Katliamı magazinsel bir şekilde aktarmak kimin yararına?
- 09:04 22 Ekim 2023
- Medya Kritik
Derya Ceylan
HABER MERKEZİ - Savaşın yarattığı yıkımın sonuçlarına dikkat çekmek yerine “heyecanını” canlı yayınlarla kamuoyuna duyuran kimi gazetecilerin, katliamı adeta magazinsel bir şekilde aktarması, kimin yararına olacak? “Gösteri” dünyasını andıran bir yayıncılıkla savaşın gerçek yüzü kimden ne kadar gizlenebilir ki?
Görsel ve yazılı medyanın, toplumlar üzerindeki etkisi iktidarların isteklerine göre şekillenmeye devam ediyor. İktidarların riskli gördüğü her olay karşısında kendisine göre yayıncılığı öne çıkararak, yaratmak istediği algı ile toplumları bu şekilde ikna etmeye dönük hareket etti, etmeyi de sürdürüyor. Günümüze gelecek olursak, medyanın toplumsal habercilikten uzakta adeta magazinsel yayıncılığı sürdürmekteki ısrarı da ayrıca bir tartışma konusu.
Hem var hem yok: Medyanın hali
İktidarların medya aracılığıyla birbirlerine üstünlük sağlama çabası ise bugün başka bir boyuta taşındı. Söz konusu durum, ne yazık ki savaşlarda çok daha fazla ortaya çıkıyor. Orta Doğu’da 2010’da Tunus ile başlayan “Arap Baharı” ismiyle güzellemeler yapılan savaşın karanlık yüzü diğer ülkelerde kendini göstermeye devam ediyor. Sırasıyla uluslararası güçlerin hedefinde olan Yemen, Suriye, Libya ile devam eden savaşların yanı sıra Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi, son bir yılda İran’da katledilen Jîna Emînî şahsında kadın öncülüğünde başlayan direniş, bugün Türkiye ve ona bağlı grupların Kuzey ve Doğu Suriye’ye, İsrail’in ise Filistin’e yönelik saldırılarında yine en fazla etkilenen kesim kadın ve çocuklar oldu. Katledilme, yaralanma, istismara maruz kalma, salgın hastalık, barınma, göç ve daha birçok sorunla karşı karşıya kalan kadın ve çocukların yaşadıklarını yansıtmak elbette medyanın görevi ancak diğer yandan içinde bulundukları duruma karşı seslerini duyurabilmek, taleplerini yansıtabilmek de önemli. En önemlisi de savaşların, başta kadın ve çocuklar üzerindeki etkilerini gözler önüne sermek, olası durumlarda, yaşanacaklara dikkat çekmek de bir nevi toplumsal habercilik ile esas bakış açısını ortaya koyması gereken medyanın “neredesin” diye sorduğumuzdan da haberi olmayacak.
Heyecanı katliamın da ötesindeydi
Yine savaşlarda, tarafların elinde tuttuğu ya da elinde tutmaya devam ettiği birincil güç olan medya, bugün İsrail-Filistin savaşında yaşananları an be an duyurmaya çalışırken, toplumun da gözü kulağı medyadan gelecek haberlerde. Gazze’de, patlayan bombalar, yaşamını yitiren çocuklar, kadınlar, yakılan yıkılan binalar, hastaneler, okullar ve daha nicelerini kamuoyuna duyurmak elbette gazetecilerin görevidir. Ancak bölgede olan gazetecilerin, yaşamını yitirenlerin cenazelerine, korkmuş bir çocuğun yüzüne kamerayı yapıştıracak kadar yaklaştırmasına varacak kadar ileri giden yayıncılık ile yaşanan bu kötü durumu, hangi duygular üzerinden yansıtıyor diye sormak lazım. Örneğin Gazze’deki hastaneye yönelik saldırıda yaşamını yitirenlerin, yaralıların çoğunluğu kadın ve çocuktu, ama olayı kameralar aracılığıyla aktaran gazetecinin heyecanı, katliamın da ötesinde bir şeydi.
Hangisi haber değeri taşıyor?
Yine savaşa dair haberlerde kimi gazeteciler, insanların acılarını “heyecan” ile aktarmayı sürdürürken, tüm gözleri kendi üzerine çekmekten geri kalmıyor. Bunu şu örnekle hatırlatabiliriz; Türkiye’nin 9 Ekim 2019’da Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırı anlarından birini, CNN Türk muhabiri İsmail Umut Arabacı tarafından canlı yayında, “bağlan, bağlan” diye haykırmasına dair görüntüleri birçoğumuz görmüştür. Söz konusu muhabirin, arkasında görünen ve bir bombanın atıldıktan sonra yükselen dumanı işaret etmek, ne kadar doğru? Günümüze gelirsek İsrail ve Filistin arasındaki savaşı takip etmek için bölgede bulunan CNN Türk Özel Haberler Şefi Fulya Öztürk’ün roket saldırısı sırasındaki tavırları ise son günlerin en fazla konuşulan konuları arasında neredeyse ilk sırada. Yaşananları olduğu gibi aktarmak yerine tavırlarıyla savaşı değil de kendini öne çıkaran gazeteciye dijital medya ortamından da tepki yağdı. Böylece söz konusu olay ile “orada neler oluyor?” sorusu da rafa kalkmış oldu.
Savaşı, yıkımı, katliamı “gösteri” olarak sunup, magazinsel bir yayıncılık ile asıl amacının ne olduğu da anlaşılmayan havuz medyanın, bu şekilde yaratmak istediği algının elbet biri ya da birileri farkındadır.