Tülay Hatimoğulları: İktidar bu ülkeyi yönetme ehliyetini kaybetti

  • 10:56 14 Eylül 2024
  • Siyaset
 
 
ANKARA – “Özgürlük İçin Örgütleniyoruz” konferansında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Savunduğumuz önemli konulardan biri Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi ve barış. Savaşa karşı barış harekâtını örgütleyeceğiz” dedi. Tülay, son dönemde yaşanan gelişmelere de değinerek, "İktidar bu ülkeyi yönetme ehliyetini  kaybetti" diye ekledi. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) iki gün süren Kadın Konferansı’nın ardından “Özgürlük İçin Örgütleniyoruz” şiarıyla İnşaat Mühendisleri Odası’nda 1'inci Merkezi Genel Örgütlenme Konferansı gerçekleştiriliyor.
 
400’e yakın delegenin katıldığı konferansta divan oluşumunun ardından açılış konuşmasını DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan yaptı. Öncelikle söz alan Tuncer, örgütlülüğün, her alanda her zaman öncelik olduğunu vurgulayarak, bunu büyütmek için konferansın önemine işaret etti. 
 
‘Kadın konferansını katledilen Gülistan Tara ve Hero Bahaddine ithaf ettik’
 
 Ardından söz alan Tülay Hatimoğulları, Kadın Örgütlenme Konferansı’nda birçok konuda tartışma yürüttüklerini söyledi. Tülay, bu tartışmalar ekseninde birçok tespitin de ortaya çıktığını ifade ederek, “Bir yandan Türkiye ve bölgede kadınların bulunduğu durumu tespit ettik. Türkiye'de ve bölgede erkek egemen sistemin patriyarkanın kadınlar üzerindeki baskıları, kadın cinayetleri, çocuk katliamları, kadına yönelik şiddet, kadınların kazanılmış haklarının bu iktidar tarafından tek tek elimizden nasıl alınmaya çalışıldığı ve bölgeyi adeta bir sarmal gibi saran savaş, savaşa karşı ve savaşın yarattığı etkilere karşı kadınlarla birlikte nasıl bir barış hareketini örebileceğimizi detaylı şekilde konuştuk. Kampanyamızın da, Örgütlenme Konferansı’mızın da adı olan şiarla yola çıkarak Türkiye’de, Kurdistan’da kadın yoldaşlarımızla buluşmalarımızı, kampanyamızı gerçekleştiriyoruz. Hem bu kampanyayla birlikte karşılaştığımız kadın emeği sömürüsü ve buna karşı önerilerimiz noktasında çok değerli, çok kıymetli tartışmalar yürüttük. Dün yine yaptığımız ve iki gün süren konferansımızı Federe Kürdistan bölgesinde Türkiye’nin  İHA ve SİHA’ları ile katledilen sevgili Gülistan Tara ve Hero Bahadînê ithaf ettik. Buradan kendilerini saygıyla anıyorum. Cezaevinde ve sürgünde bulunan arkadaşlarımıza emek veren bütün arkadaşlarımıza buradan sonsuz teşekkürlerimizi sunuyor ve selamlarımızı gönderiyoruz” dedi.
 
‘Konferanstan berrak bir fikir ve hatla çıkacağız’
 
Toplumun yaşadığı ekonomik kriz, açlık ve yoksulluğun da tartışıldığını söyleyen Tülay, toplumun, emekçinin, üreticinin durumuna dikkat çekti. Tülay, “Evet biz örgütlenme konferansımızı gerçekleştirirken, kadın konferansımızda konuştuğumuz, ülkenin içinden geçtiği iktisadi kriz, açlık, yoksulluk, kadın emeği ve emekçilerin sömürülmesi, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan insanların sürekli arttığı bir ülke gerçekliğini değerlendirdik. Kadın emeği sömürülmekte. Ama Türkiye’de 50 milyon insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor. DEM Parti olarak başlattığımız ‘Ekmek ve Adalet’ kampanyamızda yaptığımız sokak çalışmaları, işçi buluşmaları, emekçi buluşmaları, üretici buluşmalarında bir kez daha gördük ki, üreticiler, çiftçiler, işçiler, emekçiler artık dolmuş durumda. Bıçak ilikte. İnsanlarda iktidara, kapitalist sisteme karşı, sermaye düzeninin ezen ve sömüren anlayışına karşı büyük bir tepki olduğunu, yaptığımız çalışmalarda, bir kez daha gözlemledik. Bugün domates üreticilerinden çay üreticilerine kadar Polonez işçilerinden carefor sa işçilerine kadar her kesim aslında emek alanında, yoksulluk nedeniyle büyük hareketlenmeler var. Teme sorun, konferansta konuşacağımız konulardan biri eylemin grevin neden birbiriyle bakışamadığı, ortaklığa dönüşemediği, ortak eyleme, toplumsal muhalefete dönüşemediğidir. Bu konuda DEM Parti olarak bütün siyasetçilerin ve emek alanında örgütlenen her kesimin bu  konuda muhasebe yapmaya ihtiyacı var. Biz DEM Parti olarak konferansta üzerinde konuşacağımız konulardan biri bu. Çünkü önümüzdeki dönemde mücadele hattımızı şekillendirirken hangi ana konular üzerinde ilerleyeceğimizi bu konferanstan çıktığımızda bir parti, bir bütün olarak, berrak bir fikirle ve hatla buradan çıkacağız” sözlerini kullandı. 
 
Tülay devamında şöyle konuştu: 
 
Türkiye'de rejim değişirken bambaşka bir şeyle karşılaştık. Bir  şok doktrini uygulandı ve bütün toplumsal muhalefete ve bir dönem bu toplumsal muhalefetin sessizliği bu rejim bu faşist otoriter rejim varken uygulamış olduğu politikalar gerçekleştirdiği katliamlarla, 10 Ekim gar katliamı, Antep düğün katliamı, HDP’nin mitinginde saldırılar, Suruç ve bunun gibi birçok katliamı bu ülkede gerçekleştirerek toplumsal muhalefeti ezmek, toplumsal muhalefetin bu otoriterleşen rejimi karşı rejim kendi adına sözüm ona yol temizliğine gitti. Bizler bu şok doktrininin etkisini, emekçiler, kadınlar ve bu ülkenin bütün ezilen ve sömürülenleri olarak geçirdik. Bugün meydanlarda emekçiler işçiler haykırıyorsa, bugün DEM Parti gördüğü bütün baskılara rağmen cezaevinde çok sayıda arkadaşımızın olmasına rağmen, başta eş genel başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş gibi birçok seçilmiş arkadaşımız hapishanede olmasına rağmen hala ayaktaysak demek ki Türkiye’nin ve Kurdistan halklarının umudu olan yine bizleriz. Bu çok kıymetli bir şey. Biz darbelenmelere rağmen, örgütlülüğümüz zaman zaman zayıflamasına rağmen hala bu salonda örgütlenme konferansı gerçekleştirebiliyor ve seçimlere girip belediyeler kazanabilen bir siyasi partiyiz. Bu büyük bir başarı, bu önemli bir başarıdır. Bu Türkiye’de muhalefetin ana öznesi olduğumuzun en canlı kanıtıdır. Buradan yol alacağız.
 
 Biliyoruz ki 90'lı yıllarda örgütlenmeyi başarmış bir gelenekten geliyoruz. O beyaz Torosların insanları kaçırdığı, yargısız infazların yaşandığı dönemde, zindanlarda ve emniyetlerde insanların işkence gördüğü, bu dönemlerde örgütlenmeyi başarmış bir gelenekten geliyoruz. Elbette Türkiye'de farklı bir rejim değişirken bambaşka bir şeyle karşılaştık. Bir dönem bu toplumsal muhalefetin sessizliği, bu rejimi, bu faşist otoriter rejimi varken uygulanan politikalar, gerçekleştirilen katliamlar... 10 Ekim Gar Katliamı, Antep katliamı, HDP'nin mitingindeki saldırılar, Suruç ve bunun gibi birçok katliamı bu katliamları gerçekleştirerek toplumsal muhalefeti ezmek ve toplumsal muhalefetin bu otoriter rejime karşı rejim, kendi adına sözüm ona yol temizliğine gitti. 
 
Biz bu şok doktrinini emekçiler, kadınlar ve bu ülkenin bütün ezilenleri ve sömürülenleri olarak üzerimizden attık. Bugün alanlarda, meydanlarda emekçiler, işçiler bağırıyorsa; Bugün DEM Parti, bütün baskılara rağmen, hapishanede çok sayıda arkadaşımızın olmasına rağmen, başta eş genel başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş gibi birçok arkadaşımız hapishanede olmasına rağmen hala ayaktaysa, demek ki bu ülkenin, Türkiye'nin ve Kürdistan halkının umudu olan yine bizleriz. Bu çok kıymetli bir şey. Biz darbelere rağmen, örgütlülüğümüz zaman zaman zayıflamasına rağmen hala bu salonda organize konferansı gerçekleştirebiliyor ve seçimlere girip belediyeler kazanabilen bir siyasi partiyiz. Büyük bir başarıdır. Bu, Türkiye'de muhalefetin ana öznesi olduğumuzun en canlı kanıtıdır. Buradan yol alacağız.
 
‘Savaşa karşı barış harekatını örgütlemek’
 
 
Önümüzdeki dönemde örgütlenme akslarımızdan en önemlisi olan parti paradigmamız ve sol sosyalist hareketlerin ve Kürt özgürlük hareketinin birikimlerine bakarak savunduğumuz önemli konulardan biri Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi ve barış. Kadın konferansında çok detaylı bir bölge analizi yaptık. Buradaki delegasyonla da bir değerlendirme yapacağız. Sadece bölgemizde savaş ve çatışma yok. Avrupa’da o korunaklı bölge gibi gözüken bölgede de savaş tamtamları var. Biz bölgede ülkede ve dünyada estirilen bu savaş havasına karşı 3’üncü dünya savaşı olasılığının güçlendiği bir dönemde, bunun denemelerinin yapıldığı bir dönemde biz barış demekten asla geri adım atmayacağız. Savaşa karşı barış harekatını hep birlikte hem Türkiye’deki iç dinamiklerle hem bölge dinamikleriyle uluslararası barış ağlarıyla birlikte örgütlenmesi konusunda, konferanslarımızda açığa çıkacak mücadele hatlarından birisi olacaktır. 
 
Yol haritasını çizeceğiz
 
Bu salonda devrimci mücadelenin Türkiye devrimci mücadelesinin sol ve sosyalist hareketlerin bütün gelenekleri var. Bu salonda Kürt özgürlük hareketinin mücadeleci, direngen, serhildan geleneğinden gelenler var. Bu salonda kadın mücadelesinde emek veren Türkiye kadın hareketleri, feministler var. Bu salonda Kürt özgürlük mücadelesinde mücadele veren kadınlar var. Kürt kadın hareketi var. Bu salonda insan hakları savunucuları, doğanın haklarını, engellilerin, çocukların haklarını savunanlar. Bu salonda ezcümle bütün ezilen ve sömürülenlerin işçilerin, emekçilerin haklarını savunan bir salon bir bileşke . DEM Parti işte budur. DEM Parti’nin örgütleneceği bütün alanlar bu alanların tamamıdır. Biz bu mücadeleyi yürütürken şunu asla unutmamalıyız. Cezaevlerinde olan arkadaşlarımıza, İmralı tecridinden dolayı aylardır yıllardır haber alınamayan Sayın Öcalan’a bu topraklardan kalkan İHA ve SİHA’larla katledilen gazetecilere, siyasetçilere bu topraklarda katledilen bütün siyasetçilere, yargısız infazda katledilenlere ve bizim aynı zamanda Narinlere ve çocuklara karşı çok büyük sorumluluğumuz var. Bu görev ve sorumlulukla, bu bilinçle mücadelenin tıkanan bütün damarlarını tek tek nasıl açabileceğimizin yol haritasını hep birlikte bulmak, ama sadece bulmak ve tanımlamak değil aynı zamanda buradan nasıl bir eylem hattıyla çıkacağımızı konuşmak gibi tarihsel bir görev ve sorumluluğumuz var. Bu örgütlenme konferansının da en önemli ve anlamlı yanlarından birinin de bu olduğu kanaatindeyim.
 
Kadınları ve çocukları korumak istemeyen bir iktidar söz konusu
 
 
Bu kürsüye çıkıp sevgili Narin’den bahsetmemek olmaz. Kadın konferansımızda bu konuyu çok boyutlu bir şekilde değerlendirdik. Acımız çok büyük. Biz küçük bir çocuğu koruyamadık. Bu ülke çocukları koruyamayan bir ülke, bu iktidar, kadınları ve çocukları koruyamayan ve korumak istemeyen onlara düşman bir iktidar. O köy adeta bir sır küpüne döndü. Ailenin açıklamalarından tutalım iktidar vekilinin açıklamalarına, Narin’e 19 gün boyunca canlı ya da cansız ulaşılamaması en son gayet profesyonel bir destek alınarak Narin’in bedeninin o derenin içinde gömülmesi ve delillerin kaybedilmesi. Bütün bunları Kadın Meclisimizde değerlendirirken bunun salt magazinsel, onun bununla ilişkisi vardı, gördü, görmedi üzerinden medyada yürütülen tartışmaları yanlış buluyoruz. Türkiye’nin ana gündemlerinden birine dönüşen bu sorunda sadece bir ailenin mahremini korumak için bu kadar seferberlik olmaz. O köyün ne anlama geldiğini, o köyde hizbulkontranın nasıl örgütlendiğini, hizbulkontranın acaba o köyde kendine ait bir silah deposu mu var? Bu sorulara hep birlikte yanıt üretmeliyiz. Elbette sevgili Narin’in çocukların yaşadığı bu ülkedeki acıların bu tartışmaları yürütürken onu da gölgelemeye önem ve özen göstermek zorundayız.
 
İktidar bu ülkeyi yönetme ehliyetini  kaybetti
 
Bugün Türkiye’de çocuk istismarı, kadına yönelik taciz ve tecavüz, şiddet ve katliamlar ne yazık ki eksilmedi ama bunların bitmesi için de biz mücadele etmek zorundayız. Narin’i korumayan, kadınları korumayan, işçilerin emekçilerin yoksulların açlığını kendine dert edinmeyen, en son 108 milyon insanın verilerini çaldıran, çalındı ne yapalım diyecek kadar utanmaz bir açıklama yapabilen, istifa etmeyi asla düşünmeyen bu iktidar artık bu ülkeyi yönetme ehliyetini artık tamamen kaybetmiştir. AKP - MHP ortaklığı, Ergenekon ile kurdukları ortaklıklar, JİTEM ittifakı bu yöntem ehliyetini çoktan kaybetmiştir. Bizler buradan hareketle mücadelemizi büyütmemiz için bütün nesnel koşulların ülkenin içinden geçtiği sosyo kültürel durum, çürüme, savaş siyaseti, tamamen muhaberata İHA ve SİHA’ya dayalı bir dış siyaseten yürüten bu iktidar ülkeyi yönetemez. Kadınları ve çocukları korumayan bunu ısrarla vurguluyorum, çünkü bu kamusal bir görevdir, bu görevi  yerine getirmeyen, bunu normalmiş gibi anlatan, bu iktidara karşı bizlerin başarıya ulaşmasının koşulları pekala fazlasıyla oluşmuştur. Bunun için bu konferansımızın böylesi bir dönemde gerçekleşmesine de önem atfetmeliyiz. İktidar ve rejimin iflas ettiği, küresel sermayenin büyük çaplı kriz yaşadığı kapitalizmin krizde olduğu bir dönemde elbette emek mücadelesinin de kadın mücadelesinin de ekoloji, gençlik doğa haklarının inançların mücadelesi, her bir kesimin nesnel olarak olgunlaşan bu koşullarda önünün açık olduğunu bu toplumsal mücadeleleri hep birlikte gerçekleştirmemiz gerekiyor bu konferansta.
 
Savaş karşıtı mücadele
 
Bir yandan DEM Parti kendini örgütleyerek bir yandan kampanyalarını yerelden merkeze kadar mahalle mahalle örgütleyerek yerelden merkeze yeniden bir yapılanmanın içine giriyoruz. Biz bu yeniden yapılanmayı sağlarken sadece DEM Parti değil aynı zamanda bizim dışımızdaki bütün kesimlerle bütün muhalif hareketlerle hep birlikte olacağımız bir demokratik güç birliğine ihtiyacımız var. Bu tespitleri yaptıktan sonra faşizmin otoriter rejimin bu ülkede kendisini derinleştirmeye çalıştığı ama yapamadığı, toplumsal rıza alamadığı bir dönemde tam da birlikte mücadele etmenin ittifak politikalarını güçlendirmenin zamanı. Biz bunu başarırsak ki bu konuda partimizin de içinde olduğu çok sayıda kurumla birlikte yürütülen ortak bir ittifak çalışması var. Bunu en kısa zamanda başarılı bir şekilde toplumun karşısında bu görevlere aday olarak hep birlikte çıkarız. 
 
Örgütlenme konferansımızda özetle söyleyecek olursak, emeğin bu kadar yok sayıldığı, yoksulluğun bu kadar derinleştiği bir yerde DEM Parti, bu alanı kendi ana alanı olarak görerek buradan örgütlenmeye devam edecek. Savaş karşıtı mücadele ve Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle mücadelesini bu dönemin ana hatlarından biriydi. Ama bunun altını bu konferansta bir kere daha çizeceğiz. İttifak politikalarımızı nasıl güçlendireceğimizi yine bu konferansta önümüzdeki dönemin açılması açısından birlikte bunun altını çizmek istiyorum. Bununla ilgili de tartışmalarımız yürüyecek. burada bu bileşenin geleneğini taşıyan bizleri bugüne kadar getiren ve bir bilincin kuşaktan kuşağa akmasını sağlayan değerli yoldaşlarımızı burada anarak sözlerimi tamamlayacağım.  Behice Boranlar, Hikmet Kıvılcımlılar, Denizler, Mahirler, Kaypakkayalar, Mazlumlar, Seviler, Sakineler bizler onların yoldaşlarıyız, hevalleriyiz. Onların açtığı yolu ilerletmek, tıkanan her yolu açmak bunun için hep birlikte mücadele etmek, hepimizin boynunun borcu. Bu konferansın da bu borcu yerine getireceğine dair inancımla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Konferansın başarılı geçmesini diliyorum.”