Şiddet sarmalında bir toplum yaratma çabası
- 09:29 28 Haziran 2020
- Medya Kritik
Aysel Işık
HABER MERKEZİ - Yazınsal ve görsel medya yoluyla uç bir toplum yaratma çabasına giren TV kanalları, şiddet toplumunu ince ince işliyor.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda medyanın toplum üzerindeki etkisi her geçen gün artıyor. Bu etkiden ve toplumun şekillenmesinden söz edince gönül ister ki olumlu yönden olsun. Ne yazık ki bunu TV kanallarında görmek hiç de mümkün olmuyor. Bu haftaki medya kritik köşesinde TV kanallarındaki yayın akışına değinmek isteriz. Beyinsel zehirlenmenin kaynaklarının başında gelen TV kanallarının yayın akışı, şiddeti besleyen, büyüten ve adeta onaylayan bir misyon üstleniyor. Yemek programları, diziler, polisiye-asayişvari programlar ve tabi dizilerle neredeyse toplumun mayası değiştirilerek, hormonal bir ek gıda misali uç bir şekillenmeye sürükleniyor…
Bundan kaçmanın nasıl mümkün olacağını tartışmaya açtığımızda ise ne yazık ki pek de mümkün kılınmadığını görebiliyoruz. İnce ve geleneksel bir duyguyla topluma enjekte edilen bu akış evde kalmak zorunda kalan her bir bireyin her hücresine dokunuyor.
RTÜK’ün görevi
Yayınlarda “toplumu olumsuz etkileyecek, kin ve düşmanlığı büyütecek” söylem ve politikalara karşı yaptırım uygulama sorumluluğu da olan bir kurum var: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK). 2017 yılında evlilik programlarının “toplumun geleneklerine aykırı, aile yapısını bozan” yayınlar olduğu yönünde gelen 120 bini aşkın şikayet ve 690 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatan RTÜK, bunların yerine gelen programlarda bir sorun görmüyor olacak ki, herhangi bir girişimde bulunmuyor. Emniyetin görevi olan “suçu ortaya çıkarma, suçluyu bulma” gibi görevleri üstlenen bu polisiye programlarda, insanların tercihleri, eylemleri yargılanıyor, toplum önünde azarlanıyor, özel hayatı ifşa ediliyor. Ve bu yolla şiddet ya da hak ihlaline bir “haklı” gerekçeler üretilmiş oluyor.
Katliam tehdidinde 19 gün sonra yaptırım
Aynı RTÜK, 3 Mayıs günü bir TV kanalında yayınlanan programda Sevda Noyan’ın, “15 Temmuz kursağımızda kaldı, istediklerimizi yapamadık(…) Bizim sitede halen 3-5 kişi var, benim listem hazır” şeklindeki katliam planını açıklaması ve nefret söylemleri için işlem yapmamakta diretti adeta. Toplumun değerlerini bu kadar önemseyen bu kurum, katliam tehditlerine karşı ancak 22 Mayıs’ta refleks göstererek yaptırım kararı alabildi. Bu karar da programın yayımlandığı kanala sadece “3 kez program durdurma cezası” verdi.
RTÜK’ün bu gecikmesini, “dikkatlerden kaçmış” gibi bir ifadeyle yorumlamak isterdik, ancak programdan sonra çığ gibi büyüyen tepkileri göz önünde bulundurunca, bu yaptırım için dahi “bir yerlerden” onay bekleme halinin olduğunu düşünmeden edemiyoruz.
Spikerler toplumu azarlıyor
“Reytinglerin kırıldığı”, şiddet sarmalı ve söyleminin büyütüldüğü programların başında geliyor “Tatlı Sert”. Ama bu sertlik ne kadar tatlı, yorumu okurlarımıza bırakıyoruz. Neredeyse her programda katılımcıları azarlayan Müge Anlı, 16 Haziran günü yayımlanan programında cinsiyetçi söylemlerde bulunmaktan geri durmadı. Müge Anlı programına katılan kadına, “Facebook’tan tanıştığın adama gidiyorsun derdi bize kalıyor. Gitmeyeydin ya sen de kır dizini otur, torun bak. Yani senin yaşında oturup torun bakacak yaş bulmasaydın ama sen yine bulursun bu gidişle” söylemlerinde bulundu. Ve bu söylemler “tatlı sertlik” adı altında sıkça yapılanlardan sadece biri.
Haber programlarında ‘ders vermek’
Gündüz kuşağında bununla karşılaşırken akşam haberlerinin ise bundan daha kötü bir hal aldığına tanıklık ediyoruz. Show, Star, Kanal D ve diğer kanallarda haber sunan spikerler adeta topluma “ders verme” çabası ile sunuculuk yapmakta. Bunu yaparken de bazen azarlayan, bazen küçümseyen bazen de hakarete varan sunuculuk stiliyle karşı karşıya kalıyoruz. Şiddetin her boyutunu çok açık bir şekilde izleyicilerine sunan bu haber akışı, TV merkezinde bunu hazırlayanları hiç de rahatsız etmiyor gibi. Artık haber kuşakları “şiddet, operasyon, saldırı, kavga, cinayet, katliam kuşağı” haline gelmiş durumda.
Toplumu şiddet sarmalına sürüklüyor
Bu olumsuz haber akışına verilecek tonlarca örnek vardır. Burada tek tek sıralayıp aynı hataya düşmek istemiyoruz. Fakat bir örnekle belki bu söylediklerimizi tamamlayabiliriz.
Show TV’de akşam haberlerinde Adapazarı’nda iki grup arasında çıkan tartışmayı muhabir aktarırken ateşli silahı kullanmalarını ballandıra ballandıra anlatıyor. O yetmezmiş gibi olayın en ince detayına kadar izleyicilerine aktararak nasıl şiddet uygulanıldığını bir hünermiş gibi paylaşmaktan geri durmuyor. İşte bu ve bunun gibi hem görsel hem de yazınsal medyada yer alan dil, toplumu oluşturan bireyleri şiddet sarmalının içerisinde bırakıyor. İzleyiciye “dünya çok bozulmuş” mesajı verirken, “şiddetten başka bir yol yok” vurgusunu yapıyor.
Şiddet sarmalı büyüdükçe önce kadınları, çocukları doğayı vuruyor. Yani yaşamın yok oluşunu hedef alıyor özünde. İşte tam da bu nedenle alternatif yayını yaratmak büyük önem taşıyor.