Suçlu kim? Aile mi, yargı mı yoksa medya mı
- 09:01 11 Temmuz 2021
- Medya Kritik
Derya Ceylan
HABER MERKEZİ - Çocuk istismarına dair 4’üncü Yargı Paketi ile “somut delil” şartı aranması medyanın gündeminde mi? Yoksa yine 3 maymunu oynayarak çocukları bu istismarın içine sürükleyecek karara göz mü yumacak? Bu kararda suçlu kim?
Türkiye’de neredeyse her gün en az 4 dört çocuk cinsel istismara maruz bırakılıyor. Çoğunlukla faillerin en yakınındakiler olduğu istismarda bulunulan çocukları kim ya da kimler düşünüyor. İktidar mı? Aile mi? yoksa savcı ve hakimler mi? Peki, ya medya?
Çocuklar bir şey yapmalı mı?
İstismarın en önemli boyutlarından biri olan taciz ve tecavüze uğrayan çocukların bu durum karşısında kendilerini savunabilme noktasında seçenekleri her ne kadar sınırlı olsa da seslerini bir şekilde duyurmak istiyor. Çocuklar ne yapmalı ya da çocuklar bir şey yapmalı mı? Anne görmezden geliyor, baba umursamıyor. Ne de olsa çocuktur deyip de geçmek midir doğru olan?
Her gün önlerine gelen yüzlerce dosyanın arasında onlarca tecavüz davasına bakan hakim ve savcılar, çocukların beyanını nasıl okuyor? Medya bunu nasıl görüyor?
Suçlu kim?
Fail ile aynı evde yaşamak zorunda bırakılan çocuk, mahkemede fail ile karşılaşmaktan korktuğu için kalp krizi geçiren çocuk, hem istismara uğrayıp hem de aile bireyleri tarafından katledilen çocuk. Suçlu kim? İktidar mı, aile mi, mahkemeler mi yoksa medya mı?
Fail ile karşılaşma riski
Peki ya fail ile mahkemelerde karşılaşmak zorunda bırakılan çocuklara ne olacak? Çok uzaklara değil bundan 5 yıl öncesine uzanalım. İzmir'in Bornova ilçesinde 9 yaşındaki çocuk, arkadaşının dedesi tarafından cinsel istismara maruz bırakıldı. O günden sonra okula gitmeyen ve psikolojik tedavi gören çocuk, duruşmaya iki gün kala, fail ile karşılaşacağı endişesiyle kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Fail ise serbest. Bu sadece bir örnek.
Medya ne yaptı?
Medya ne yaptı? Çocuğun yüzünü buzlayarak sadece kalp krizi haberini servis etti. Çocuğun maruz bırakıldığı istismara dikkat çekmek, bu istismar nedeniyle çocuğun yaşadıklarını ve benzer durumların tekrar yaşanmaması adına medyanın rolü burada ne oldu?
Dijital medyada tepki
Gelelim 29 Haziran gününe. Antalya’nın Elmalı ilçesinde iki çocuk maruz bırakıldıkları cinsel istismarı çizerek dijital medyada duyulmasını sağladı. Bugüne kadar, birçok haber sitesinde kısa bir haber olarak geçilmiş olan bu istismara her kesimden tepkiler geldi. Sanatçı, aydın, siyasetçi, yazar, gazeteci vesaire.
Bir gün boyunca gündemde kalan bu olaya dair savcısından tutun bakanına kadar herkes kendi cephesinden “savunmaya” dönük açıklama yaptı.
'Çocuğun beyanı esastır'
Tüm bunlar yaşanmaya devam ederken biz ne yapıyorduk? “Çocuk susar sen susma” yerine “Çocuk anlatır sen dinle” diyorduk. Neden mi? Çünkü “Çocuğun beyanı esastır” diyorduk. Çocuğa dair haberlerde yaş, il, ilçe, mahalle, sokak, bina adı, adının baş harfleri, buzlanmış fotoğraflar ve daha saymaya zaman yetmeyecek nice detayların kullanılmaması evrensel çocuk haklarından bir kaçı olarak kabul edilirken, benzer haklar İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi tarafından 29 Haziran’da Twitter’da yapılan paylaşımla da dile getirilmişti. Paylaşımda, “Çocuğun cinsel istismarı vakalarında iddialar çocuğun beyanı esas alınarak değerlendirilmelidir. Çocuğun üstün yararı ilkesi dikkate alınarak hızlı, etkin ve adil bir süreç yürütülmelidir” denilerek, çocuğun korunması için dikkat edilmesi gereken kuralları sıralamıştı.
Bir adım ileri 10 adım geri...
Tam da bir adım daha ileriye gitme umudu bir anda 10 adım geriye döndü. AKP iktidarının hazırladığı ve kamuoyunda 4. Yargı Paketi olarak bilinen 27 maddelik “Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin ilk 13 maddesi 7 Temmuz günü, diğer 14 maddesi ise 8 Temmuz günü Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi. Bu maddelerden biri de katalog suçları arasında yer alan kadın ve çocuğa dair her türlü suçta “somut delil” şartı aranmasıydı.
Mahkemelerin “somut delil” şartı ile failleri serbest bırakacağı tehlikeli bir sürecin içerisinde bulunduğumuz şu günlerde, medyanın toplum ve kamu vicdanı yönünde nasıl hareket edeceği ise şimdiden kendini belli ediyor.