Medyanın ‘ocaklara incir diken’ İstanbul Sözleşmesi’yle imtihanı
- 09:05 9 Ağustos 2020
- Medya Kritik
Reyhan Hacıoğlu
HABER MERKEZİ - "Erkek gibi kız"dan "Güçlü bir kadın"a geçişi kolay olmadı elbette kadınların. Sokak ortasında vurulmalarına, ev içi ve dışı tecavüze uğramalarına, dövülmelerine ve sakat bırakılmalarının ardından "bu havada dövüşenler de var" diyerek her şeyi göze alıp direnen ve sokaklara çıkan kadınlara kadar uzun bir mücadele elbette yaşanan. Ve tam da böyle bir durumda İstanbul Sözleşmesi yeniden turnusol kâğıdı görevi gördü basında.
'Kadınlar ne yapıyor yauuuu'
Bir yandan sokakta saçları çekilen, tekme tokat dayak yeme pahasına "İstanbul sözleşmesi yaşatır" diyen kadınlar, bir yandan "bu kadınlar ne yapıyor yauuuu" diyen bir grup erkekli İstanbul Sözleşmesi tartışmaları. İzmir'de saçları çekilerek dayak yiyen kadınları "terörist" olarak veren havuz medya bir de kime hitap ettikleri belli olmayan ama mütemadiyen her konuda fikri olan çokbilmişler ile aklı ermişleri toplayıp tartıştıran NTV,Haber Türk, Haber Global, Akit TV gibi kanallar ile topluma bir dizi mesaj veriyor.
Asıl inciri diken medya
Kim yok ki avukatlar, gazeteciler ve akademisyenler. Ana gündem İstanbul sözleşmesi ama tek kadın konuk yok. Kadınlar bir yandan devletin kadın düşmanı politikaları ve yargısı ile uğraşırken bir yandan da değirmene su taşıyan havuz medya ile uğraşmak zorunda. Hâlihazırda toplumda yeterince bilinç ve bilgi düzeyi olmadığı için TV'lerde verilen görseller, haberler, yazılar toplumun bilinçaltında İstanbul Sözleşmesi'nin "ocaklarına incir ağacı dikeceği" algısı yaratırken, kimse "kıskandığı için öldürdü" " eski sevigili tarafından vuruldu", "tahrik etti" gibi mesajlarla verilen haberlerin nasıl da cinayete azmettirdiğinin farkında bile değil.
Olay 'mağdur erkek'le başladı
Eskiden yargı, yasama ve yürütmeden sonra gelen medya şimdilerde hepsinden önce gelen bir noktada iken, verilen mesajları iyi okumak gerek. İstanbul Sözleşmesi'nin bütün örgüsü aslında Show TV'de "mağdur bir erkeğin" "ben işsizim ama eski eşime hala nafaka veriyorum, mağdurum" demesi ile örüldü. Birden mantar gibi biten bu "mağdurlar" Türkiye koşullarının gerçekliğini de kullanarak " param yok ama nafaka veriyorum", "Boşandım ama ben bakıyorum" mesajları ve ağlayan "erkeklerle" herkese bir ne oluyor dedirtti. Sonrasında artan boşanma oranlarına karşı geliştirilen "çılgın" Tv programları ile iş çığırından çıktı.
Sunucu fizikçi ama olsun
TRT'de aileleri uzlaştıran, birleştiren ya da adına her ne derseniz bir programla gündeme gelen bu akım hızla bütün kanallara yayıldı. "Aile sorunları" adı verilen dramatik bir programın sunucusu psikolog yerine fizikçi çıksa da mesele orada bilim değil verilmek istenen mesajdı ve yerini buldu da. Şimdi hangi kanalları açsanız ya evlilik programları ki kadınlar için evlilik kriteri evi işi olsun'lar olarak sunulurken, bir yandan da Agatha Christie romanlarını aratmayan "Sen kocanı aldattın mı?" sorularına cevap adı altında geliştirilen sosyal linçler. 3. sayfa haber değeri olan kadınların o yüzden alanlara çıkması çok kızdırmış olacak ki "ehhh artık" deyip bir zamanlar şiirler ve gözyaşları eşliğinde imzalanan İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçiliyor.
Al birini vur ötekine
İşte bu noktada birinci güç haline gelen medyaya çok iş düşüyor. Özgürlük diyerek ayakları üzerinde duran, hakları için mücadele eden ve kafa tutan kadınların elbette "uygun" bir dille değilse bile uygun davranışla yola gelmeleri gerekti. Akit Yazarı Abdurrahman Dilipak eylem yapan kadınları "fahişe" olarak adlandırırken, Necmettin Erbakan'ın oğlu Fatih Erbakan "İstanbul sözleşmesini yırtıp atmak"tan bahsediyor. Ve bütün bunlar havuz medyasında boy boy servis ediliyor. Böyle bir ortamda beklenir ki tartışma programları da kadınsız yapılsın.
Mesele özgürlükler meselesi
Kitle iletişimde, önce mesaj yaratılır, sonra mesaj uygun araçlarla (TV, radyo, gazete...) iletilir ve geri bildirim beklenir. Üretilen politikaya rıza gösterildiyse mesaj doğru bir mesaj olarak kabul edilir. İşte toplumda yaratılmak istenen bugün bu. Bütün araçlarla yanlış algı yaratılarak, politikaya rıza üretiliyor. Ama Alternatif medya ve muhalif basın bu noktada çok işlevli bir role bürünmek zorunda. Mesele sadece haber meselesi değil artık özgürlükler meselesi çünkü.
Asıl etken korku
Bayandan kadına, iş adamından iş insanına, aşk cinayetinden kadın cinayetine geçiş kolay olmadı. Sahada olan kadınların ve onu doğru yansıtan basının emeğiyle oldu. O yüzden yol uzun mücadele çetin. Ki şu korku hep olacaktır; 10 erkeğin tartışıp durduğu konuları çözecek olan kadınlardır. Politik bir tercih olarak kadınların kadın tartışmalarının dışında tutulmasının gerçeği bundan ibaret.