İzleme Derneği ve Mayısta Yaşam Kooperatifi, bu kadınların yaşadığı zorlukları aşmak için ortak mücadele çağrısında bulundu ve şöyle dedi: “Göçmen ve mülteci kadınlar için mücadele sorumluluğumuzdur.”
İktidarın özel savaş politikaları sonucunda 90'lardan bu yana Kürt kadınlara yönelik saldırılar devam ediyor. Zorla yerinden edilen ve Türkiye metropollerine göç etmek zorunda bırakılan Kürt kadınlar, gittikleri yerlerde de ayrımcılığa ve şiddete maruz kaldı, kalıyor. Söz konusu politikalar hala devam ederken, göçmen ve mülteci kadınlar da 90'lı yıllarda Kürt kadınlarının maruz kaldığı baskılarla karşı karşıya. Çoğunluğu Suriyeli olan göçmen ya da mülteci kadınlar, sosyal, politik ve ekonomik açıdan ayrımcılığa maruz kalıyor. Kadınlara yönelik yoğunlaştırılan özel savaş politikalarıyla gün yüzüne çıkan ihlaller arasında uyuşturucu ve fuhuşu toplum içerisinde yaygınlaştırma da var. Öte yandan, Kürdistan ve Türkiye genelinde Suriyeli mülteci ya da göçmen nüfusu toplamda 3 milyon 113 bin 278. Mülteciler, sağlık, eğitim, hukuk ve güvenlik başta olmak üzere her alanda dil, din, ırk ve kimlik fark etmeksizin ayrımcılıkla yüz yüze.
Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER) Eşbaşkanı Kamile Kandal ile Mayısta Yaşam Kooperatifi üyesi Buse Mine, göçmen ya da mülteci kadınlar, çocuklar ve metropollere göç eden Kürt kadınların maruz kaldıkları ihlallere ilişkin JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu.
Kürdistan’da 90’lı yıllardan bu yana köyleri yakılan, boşaltılan ve koruculuk dayatması gibi baskılar sonucunda metropollere göç etmek zorunda bırakılan kadınlarla ilgili bir çalışma başlattıklarını söyleyen Mayısta Yaşam Kooperatifi üyesi Buse Mine, bu nedenle İstanbul’un mahallelerinde çeşitli temaslarda bulunduklarını paylaştı. Buse, “Eğitim ve dayanışma faaliyetine başlamıştık. Biz, göçmen mültecilere yönelik çalışmalarımızı yaparken, hayırsever olmadığımızı her zaman vurgulamıştık. Bir buçuk yıldır Tarlabaşı’nda göçmen emekçiler ile bir faaliyet yürütüyoruz. Eğitim için dayanışma faaliyeti yürütüyoruz. Aslında bu ikisini birbirinden farklı görmüyoruz, çünkü göçmen emekçiler, dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de diğer kesimlerle kaderi ortak. Hepimizin kaderi, bir şekilde patronlara ucuz iş gücü sağlamakta birleşiyor. Bu yüzden de yaşadığımız sorunlar farklı olsa da, bugün Türkiye’de göçmenlerin çoğu kayıt dışı. Kayıt dışı göçmenler, Afrika’dan, Nijerya’dan göç etmiş kişiler, kimlikleri ve herhangi bir vatandaşlık hakları olmadığı için eğitim hakkından sağlık hakkına, barınma hakkından sendikalı ve sigortalı çalışma hakkına kadar her şeyden mahrumlar” dedi.
“Kadınlar, hem kadın olmalarından dolayı, hem emekçi, hem de göçmen olmalarından dolayı çifte baskı ve çifte sömürü yaşıyor,” diyen Buse, ayrıca kadınların fuhuşa zorlandığını da ekledi. Buse, hem Kürtlerin hem de göçmen ve mültecilerin karşı karşıya kaldığı zorlukları şu sözlerle ifade etti: “Kürtler için de durum farklı değil, çünkü Kürtler de ana dillerinde eğitim göremiyor ve ayrımcılığa maruz kalıyor. Çok farklı kesimlerin bir arada girdiği bir sınav sistemiyle karşı karşıyayız. Türkiye dahil olmak üzere dünyanın her yerinde göçmen emekçilerle yerli emekçilerin bir arada ortak bir mücadele yürütmesini savunuyoruz. O yüzden mücadelemizi Kürtlerle göçmen emekçiler, ezilenlerle tüm kadın ve işçilerle ortak görüyoruz. Bu mücadeleyi, bu dayanışmayı büyütmek elzem bir görevimiz ve sorumluluğumuzdur.”
Kürt kadınlar iki kat ayrımcılığa maruz kalıyor!
GÖÇİZDER Eşbaşkanı Kamile Kandal ise Kürt kadınların maruz kaldığı ayrımcılığa dikkat çekti. Kamile, 90’lı yıllarda Kürt kadın ve çocukların hem dil sorunu yaşadığını hem de ikinci sınıf yurttaş olarak görüldüğünü belirtti. Kamile, “20 yıl geçmesine rağmen insanlar alıştı, ama hala Kürt dediğiniz zaman insanlar öldürülüyor,” ifadesini kullandı. Kamile devamında, “Ayrımcılık, milliyetçilik ve ırkçılık nedeniyle kadınların ve çocukların yaşadıkları çok daha ağır. Göçmen ve mülteciler de aynı durumu yaşıyor. İş yerlerinde, evde ve sokakta sömürüye maruz kalıyorlar. Bunu Suriyeli ve Afganistanlı kadınlar ve çocuklarda görüyoruz. Tekstilde çalışan Suriyeli ve Afganistanlı kadınlar, tıpkı Kürt kadınlar gibi emek sömürüsüne maruz kalıyor. Bir kadın, diğer kadın ve erkeklerden daha az maaş alıyor. Rojava’dan, Afrika’dan ve Suriye’den gelen ailelerin çocukları, okuyamayacak durumdalar. Maalesef o kadınlar kaçak durumda olduğu için çocuklarla birlikte hapis hayatı yaşıyorlar ve çocukları okumuyor” sözleriyle göçmen ve mülteci kadınlar ile çocukların maruz kaldığı ayrımcılığa dikkat çekti.
‘Irkçılık ve milliyetçilik öldürür’
Günümüzde de sömürü, ayrımcılık, ötekileştirme ve şiddetin devam ettiğinin altını çizen Kamile şöyle konuştu: “Sömürü, ayrımcılık ve yoksulluk bittiği zaman göç de bitecek. Bu anlamda mültecileri ve göçmenleri anlamayı, onlarla birlikte yaşamayı ve eşit görmeyi inşa etmeye devam ediyoruz. Irkçılık ve milliyetçilik öldüren bir şey. Kürt kadınlar bu konuda tecrübe kazandı. Kürt kadınlar bütün kadınlar için mücadele veriyor. Bundan sonrası dışarıdan gelen göçmen ve mülteci kadınlarla birlikte mücadeleyi örmek zorunda. Tüm bu uygulamalara karşı kadın hareketi, bu mücadeleye sahip çıkmak zorunda. Çünkü kadın meselesi, bütün sınırları aşan bir şey. Kadın hareketi, göçmen ve mülteci kadınların yanında olmaya devam ediyor. Tüm kadınları, göçmen ve mülteci kadınlarla birlikte mücadeleye çağırıyoruz.”