Bir göç öyküsü…
- 09:03 19 Mayıs 2024
- Yaşam
Rojda Aydın
WAN - Afganistan’da Taliban rejiminden kaçıp yollara düşen binlerce kadından sadece biri olan Aliye Huseyni, “Ülkemizden kaçarken tek bir elbisemizi dahi alamadan, her şeyi ardımızda bırakarak yola düştük” dedi.
Asya, Orta Doğu ve Afrika'nın yoksulları ve savaş mağdurları Türkiye ve Avrupa'ya umut yolculuğunda İran-Türkiye sınırını zorluyorlar. Yol, özellikle kış aylarında zorlu yolculuklarla yüksek dağları aşan mülteciler için ölümcül bir hal alıyor. Her ne kadar yasal yollardan gelenler olsa da Türkiye'ye gelen Afganistanlıların büyük çoğunluğu mecburiyetten sınırı geçerek yasa dışı yollardan ülkeye giriyor. Bu nedenle önce komşuları Pakistan'a, ardından İran'a ve son olarak da Türkiye'ye ulaşıyorlar. Özellikle son yıllarda binlerce Afgan, İran üzerinden ülkelerini terk ederek Türkiye'ye geliyorlar. Sınır şehri olması nedeniyle Afganistan’dan göç edenlerin Türkiye ayağının ilk durağı ise Wan.
Afganistanlı insanlar özelde kadın ve çocuklar Taliban yönetiminin baskılarından kaynaklı göç yollarına düşüyor. 1996 yılında Afganistan’da yönetimi ele geçiren Taliban, İslamiyet’i çok katı bir haliyle ele alırken, 2001 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) öncülüğünde ülkedeki kontrolünü kaybetti. Fakat Taliban, tekrar 2021 yılında Afganistan’ın tüm kontrolünü ele geçirdi.
Taliban’ın ülkenin yönetimini tekrar ele geçirmesi ile birlikte 1990’larda uyguladıkları sert kuralları geri getirmeleri ise uzun sürmedi. Bu kuralların en ağırları ise kadınlara ve kız çocuklarına yönelik kurallar. Kız çocuklarına okula gidiş ve eğitimleri yasaklanırken, kadınlar ise bu baskılardan kaynaklı ne çalışabiliyor ne de tek başına sokağa çıkabiliyor. Bu uygulamalar kadınların sadece eğitim hayatını değil sosyal, ekonomik, toplumsal yani kısacası kadınların hayatının tamamını etkisi altına alıyor. Kadınlar artık istedikleri gibi giyinemezken, yüzlerini dahi çarşafla kapatma zorunluluğu getirildi.
Taliban’ın bu baskıcı uygulamalarından dolayı binlerce kadın Wan’a göç ederken, bunlardan biri ise 19 yaşındaki Aliye Huseyni.
‘Talipler ‘kadınlar insan değil’ diyorlar!’
11 aydır Türkiye’de olan 19 yaşındaki Aliye, Afganistan’ın Herat kentinden. Taliban geldikten sonra kadınların okula gitmesine veya herhangi bir şekilde eğitim almasına izin vermezken, Aliye 9’uncu sınıfa kadar okuduğunu, Taliban geldikten sonra okula gidemediğini belirterek “Orada kadınlar için hayat çok zor. Çünkü orada Talipler resmen ‘kadınlar insan değil’ diyorlar. Hayatımıza rahat bir şekilde devam etmemize hiç izin vermiyor. Herhangi bir okula veya kursa gitmemize dahi izin yok. Hatta orada pazara, çarşıya gitmemize bile izin vermiyorlar. Ülkemizde kadınların tek başına sokağı çıkmasına bile izin verilmiyordu. Talipler sokakta yalnız bir kadın gördüklerinde hemen işkence yapıyorlar. ‘Neden yalnızsın kocan, abin veya baban nerede?’ diye soruyorlar” dedi.
Kadınların maruz kaldığı işkenceyi anlattı
Afganistan’da kadınların maruz kaldığı işkenceyi anlatan Aliye, kadınların bu şekilde yaşamaya mecbur bırakıldıklarına dikkat çekti. Aliye şöyle devam etti: “Benim gibi olan kadınlar biraz daha şanslı. Biz ailece Türkiye’ye geldik ve biraz da olsa rahatladık. Orada kalan kadınların çok kötü bir yaşamı var. Ben okul okuyabilmek için hiç çocuk sahibi olmak istemedim. Çünkü okul okumak istedim. Taliban okula gitmememe izin vermediği için ve orada yaşam çok zor olduğu için Türkiye’ye geldik ve ondan sonra ilk çocuğuma hamile kaldım. Orada kadınların çalışmasında izin verilmiyordu.”
Gizlice kadınlara evlerinde eğitim vermeye başladılar
Kayınpederinin şair, yazar ve aynı zamanda öğretmen olduğunu belirten Aliye, Talibanların okulları kapatmaları üzerine kadınların eğitim alabilmesi için evlerinde gizlice eğitim vermeye devam ettiklerini paylaştı. Aliye, “Talipler bunu duyduktan sonra evimize geldiler ve ‘biz kadınlara okulu yasakladık neden burada eğitim veriyorsunuz?’ dediler. Talipler kayınpederimi aldılar ve bir hafta boyunca işkence yaptılar. Bir hafta boyunca kayınpederimin nerede ve nasıl olduğunu bilmiyorduk” ifadelerini kullandı. Aliye, eşinin ise kaçarak Taliplerden kurtulduğunu söyleyerek, “Eşim 3-4 hafta boyunca eve gelemedi. Çünkü talipler eşimi de almak istiyorlardı. Kayınpederimi bıraktıktan sonra ‘siz evinize gidin biz size hiçbir şey yapmayacağız’ dediler ama bu bir oyundu benim eşimi de yakalamak için öyle söylediler. Biz bunu bildiğimiz için eşim eve gelmedi. Eşimi aramalarının sebebi ise sosyal medya üzerinden kadın haklarını savunması ve kadın hakları için şiir yazmasıdır” ifadeleriyle aslında kadın haklarını savunmanın bile Afganistan’da suç haline geldiğini vurguladı.
40 gün boyunca dağlarda yolculuk ettiler
Afganistan’dan çıkarken tek bir elbiselerini dahi alamadan, her şeylerini arkalarında bırakarak ailesi ile birlikte kaçan Aliye, kaçak olarak dağlardan yürüyerek geldiklerini, 40 gün boyunca dağlarda yolculuk yaptıklarını paylaşırken, “40 günün sonunda Türkiye’ye gelebildik. Biz Türkiye’ye gelene kadar 15 defa yakalandık ve defalarca bizi İran polisine teslim ettiler. Yolda olduğumuz 40 gün boyunca yiyeceğimiz bile yoktu. Sadece kuru ekmek vardı elimizde ve başka yiyecek hiçbir şeyimiz yoktu” ifadelerini kullandı. Yolda yaşadıklarını anlatmaya devam eden Aliye, Türkiye polisinin onları sınırda yakaladığını ve bunun üzerine kayınpederinin yazar olduğunu belirtiklerini söyleyen Aliye, “Kayınpederimin yazmış olduğu birkaç kitabı vardı yanımızda. Kitapları aldılar, kitaplar dışında bebeğimiz için yanımızda süt ve ilaçlar vardı onları da aldılar. Türkiye polisi eşime, kayınpederime ve kayınvalideme sınırda çok işkence ettiler. Bizi İran’a geri gönderdiler ama biz tekrar geldik. Çünkü biz mecburduk başka bir seçeneğimiz yoktu” dedi.
‘Ev sahibi bizi evden çıkardı’
Ülkelerini terk etmek istemediklerini, ancak Taliban’dan dolayı buna mecbur bırakıldıklarına işaret eden Aliye, şu sözleri kullandı: “Ülkemizi terk etmek ve buraya gelmek zorunda kaldık. Sonunda sınırdan geçtik ve Van’a geldik. İlk geldiğimizde 3 gün parkta yattık, çünkü nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Sonra burada Afgan aile ile karşılaştık. Biz Türkçe bilmediğimiz için ne yapacağımızı bilmiyorduk. O aile bize yardımcı oldu. Onların yardımları ile mülteci kampına gittik orada bize geçici kimlik verdiler ve koruma altına aldılar bizi, sonra eve çıktık. Biz şu ana kadar üç ev değiştirdik. Daha önce kaldığımız evlerde ev sahibi bize evini yıkacağını söyledi ve bizi evden çıkardı.”
8 nüfus tek çalışan
Evde toplam sekiz kişi olduklarını ve sadece eşinin çalıştığına dikkat çeken Aliye, “Çalışma iznimiz yok bu sebepten eşim sanayide çalışıyor. Ben hamile olduğum için çalışamıyorum, kayınpederim ve kaynanam yaşlılar diğerleri de çocuk bu sebepten sadece eşim çalışıyor. Eşim şu an 7 bin TL maaş alıyor. Gelirimiz çok az ve hayat şartları çok zor. Birkaç çocuk var ve ben de hamileyim eşimin aldığı maaş bizim ihtiyaçlarımıza bile yetmiyor. Evimizin kirası bin 700 TL, bununla birlikte elektrik, su ve doğalgaz faturaları da var” şeklinde yaşadıkları ekonomik sıkıntılara değindi.
‘Yabancı doktor yok dediler’
Şu an 8 aylık hamile olan Aliye, daha dört aylık hamileyken hastaneye bebeğinin cinsiyetini öğrenmek için randevu aldığından bahsederken, “Randevu almama rağmen doktorlar bakmadı. Benim ilk hamileliğim ve ben yedi ayımı doldurduktan sonra bebeğimin cinsiyetini öğrenebildim. Normalde hamileliğin başından itibaren alınması gereken ilaçlar ve vitaminler var ama doktor muayene etmediği için ilaçları da alamadım. Şu an sekiz aylık hamileyim ve daha bir aydır almam gereken vitaminleri almaya başladım. Değerlerim çok düşük olduğu için acile gittim, sancılarımın, ağrılarımın olduğunu ve beş aylık hamile olduğum için ne yapmam gerektiğini sordum. Bana doktorun olmadığını söylediler. Hamile olmasam en azından eczaneden bir ilaç alabilirdim ama hamile olduğum için ne yapabileceğimi sordum onlar ise bana hiçbir şey yapamayacaklarını ve ellerinden bir şey gelmediğini söylediler. Ben kimliğimi gösterdikten sonra ise yabancı olduğum için yabancı doktor yok dediler” ifadeleriyle sağlık hizmetleri konusunda yaşadıkları zorlukları dile getirdi.
‘Yaşam koşullarımız çok zor’
Aliye son olarak; “Kaldığımız ev çok kötü bir durumda. Rutubet çok fazla bu sebepten hepimiz bu eve geldiğimizden beri hastayız. Evdeki rutubet çok fazla olduğu için bazen evin tavanı su damlatıyor. Yaşam koşullarımız çok zor. Yaşadığımız zorluklara ilişkin insanların duyarlı olmasını istiyoruz” sözleriyle duyarlılık çağrısında bulundu.