Tülay Hatimoğulları: Artık bıçak ilikte, yoksulluk derinleşiyor

  • 09:46 7 Eylül 2024
  • Emek/Ekonomi
WAN - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Wan’da düzenlenen "Tarımda ve Gıdada Geleceği Kurma" sempozyumunda, derinleşen ekonomik krizin tarımı ve küçük üreticileri yok olma noktasına getirdiğini vurguladı. Tülay, Türkiye’nin tarımda ithalatçı konumuna düştüğünü belirterek, "Artık bıçak ilikte, yoksulluk derinleşiyor" dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Ekmek ve Adalet Kampanyası kapsamında Wan Barosu Tahir Elçi Konferans Salonunda “Tarladan tabağa, üretimden yönetime” şiarıyla düzenlenen “Tarımda ve Gıdada Geleceği Kurma” Sempozyumu'nda konuştu. 
 
Tülay, sempozyumun Tahir Elçi Konferans Salonunda gerçekleşmesi nedeniyle sözlerine Tahir Elçi’yi anarak başladı. Tahir Elçi’nin “barışın elçisi” olduğunu vurgulayan Tülay, barış uğruna yaşamını yitirenleri andı.
 
Mersin sempozyumunu hatırlattı
 
2018’de Mersin’de benzer bir konferans gerçekleştirdiklerini hatırlatan Tülay, “Hakikaten çok başarılı bir konferanstı. O dönemki tartışmalara, onların metinlerine sıklıkla baktığımızı belirtmeliyim. Çok önemli bir çalışmaya imza atıldı. Bugün ‘Tarım ve Gıdada Geleceği Kurma’ sempozyumunda bizlerin ‘tarladan tabağa üretimden yönetime’ anlayışıyla gerçekleştirdiğimiz bu sempozyumun en az Mersin sempozyumu kadar başarılı olacağına inanıyorum. Gerek partimizin tarım politikalarının gelişmesi bakımından perspektifimizin güçlenmesi, gerekse yerel yönetimlerin bu konudaki icracı yönlerinin gelişmesi bakımından önemli tartışmalar yaşanacaktır” diye belirtti.  
 
‘Artık bıçak ilikte’
 
Derinleşen ekonomik krizin küçük üreticileri, işçileri, emekçileri ve esnafı yoksulluğun derin dehlizlerinde ezdiğini vurgulayan Tülay, üretim alanlarının daraltıldığına dikkat çekti. İşçi ve köylünün adeta topraksızlaştırıldığını belirten Tülay, “Gıdaya, barınma, konut gibi insan yaşamı için asgari düzeydeki olmazsa olmaz ihtiyaçlara erişemeyen milyonlardan, yani nüfusun yarısından fazlasından bahsetmek mümkün. Bu tablo öyle ağır ki ‘bıçak kemiğe dayandı’ diyorlar. Hayır, artık bıçak kemiği aşındırıyor; artık bıçak ilikte. İnsanlar açlığı, yoksulluğu, barınamama sorununu iliklerine kadar hissediyor. Tarım, Türkiye açısından oldukça önemli. Üretim, geçim ve beslenme bakımından tarım çok önemli. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki Türkiye bir tarım ülkesidir. Türkiye, öyle sanayisi gelişmiş bir ülke değil. Dolayısıyla tarım, Türkiye için sıradan değil, hayati öneme sahiptir. Bugün iktidar politikalarını eleştirirken, AKP iktidara gelmeden önce mükemmel tarım politikaları vardı diyemeyiz. Elbette o zaman da iyi değildi, ancak AKP döneminde özellikle neoliberal politikaları en iyi şekilde uygulayan parti unvanını kazanan AKP, bu politikaları öylesine uyguladı ki tarımı bitirme noktasına getirdi. 1980 darbesiyle uygulanmaya konulan 24 Ocak kararları, neoliberal dönüşüm politikalarıyla başta kamu iktisadi teşebbüslerini bitirdi. AKP iktidarı, bu programın hayata geçirilmesinde en önemli rolü üstlenen siyasi partidir. Neoliberal politikalar, saldırıların etkisiyle özelleştirmeyi ve mülksüzleştirmeyi derinleştirmiştir” dedi.
 
‘Kürt meselesinin çözümsüzlüğündeki ısrarı…’
 
Kürt sorununa dikkat çeken Tülay şu sözleri kullandı: “Kürt meselesinin çözümsüzlüğündeki ısrar, yalnızca AKP iktidarının politikası değil, aynı zamanda geleneksel devlet anlayışının Kürt sorununa yaklaşımını sürdüren bir parti olarak bu ısrarla özel olarak bölgeye uyguladığı politikalar ortadadır. Köy yakmalar, köy boşaltmalar o kadar had safhaya ulaştı ki yayla yasakları gibi pek çok yöntemle tarım da Kürdistan’da bitmeyle karşı karşıya kaldı. Türkiye, tarımsal ürünleri ihraç edebilen bir ülke iken şu an ithalatçı pozisyona düşmüştür. Türkiye, buğday, hububat, pamuk cennetiydi. Bu alanlarda ciddi bir ihracatçı konumundayken, yaş sebze ve meyve ihracatçısıyken, şu an ne yazık ki başta buğday olmak üzere hububatta, yağda, İblik’te ve Iğdır’da tanık olduğumuz gibi samana kadar ithal eden bir ülke haline gelmiştir. Ülkede bitirilmek istenen tarımı diriltmek, gıda güvenliğini sağlamak ve ülkenin yarısından fazlasını etkileyen yoksullukla mücadele etmek konusunda biz DEM Parti olarak son derece kararlıyız. Bu sempozyumda, tabii ki bahsini ettiğimiz tüm bu konular tek tek başlıklar halinde ele alınacak, bu konularda derinleşme sağlanacak ve tartışmalar yürütülecek. Şimdiden tartışma yürütecek arkadaşlara, emek verenlerin emeklerine sağlık diyorum. Partimiz adına da kendilerine sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum. Bizler sorunları sadece analiz eden, teorik yaklaşımlarda bulunan bir parti değiliz. Aynı zamanda bu sorunların çözümü konusunda hem merkezi politikanın belirlenmesi hem de yerel yönetimlere düşen görevlerin, yerel ölçekte yapılabileceklerin planlanması için pratik adımların nasıl atılabileceğinin yol ve yönteminin bu sempozyumda açığa çıkmasını ve bunun planlamasının yapılabilir bir seviyeye gelmesini çok önemsiyoruz.”
 
Tülay sözlerine şöyle devam etti:
 
"AKP’nin tarım politikaları çiftçiyi üretimden kopardı. Çiftçilik yapanları zorla kentlere göç ettirdiler. Kentlere gidenler, başta Kürt işçiler olmak üzere, şu anda batıdaki sermayenin emek gücünü karşılar bir pozisyonda. AKP neredeyse bütün politikalarını sermayeyi korumak, küçük üreticiyi bitirmek üzerine endeksledi. Bunun son örneği, geçen gün yayınladıkları işlenmeyen tarım arazilerinin tarımsal amaçla kiraya verilmesine ilişkin yönetmeliktir. Masraflarını karşılayamadığı ve zarar ettiği için tarlasını ekemeyen, biçemeyen insanların tarlalarına el koyma yöntemini geliştirmek, kiralama usullerine gitmek ve bunu aslında daha büyük ölçekli bu işleri yapan sermayedarlara peşkeş çekmek gibi bir politika izlediği ve çiftçilerin ne kadar mağdur edildiği üzerinde durmalıyız. Çiftçi kayıt sistemlerine göre, 2003 yılında 2,8 milyon çiftçi varken, şimdi bu rakam 2,2 milyona düşmüş durumda. Kaldı ki, biliyorsunuz, bu 23 yıllık süre içinde Türkiye’nin nüfusu arttı. Dolayısıyla, bahsi geçen oran aslında çok daha büyüktür.”
 
Ziraat Bankası çiftçi için çalışmalıyken sermayedar için çalışıyor
 
1980’de 80 milyona ulaşan hayvan sayısı 2009’da 37,7 milyona kadar gerilemiş durumda. Neden? Çünkü çiftçi üretemiyor, şu an çiftçilerin borcu yaklaşık 859 milyar lira. Ziraat Bankası çiftçi için çalışmalıyken ne yazık ki sermayedar için çalışıyor. Çiftçiler bu kadar zor durumdayken onların borçlarını bırakın, faizlerini dahi silmiyorlar. Mazot, gübre, elektrik, tarım ilacı, tohum ve tarım makineleri gibi girdi maliyetleri o kadar hızla artıyor ki sadece mazotu örnek verecek olursak, bir sene içinde mazot 24 TL’den 44 TL’ye kadar yükseldi. Otoriterleşen rejim emeğin hakkının yok sayıldığı, açlığın, yoksulluğun derinleştiği, özgürlüklerin yok edilmeye çalışıldığı, adaletsizliğin had safhaya geldiği bir dönemde biz DEM Parti olarak 'Ekmek ve Adalet' buluşmalarını başlattık. Aynı zamanda kadın meclisimiz ‘Özgür ve eşit yaşamda ısrarcıyız, örgütleniyoruz’ kampanyasını başlattı. Bu kampanya ve buluşmalarımız çerçevesinde biz eşbaşkanlar olarak MYK ve PM üyeleri olarak komisyon eş sözcülerimizle birlikte Türkiye ve Kurdistan’ın dört bir yanını dolaşıyoruz. İşçilerle, emekçilerle, ev emekçisi kadınlarla, turizm, inşaat, kağıt toplayıcıları bütün bu kesimlerle ve burada sayamadığım sektörlerde çalışan emekçilerle buluşmalar gerçekleştirdik. Bir dokun bin ah işit vaziyet böyle. Sadece bir kaç örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. 
 
Toplum bu yoksullukla karşı karşıya kalmış eziliyor
 
Manisa’da domates tarlasını ziyaret ettik ve burada çalışan işçilerin bize anlattıkları; domatesi yerden kaldıramıyorlar, satılmıyor. Girdi maliyetleri o kadar yüksek ki, şu anda üretici de mağdur, yevmiyesini alamayan emekçi daha da mağdur. Manisa'da salça fabrikası sahipleri bir araya gelmiş ve demişler ki;  ‘Bir fiyat belirleyelim domates için.’ Geçen sene 3-4 TL’ye satılan domatesin fiyatını bu sene salça fabrikası sahipleri 1,8 TL olarak belirlemiş. Varın siz düşünün, yevmiyesi ile geçinmeye çalışan işçinin ve emekçinin ne çektiğini. Iğdır’da ziyaret ettiğimiz bir yaylada hayvan yetiştiricisi bir kardeşimiz bizimle şunu paylaştı; 'Geçen sene benim 500 küçükbaş hayvanım vardı her şey o kadar pahalı ki yetişemiyorum. Çobanın bile maaşını veremiyor hale gelmiş durumdayız. O nedenle ben bu sene 100 küçükbaşa indirmiş oldum. Muhtemelen gelecek sene böyle devam ederse kuvvetle muhtemel de ben bu işi bırakmış olacağım.' Bu işi bırakınca ne yapacak, yoksullukla karşı karşıya kalacak ya da göç yolunu tutmak zorunda kalacak. Toplum bu yoksullukla karşı karşıya kalmış. 
 
Hiçbir OVP’nin gerçek hayatta bir karşılığı yoktur
 
Hükümet Orta Vadeli Program açıkladı. OVP’de tarım ve çiftçilikle ilgili şunları söyledi; 'Tarımda verimliliği artıracak işlenmeyen tarım arazilerinin üretime kazandırılması, ekilebilir ve sulanabilir arazilerin genişletilmesi yoluyla tarımsal üretim artırılacaktır. Kırsal alanların sosyo-ekonomik gelişimine katkı sağlayacak, başta gençlere ve kadınlara destekler artırılacak, tarım ve hayvancılık özendirilecektir.' Biz dönüp diyoruz ki, siz kaç tane OVP açıkladınız. Hepsi hayal, hepsi kağıt üzerinde. Bugün Türkiye’de işçiler, çiftçiler alanlardaysa demek ki iş son raddeye gelmiş durumdadır. OVP’yi açıklayan hükümete diyoruz ki sistematik şekilde tarımı bitirecek politikalar izlediniz. Sermayeyi merkeze aldınız, çiftçi ve küçük üreticiyi bitirme aşamasına geldiniz. Sizin açıkladığınız hiçbir OVP’nin gerçek hayatta bir karşılığı yoktur, olamaz da. Dedikleri doğru olsaydı çiftçi borçlu olur muydu, traktörüne haciz gelir miydi, ürününü tarlada bırakmak zorunda kalır mıydı, ‘zarar ediyorum’ diye isyan eder, domatesleri sokağa döker miydi? Hayır hiçbirini yapmazdı. Ama artık çiftçi üretici ve tarım emekçileri bu aşamaya gelmiştir.
 
'Ayrımcılık son bulmalı'
 
Kurdistan’da geleneksel devlet anlayışı Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatmaya devam ediyor. Bugüne kadar 4 bine yakın köy ya yakılarak ya işkence uyguladıkları için ya başka yöntemlerle boşaltıldı. Bölgede tarım ve hayvancılık yapanlar Türkiye’deki gelişmelerden elbette payını aldı. Ama bölge nezdinde uygulanan özel politikalardan dolayı çifte sömürüye tabii olduklarını ifade edersek asla abartmış olmayız. Bakın DEDAŞ gibi bir baş belası bölgede varlık gösteriyor. Türkiye’de DEDAŞ kadar gündem olan başka bir enerji şirketi yoktur. Mardin ve Diyarbakır’da çıkan yangında 15 köylü yaşamını kaybetti. Binlerce dönüm arazi, önemli bölümü ekiliydi yok oldu. Bunun nedeni DEDAŞ bütün bunlara rağmen kendisini yenileme konusunda da hiçbir adım atmıyor. DEDAŞ’ı adeta Kürdistan’da bir işkence yöntemi olarak kullanıyorlar. Buradan bir kez daha mesajımızı veriyoruz; DEDAŞ derhal kendini yenilemeli ve kesintilere son vermeli. Yangınlara sebep oluyor canlarımızı, canlıları yakıyorlar. Bunun bir an önce son bulması gerekiyor. O nedenle diyoruz ki Kürtler batıda tarım işçisi, mevsimlik işçi, turizm işçisi ve inşaat işçisi olarak çalışıyor. İnanın bu sektörlerle yaptığımız bütün buluşmalarda, çalışanların çoğunluğunun  Kürt olduğunu gördük. Buradaki bu haksızlığa, bu hukuksuzluğa artık son verilmeli. Bunun için diyoruz ki Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmelidir. Bölgeler arası ayrımcılık derhal son bulmalıdır. 
 
Kadınların güvenli çalışma koşullarının sağlanması gerekir
 
Özellikle tarımda en çok emek veren kadınlardır. En çok ezilen, en çok sömürülen kadınlardır. Güvenceli çalışma koşullarının hiç olmadığı bir alan. Sağlığı tehdit eden bir alan. Dolayısıyla burada kadınların özellikle güvenceli ve güvenli çalışma koşullarının sağlanması konusunda çok önemli adımları hep birlikte atmalıyız. Burada pozitif ayrımcılık ilkesiyle hareket edebilmeliyiz. Eşit işe eş değer ücreti en iyi şekilde sağlayabilmeliyiz. 
 
Tarımda karşılaştığımız diğer sorunlardan biri çocuk işçiliğidir
 
Aynı zamanda tarımda karşılaştığımız diğer sorunlardan biri çocuk işçiliğidir. Manisa’da bir biber tarlasında 14 yaşındaki bir kızkardeşimizle sohbet ettik. ‘Ben okumak istiyorum, çalışmak istemiyorum’ dedi. Ama ‘biz 10 kişilik bir aileyiz ve sadece babam çalıştığı için geçimimizi sağlayamadığımızdan dolayı kardeşlerimizle biz buraya geliyoruz’ dedi. Çocuk işçisi olduğu için de çok düşük ücret alıyorlar. Ama son sözü ‘ben okumak istiyorum, benim yaşımdakiler okula gidiyor’ oldu. Bu anlamda o kadar çok çocuk işçi var ki tarım alanında. Çocuk işçiliği mutlaka ve mutlaka yasaklanmalıdır. 
 
Yerel yönetimlere çok önemli görevler düşüyor
 
Yerel yönetimlerin bu konuda üzerine düşen çok önemli görev ve sorumlulukları vardır. Merkezi politikaya düşen çok önemli görev ve sorumlulukların altını biraz önce çizdik. Ama aynı zamanda yerel yönetimlere çok önemli görevler düşüyor. Belediyeler kendi bünyesinde Tarım Müdürlükleri ve bunlara bağlı olarak kooperatif başkanlıkları kurabilir, uzman kadrolar bu alanları geliştirebilir. Uzman kadrolarla çiftçiye eğitim, bilinç yükseltme konusunda çok ciddi katkılar da sağlayabilir. Yerel yönetimler et süt, balık bal entegre tesisleri, soğuk hava depoları gibi hizmetleri üretebilmeli ve bu üretilmiş olan hizmetleri varsa kendileri dışında üretilmiş hizmetler bunun desteklenmesinin sağlanması. Belediyelerin bilgi bankası kurması çok önemlidir. Üretim ağları, pazarlama, endemik tohum türleri gibi konuların tesptinde bulunmak üzere ciddi çalışmalar hatta göç eden nüfus envanterinin tutulması konusunda ciddi çalışmalar yürütülebilir. 
 
Parçalı mücadeleleri birleşik mücadeleye dönüştüreceğiz
 
Emek sömürüsünün en önemli sebeplerinden biri de aracılar. Aracıların ortadan kaldırılması, üretimden tüketime doğrudan bir zincirin kurulması, bu anlamıyla kooperatifçiliğin geliştirilmesi çok önemli anlamlı ve elzemdir. Bu konuda pekala yerel yönetimler de buna ön ayak olabilir. Sayacak çok şey var ama bunları siz birazdan detaylı konuşup tartışacaksınız. Sözlerimin sonlarına gelirken, dünyayı ahtapot gibi saran sermaye düzenine ve kapitalizmin milyarlarca insanı aç bıraktığı bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde ekmek kavgası çok önemli, adalet kavgası çok önemli. Ve bu süreçte Türkiye’ye baktığımızda işçi, emekçi kardeşlerimizin alanlarda olduğunu görüyoruz. Carrefoursa işçileri ayakta, birçok kesimden işçiler grevler gerçekleştiriyor. Domates, çay, fındık üreticileri bu gidişatı protesto etmek için çiftçiler, üreticiler, tarım emekçileri alanlarda eylemlerini gerçekleştiriyor. Domatesini döktü. Biz bütün bunların hepsini gören bir yerden irili ufaklı parçalı duruşu birleşik bir mücadeleye dönüştürmek bakımından, bu ülkede ezilen ve sömürülen her kesimin birleşik bir mücadeleyi yürütebilmesi bakımından adımlar atma konusunda DEM Parti olarak kararlıyız. 
 
Bu sempozyum çözüme katkı sunacaktır
 
'Ekmek ve Adalet' buluşmaları sıradan bir kampanya değil, tam da ana paradigmamız bakımından bizim bu ağır sömürü cenderesine karşı en güçlü şekilde hep birlikte mücadelemizi yürütmemizin tam zamanı. Ben bu sempozyumda tarım üreticilerinin örgütlenmesi bakımından sendikal mücadeleyi güçlendirme ve kurumsallaştırmak bakımından, önemli fikirlerin gelişeceğine inanıyorum. Bizler ezilen ve sömürülenlerin yayında olan siyasi parti olarak ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşunun yanında örgütlenen ve mücadele eden bir siyasi olarak her daim mücadeleyi yükseltmek zorundayız. Bugün ülkenin içinden geçtiği bu ağır cendereden kurtulmak mümkün. Alternatif politikalarımızla alternatif örgütlenmelerimiz ve birleşik mücadelemizle kurtulmak mümkündür. Mutlaka başaracağız. Şimdiden hepinizin emeğine sağlık, başarılar diliyorum.”
 
Sempozyum, sunumlarla devam ediyor.