Halide Türkoğlu: Barış, kadın özgürlüğü ve yüzleşme ile gelecek
- 10:37 20 Ekim 2024
- Güncel
ANKARA-Yenin dönem yol haritalarına ilişkin yapacakları toplantı öncesi konuşan DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, barışın, Kürt sorununda demokratik çözümün en önemli muhatabı olan PKK Lideri’nin üzerindeki tecridin kaldırılmasıyla olacağını belirtti. Halide Türkoğlu, “İşlenen suçlar karşısında ‘Jin jiyan azadî’ felsefesiyle yüzleşmekle barış olur” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, yeni dönem politik mücadele hattını tartışmak üzere yapılacak olan Kadın Meclisi toplantısı öncesi açılış konuşması gerçekleştirdi. Halide, birçok koldan yaptıkları kampanyaların güç verdiğini söyleyerek yaşanan güncel gelişmelere karşı ise barışın muhatabının PKK Lideri Abdullah Öcalan ve onun felsefesi eksenli yaşam ‘Jin jiyan azadî’ ile yüzleşmek olduğunu bir kez daha vurguladı.
‘İktidar Rojin’in ölümünde baş şüphelidir’
Bu toplantıda güçlü planlamalarla çıkılacağını söyleyen Halide, Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümüne değindi. Wan’ın her mahallesinde mobese bulunduğunu, buna rağmen Rojin’in 18 gün sonra bulunduğuna tepki gösterdi. Halide, “Neredeyse insanların evlerinin içini izleyen bu iktidar, Rojin’i 18. günün sonunda buldu. Rojin’in kaybettirildiği ilk günden beri arama ve kurtarma çalışmalarının genişletilmesi gerektiğine yönelik defalarca kez çağrıda bulunduk. Van Barosu Kadın Merkezi ve hak örgütleri günlerce çağrılarda bulundu. Bu çağrılara sessiz kalan, olay yerine bir hafta sonra termal kamera getiren, arama kurtarma çalışmalarını genişletmeyen bu iktidar Rojin’in ölümünde baş şüphelidir. Bu cinayet tüm yönleriyle soruşturulmadan, failler açığa çıkıp yargılanmadan bu davanın peşini bırakmayacağız. Tıpkı 23 Ağustos’ta katledilen ve 8 Eylül’de cansız bedeni bulunan Narin Güran’ın katliamından sorumlu olduğu gibi” dedi.
Narin Güran katliamı
Narin’in katledilmesinin üzerinden 2 ay geçmesine rağmen hala olayın aydınlatılmadığını belirten Halide, “İyi bilinsin ki bizler Narin’i unutturmayacağız. Bu ülkede kadınlar sokak ortasında katledilirken, bedenleri parçalanırken, bizler bu cinayetlerin üçüncü sayfa haberi olarak kalmasına asla izin vermedik, vermeyeceğiz. Sadece Eylül ayında 34 kadın katledilirken çıkıp katledilen kadınlar için ‘öldüren kadar ölenler de suçludur’ diyen zihniyet bu cinayetlerden sorumludur. Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’i katleden fail için ‘sabıka kaydı yok’ diyerek psikolojik tanımlarla bu katliamı açıklamaya çalışan zihniyet, bu katliamlardan sorumludur. Tüm bunlar bir kez daha göstermiştir ki kadın cinayetleri politiktir ve fail tek bir kişi değildir. Kadınları koruyan, kollayan yasaları uygulamayanlar, İstanbul Sözleşmesine saldıranlar, ‘Kadın katliamlarının İstanbul Sözleşmesinin uygulanmaması ile alakası yok’ diyenler, bu zihniyeti besleyenler ve faillere beraat veren erkek yargı kadın katliamlarının sorumlusudur” sözlerini kullandı.
‘Z.Ç.’nin haykırışı bunun en açık göstergesidir’
Adliyelerin faillerin beraat ettiği yerler haline geldiğine vurgu yapan Halide, adaletin fail erkeklerin lehine işlemeye devam ettiğini kaydetti. Halide, “Siirt’te kayınpederi tarafından 15 yaşından beri sistematik bir şekilde istismara uğrayan Z.Ç’nin 2003 yılından bugüne adalet haykırışı bunun en açık göstergesidir. Kayınpederi tarafından istismara uğruyor, hamile kalıyor, şayet konuşursa ailesinin tamamını katledileceği söyleniyor ve kayıtlara geçen bu olayda tecavüz eden erkek beraat ediyor. Her şey alenen ortadayken faili beraat ettiren yargı, kadın cinayetlerini meşrulaştırmıştır. Yine Manisa’da Sudenaz Atak’a şiddet uygulayan ve 18 suç kaydı bulunan fail Yılmaz Akman’ın ilk duruşmada adli kontrolle serbest bırakılması, kadın cinayetlerine açık davetiye çıkarmaktan başka bir şey değildir. Yine Karabük’te katledilen Gabonlu üniversite öğrencisi Dina’nın 18 Ekim’de görülen davasında tek bir gelişme olmaması bu ülkede kadınların can güvenliğinin olmadığının göstergesidir” ifadelerini kullandı.
Utanç tablosu…
Halide konuşmasının devamında şunları söyledi: “Tüm bu cinayetler işlenirken kadınların yaşamlarını korumaktan sorumlu olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu konudaki samimiyetsizliği Sayıştay’ın 2023 raporunda tescillenmiştir. Rapordaki bulgularda ne usulsüzlük deseniz var. İhalelerin yapım aşamasında yaşanan usulsüzlükler, kişi ve kurumlar tarafından yapılan bağışların mali tablolarda yer almaması, işçiler için ayrılan kıdem tazminatı karşılıklarının mali tablolarda eksik görülmesi ve ilgililerine ödenemeyen yaşlı ve engelli aylıkları ile doğum yardımlarının bütçe emanetleri hesabında izlenmemesi… Kadınların yaşamlarından sorumlu olan bakanlığın tablosu bu! Ben buradan söz konusu bakanlığa söylüyorum: Kadınlar yoksulluğun en derinini yaşarken, engelli, hasta ve yaşlı bakımı kadınların omuzlarına yüklenmişken açığa çıkan bu tablo sizin utanç tablonuzdur. Kadınların emeğinden çalmanıza, ev içi emeğin değersizleştirilmesine izin vermeyeceğiz. Yaşanan bu usulsüzlüklere ve hak gaspına karşı derhal açıklama yapılmalıdır
Özel savaş vurgusu
Rojin’in ölümü özel savaş politikalarından bağımsız değildir. Bugün özellikle Kürdistan’da genç kadınlar üzerinden yürütülen bu politikalar sonucunda onlarca kadın cinayeti yaşanmıştır. Musa Orhan ve onun gibiler hala elini kolunu sallayarak bu toplumda dolaşırken hiçbir kadının can güvenliği yoktur. Hakkâri’de genç kadınları tehdit ederek fuhuşa zorlayan, uyuşturucuya sürükleyen, içerisinde üniformalıların olduğu çete elini kolunu sağlayarak dolaşmaya devam ediyorken kadınların can güvenliği yoktur. Harran Üniversitesinde, Munzur Üniversitesinde yaşanan istismar olayları bunun en açık göstergesidir. Harran Üniversitesinde genç kadınlar çeteler eliyle istismar edilmiştir. Özel evler tutulduğu iddia edilmiştir. İddia edilen olayın içerisinde kimler yok ki? Akademisyenler, şube müdürleri, daire başkanları… Üniversite yönetimi bu iddialara karşı detaylı araştırma soruşturma başlatmak yerine bunun üniversiteyi karalama kampanyası olduğunu söylemiştir. Kim niye üniversiteyi karalasın? Bu olayın üzerinin örtülmesine izin vermeyiz. Bu çetenin üyeleri derhal bulunmalı ve yargılanmalıdır.
Genç kadınlar özel savaşın hedefidir
Munzur Üniversitesinde bir öğretim görevlisinin genç kadınları istismar etmesi, bu ülkede özel savaşın geldiği boyutu göstermektedir. Bu kişiye dair geçen seneden kalma şikâyet dilekçeleri var. Soruyoruz; bu dilekçeler işleme alınmış mıdır? Bu kişi neden hala öğretim görevlisi olarak devam ediyor, neden görevden alınmıyor? Bu kişi kimler tarafından korunuyor? Genç kadınları istismar eden bu kişi derhal görevden alınmalıdır. Genç kadınlar özel savaşın hedefidir. Buna karşı “Jin, Jiyan, Azadî” diyerek sokağa çıkan üniversiteli genç kadın öğrenciler bu yüzden faşist güruhların saldırısına uğramaktadır. Uğruna binbir emek verdiğimiz, kadın yoldaşlarımızı kaybettiğimiz ‘Jin Jiyan Azadî’ felsefemizin terörize, illegalize edilmesine asla izin vermeyeceğiz.
Genç kadınlarla dayanışmamızı büyüteceğiz
Bolu Üniversitesinde, Koç Üniversitesinde kadın cinayetlerine karşı ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı atan kadın öğrencilere yönelik ırkçı ve faşist gruplar örgütleyerek gerçekleştirilen saldırılar ne genç kadınları ne de bizleri yıldıramaz. Saldırıya uğrayan kadın öğrencilere dayanışma duygularımızı buradan sizler aracılığıyla gönderiyor, ‘Jin Jiyan Azadi’ terörize edilecek bir slogan değildir, aksine kadına özgürlük mücadelemizin temel motivasyonu olan ‘Jin Jyan Azadî’ yaşatır diyorum. Bugün üniversiteli genç kadınların başına gelecek her şeyden bu iktidar sorumludur. Fatma Akbaş daha 19 yaşında bir üniversite öğrencisi. Başına gelenleri sosyal medya platformundan anlatıyor. Genç kadınlarla dayanışmayı büyüterek Fatma’nın başına bir şey gelmesine asla izin vermeyeceğiz.
Etki ajanlığı teklifi derhal geri çekilmelidir
Bu çeteler gücünü cezasızlık politikalarından alıyor. Bu çeteler erkek egemen iktidarın kadın düşmanı politikalarından güç alıyor. Bugün bu politikalarla ülke adeta bir çete-mafya devleti haline gelmiştir. Bakın çıkardıkları yasalarda bu çete-mafya-devlet anlayışını ortaya koyuyor. Bu ülkede yedisinden yetmişe adalet haykırışına kulaklarını kapatan adalet bakanlığı tepkiler üzerine kadınların evlendikten sonra da kendi soyadını kullanma hakkını gasp etme üzerinden hazırlanan 9’ncu yargı paketinden çıkarmak zorunda olduğu etki ajanlığı düzenlemesini yeniden meclis gündemine getirdi. Evet ‘Devletin güvenliği veya iç ya da dış siyasi yararları aleyhine hareket edenler’ etki ajanı olarak suçlanacak. Bu kavramın alt metni sivil toplum örgütlerini, uluslararası kuruluşlarla çalışmalar yapan kadın kurumlarını, derneklerini, hak örgütlerini, gazetecileri; yani muhalifleri susturmak sindirmektir. İşledikleri suçları, adaletsizliklerinin duyulmasını önlemektir. Biz kadınlar buna izin vermeyiz. Bu teklif derhal geri çekilmelidir.
Yeni doğan çetesi sağlık sisteminin çöktüğünün göstergesidir
‘Yeni Doğan Çetesi’ bu ülkenin nasıl bir cehennem haline geldiğinin son örneğidir. Yeni doğan bebeklerin yaşamlarının nasıl hedef alındığının göstergesidir. Toplumun çöküşü için her gün yeni bir çete ortaya çıkıyor. Rant ve talan düzeni bebeklerin yaşamlarına kastetmiştir. Sağlık sisteminin nasıl çökertildiği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Kamu kaynaklarını sömürmek için bebeklerin yaşamına kıyan bu çete üyelerinin siyasi-devlet uzantıları derhal açığa çıkarmalı ve hak ettikleri cezaya çarptırılmalıdır. Kadınların nasıl doğum yapacağına kadar söz kuran Sağlık Bakanı derhal bu konuya dair açıklama yapmalıdır, hatta istifa etmelidir. Kadınların, bebeklerin, toplumun sağlığını bozmalarına izin vermeyeceğiz.
Savaş karşıtı en güçlü cepheyi oluşturacağız
Erkek devlet şiddetine, özel savaş politikalarına karşı en güçlü mücadeleyi yürütmek başta biz kadınlar olmak üzere tüm toplumun sorumluluğundadır. Demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olan tüm kesimler özel savaş politikalarına karşı ses yükseltmelidir. Bu sadece bir kadın sorunu değildir, gençlerin sorunu değildir. Bu toplumsal bir sorundur ve toplumsal refleksi en güçlü şekilde örgütleyerek bu politikaları boşa çıkaracağız. Özel savaş politikaları karşısında örgütlenmek, kadına yönelik şiddet ve katliamlar karşısında örgütlenmektir. AKP-MHP erkek egemen iktidarının Kürt halkına ve kadınlara yönelik saldırılarına karşı mücadeleyi büyütmektir. Savaş karşıtı en güçlü cepheyi oluşturmaktır. Çünkü bugün kapitalist erkek egemen iktidarlar eliyle Orta Doğu halklarına, coğrafyasına yönelik saldırıların ilk hedefi kadınlardır. Ukrayna-Rusya savaşında, İsrail’in Filistin halklarına yönelik saldırılarında, Lübnan’da, Afganistan’da, İran’da, Irak’ta bizzat bunları en acı ve en ağır şekliyle yaşıyoruz.
Bütçeye karşı güçlü muhalefet
Kendi yaşadığımız coğrafyada da Kürt halkına ve kadınlara düşmanlık üzerinden uygulanan savaş politikalarını iliklerimize kadar hissediyoruz. Orta Doğu’da halkları birbirine kırdırarak savaşı körükleyen kapitalist erkek egemen iktidarların savaşlarına karşı, halkların bir arada özgür ve eşit yaşamasına dönük en güçlü paradigmayı ortaya koyan Sayın Öcalan bu yüzden tecrit altındadır. Bugün yaşanan kadına yönelik şiddet, katliamlar, kadın yoksulluğu tecridin derinleşmesinden bağımsız değildir. Bakın, daha 3 gün önce bu ülkenin 2025 yılı bütçesi açıklandı. Açıklanan bütçede savaşa ayrılan miktar 1 trilyon 608 milyar. Savunma harcamaları için 913,9 milyar lira, iç güvenlik için 694,5 milyar lira ödenek öngördüklerini söylüyorlar. Açıkça söylüyoruz: savaşa ayrılan bu bütçeyle öngördükleri şey, tecridi derinleştirerek kadın katliamlarını, yoksulluğunu meşrulaştırmaktır. Bu bütçeyi asla kabul etmeyeceğiz. Kadınların yaşamlarından çalınan bu bütçeye karşı bulunduğumuz her yerde en güçlü kadın muhalefetini yapacağız.
‘Jin Jiyan Azadi’ felsefesiyle yüzleşmekle barış olur
İyi bilinsin ki; Rojava Kadın Devrimine saldırarak, Federe Kürdistan bölgesinde işbirlikçiler eliyle ilhak ve işgal politikalarını hayata geçirerek barış olmaz. Kadın katillerini cezasızlık politikalarıyla ödüllendirerek, kadınların haklarını ve kazanımlarını gasp ederek, İstanbul Sözleşmesinden geri çekilerek, kadın yoksulluğunu gidermek yerine tecritte ısrar ederek, bu yoksulluğu derinleştirerek barış olmaz. Özgürlükten, barıştan yoksun olduğumuz sürece yoksul olacağız. Barış, Kürt sorununda demokratik çözümün en önemli muhatabı olan Sayın Öcalan üzerindeki tecridi kaldırarak olur. Sayın Öcalan’ın toplumla koparılmak istenen bağının önündeki engelleri kaldırmakla, İmralı kapılarının açılmasıyla olur. Kadınlara, gençlere ve insanlığa karşı işlenen suçlar karşısında ‘Jin Jiyan Azadî’ felsefesiyle yüzleşmekle barış olur. Bu toprakların en onurlu mücadelesini yürüten ve her türlü zulme rağmen onurlu barış demekten vazgeçmeyen Barış Annelerine saldırmakla bu ülkede hiçbir şey inşa edemezsiniz. Bizler ‘Jin Jiyan Azadî’ felsefesini yaşamsal kılarak bu topraklarda onurlu barışı inşa edeceğiz. Afganistan’da Taliban rejimine karşı direnen kadınlarla, İsrail’in soykırımına karşı Filistin’de direnen kadınlarla, İran faşist molla rejiminin kadın düşmanı politikalarına karşı cezaevlerinde direnen kadınlarla, Rojava Kadın Devriminin öncüsü kadınlarla dayanışmayı büyüterek bu topraklarda onurlu barışı inşa edeceğiz.
Cinsiyetçi eğitim modeline karşı mücadele
Özellikle cinsiyetçiliği derinleştiren eğitim politikalarıyla toplumu dizayn etme çabalarına bir yenisi daha eklendi. Öğretmenlerin nasıl giyineceği. Milli Eğitim Bakanı bir yandan Maarif Eğitim Modeli ile cinsiyetçi eğitim modelini hayata geçirmek isterken, diğer yandan öğretmenlere ‘Etkili Öğretmenlik için Dış Görünüm ve Giyim Kodları’ dersleri vereceklerini açıkladı. Tüm bu uygulamaların cinsiyetçi ve militarist politikalarla toplumu dizayn etme çabaları olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu uygulamanın hayata geçmesi demek kadınların daha fazla baskı altına alınması demektir. Eğitim emekçisi kadınların daha fazla mobinge uğraması demektir. Milli Eğitim Bakanını uyarıyoruz: Haddinizi bilin. Eğitim emekçisi kadınların ne giyeceğine, nasıl giyineceğine karar vermek sizin işiniz değildir. Sizin işiniz; eğitimde bilimsel eğitim politikalarını hayata geçirmektir.
Güçlü planlamalarla sahada olacağız!
Tüm bu örgütlü saldırılara karşı örgütlü mücadele haktır. Biz kadınlar her geçen gün bu örgütlülüğümüzü büyüterek AKP-MHP faşizmini geriletmeye devam ediyoruz. ‘Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz’ şiarıyla başlattığımız kampanya kapsamında yaptığımız çalışmalar temel motivasyon kaynağımızdır. Bir yandan örgütlenme mekanizmamızı hayata geçirecek, diğer yandan kampanyamızın her bir başlığında güçlü planlamalarla sahada olacağız. Nitekim kampanyamızın başlıklarından biri olan ‘Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Kadın Yoksulluğuna Karşıyız’ şiarıyla Muğla’da ev eksenli çalışanlar, kadın emeği pazarında çalışanlar ve kadın platformları ile bir araya geldik. Denizli’de tekstil işçisi kadınlarla bir araya geldik. Geçim sıkıntısını ve emek sömürüsünü konuştuk. Dayanışmamızı büyüterek emek sömürüsüne karşı en güçlü örgütlülüğü oluşturacağımızın sözünü yineledik.
‘Özgür ve eşit yaşamda ısrarcıyız kayyıma karşıyız’ kampanyası
‘Özgür ve eşit yaşamda ısrarcıyız kayyıma karşıyız’ şiarıyla 31 Ekim’de Adana’da 2 Kasım’da Mersin’de paneller, buluşmalar gerçekleştireceğiz. Bir yandan kayyım gerçekliği ile mücadele ederken Van ve Mardin Büyükşehir belediyemizi de kutluyoruz. Her gün yeni bir kadın yaşam merkezini açarak kadına yönelik şiddetle mücadelede kadın özgürlük mücadelemize güç katmaya devam ediyorlar. Bugün gerçekleştireceğimiz Kadın Meclisi toplantısını da işte bu moral ve motivasyonla 25 Kasım kadına yönelik şiddetle mücadele etkinliklerini en güçlü şekilde planlayacağımıza inancımızla biz kazanacağız.”