KNK Eşbaşkanı Zeyneb Murad: İşgale karşı ulusal birlik şart

  • 09:01 17 Eylül 2021
  •  
Sema Çağlak
 
HABER MERKEZİ - Kürtlerin bulunduğu her alana yönelik son dönemde artan saldırılar ve bu saldırılar karşısında uluslararası güçlerin sessizliğine karşı ulusal birliğin önemini vurgulayan KNK Eşbaşkanı Zeyneb Murad, “Kürdistan’daki tüm taraflara birlik ve beraberliğimizle bu aşamayı başarıyla geçebiliriz. Ortak bir strateji ile halkımızın çıkarlarını düşüneceğiz” dedi. 
 
Ortadoğu'da siyasi dengeler ve gelişmeler her geçen gün giderek derinleşiyor. Özellikle Türkiye her yerde Kürt halkına ve kazanımlarına yönelik saldırılarını sürdürüyor. Türkiye'nin 23 Nisan'da Federe Kürdistan Bölgesi'ne bağlı Metina, Avaşin ve Zap bölgelerinde başlattığı operasyonlar ise devam ediyor. Türkiye’ye bağlı savaş uçakları tarafından 16 Ağustos'ta Şengal’e hava saldırısı düzenlenmiş ve ardından Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde bulunan Federal Kürdistan Bölgesi'ndeki Maxmur Kampı'na İnsansız Hava Aracı (İHA) ile saldırı düzenlenmişti.
 
Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Eşbaşkanı Zeyneb Murad gündemdeki konulara ilişkin sorularımızı yanıtladı. 
 
* ABD ve Avrupa ülkeleri, Federe Kürdistan Bölgesi'ndeki siyasi gelişmelerden sorumlu olan başlıca taraflardır. Bölgeye karşı yürütülen bu politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Siyaset hangi kriterlere göre yapılır? Bu siyasette Türkiye’ye nasıl bir rol biçildi?
 
Ortadoğu ve genel olarak dünya siyaseti düzeyinde önemli gelişmelerin ve değişimlerin olduğu bir süreçten geçiyoruz. Her yerde savaş ve çatışmalar var. Amerika ve batılı ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda yeni plan ve projeler tasarlayarak devreye koymak istiyorlar. Afganistan'dan Irak'a ve İran'a, Suriye'den Türkiye'ye kadar özel politikalar devreye konulmuş durumdadır. Bu politikaları uzun zamandır tasarlıyorlar. Bu durumun kendisi artık üçüncü dünya savaşıdır. Tabii ki bu politikaların doğrudan Kürtler üzerinde bir etkisi bulunmaktadır. Çünkü Kürdistan coğrafyası bu savaşın tam da merkezinde yer almaktadır. Bu savaş çıkarlar savaşıdır. Tüm büyük güçler kendi çıkarları için şimdi devredeler. Kendi ülke çıkarları için birilerinin onların planlarını yürütmesi ve hayata geçirmesini istiyorlar, görünen o ki bu dönem bu rol Türkiye’ye verilmiştir. Türkiye, tarihi hayallerini gerçekleştirmek ve bölgede yeni bir Osmanlı İmparatorluğu inşa etmek için bu rolü büyük bir istekle kabul ediyor.
 
Kürtlere karşı tarihi bir düşmanlık var’
 
Diyebiliriz ki, tüm Ortadoğu’da Kürtlere karşı tarihsel bir düşmanlık var. Türkiye kendi kirli politikalarını devreye koymak için Ortadoğu'daki gerilim ve çatışmalı politikaları her fırsatta görüyor ve bunları derinleştiriyor. Mevcut durumda Kürt siyasetinin kendi içerisinde parçalı durumu var ve Türkiye kendi çıkarları ve planlarını hayata geçirmek için bu durumu kullanıyor. Tüm bunlara rağmen, süreci ve bize karşı izlenen politikanın nasıl okunması, yorumlanması ve değerlendirilerek ona göre yol izlenmesi biz Kürtlerin elinde. 
 
‘Türkiye cesaretini hükümetin zayıflığından alıyor’
 
Özellikle 23 Nisan'dan bu yana Türk devleti tarafından geniş çaplı bir saldırı ve işgal girişimi Zap, Metina ve Avaşin'e karşı başlatıldı. Yaklaşık 5 aydır gerillalar mevcut işgal ve saldırılara karşı amansız bir direniş sergiliyor. Fakat tüm saldırılara rağmen Türkiye hala planlarını uygulayamıyor ve hedefine ulaşamıyor. Diğer taraftan Kürtlerin dört parça Kürdistan’da yürüttüğü politikalar ise dünya siyasetini etkiliyor. Güney Kürdistan'da izlenen politikaları ele alırsak eğer Güney’de Türk devletinin işgaline karşı sessizlik hakim. Yine Irak düzeyinde de bir zayıflık var. Federe Kürdistan Bölgesel Hükümeti, Suriye, Irak ve İran devletleri de kendi içerisinde iç sorun yaşıyorlar. Bu durumun kendisi bile Türkiye'nin cesaret alıp saldırmasına neden oluyor.
 
‘Tüm uluslararası standartlar ihlal ediliyor’
 
Herkesin izlediği ve açıkça görüldüğü gibi Türkiye devleti tüm insan haklarını ve uluslararası yasaları, hatta uluslararası savaş kurallarını bile ihlal ediyor. Ağır ve kimyasal silahlarla ve ahlaksızca yöntemlerle hala Kürtleri katletmeye devam ediyor. Maalesef bu saldırılara karşı Federe Kürdistan Bölgesi'nden ve Kürdistan Parlamentosu'ndan bir ses ve tepki dahi çıkmıyor.
 
“Türk devleti, Kürtlerin elde ettiği tüm kazanımlarını, hayallerini ve özlemlerini gasp etmek istiyor. Tüm kazanımların hepsi çok büyük bir tehlike ve risk altında olduğunu söyleyebiliriz.”
 
* Türkiye'nin öncülüğünde KDP bölgede özel bir politika yürütüyor. Bu politika Kürt halkının geleceğini ve kazanımlarını etkiliyor.  KDP’nin yürüttüğü bu politika ile amacı nedir?
 
Kürdistan'ın tamamı Türk devletinin bu saldırılarının hedefidir. Kürtlerin tüm kazanımları hedefleniyor. Özellikle bugün Güney Kürdistan'da elde edilmiş bir statü var. Bu statü yıllardır elde edilmiş ve şimdi bu statü büyük bir tehdit altında. Türk devleti, Kürtlerin elde ettiği tüm kazanımlarını, hayallerini ve özlemlerini gasp etmek istiyor. Tüm kazanımların hepsi çok büyük bir tehlike ve risk altında olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik yaşanan siyasi gelişmeler ve Türk devletinin gerçekleştirdiği saldırılar sadece Kürt halkına yönelik değildir. Bölgede yaşayan tüm halklara karşı yapılmaktadır.
 
Kürt halkı sorumlu davranmalı
 
Herkes biliyor ki Türk devleti faşist bir zihniyetle hareket ediyor. Tek renk, tek dil, tek din, tek millet politikalarını sürdürüyor. Bu teklik politikasını ve zihniyetini IŞİD’in dışında kimse kabul etmiyor. Bu nedenle Ortadoğu üzerinde yaygın bir tehdit bulunmakta. Herkesin gördüğü gibi bugün Türk devleti tarihi hayallerini gerçekleştirmek ve Misaki-Milli sınırını kurmak için Musul'u da kendi topraklarına katarak eski sınırlarına geri dönmek istiyor. Bu da şu anlama geliyor; Kerkük'e kadar durmayacak. Bu hayallerinin içerisinde Kürdistan toprakları da var. Bundan dolayı da Kürt halkı bu konuda duyarlı olmalıdır. Bu konunun sorumluluğu özellikle Güney Kürdistan Hükümeti’ne, Güney Kürdistan toplumuna ve aynı zamanda kriz içinde yaşayan tüm halklara aittir.
 
“Irak hükümeti kendi içerisinde bir zayıflık ve parçalanma durumu yaşıyor, bundan dolayı Kürt halkının nasıl katledildiği, Kürdistan’ın işgali onlar için önemli değil. Çünkü şimdiye kadar Irak'ta da faşist bir zihniyet vardı. Bundan dolayı herkes kendi çıkarlarına göre hareket ediyor.”
 
* Bağdat ve Erbil hükümetleri Êzidîlerin iradesine karşı duruyor ve Birleşmiş Milletler (BM) kontrolündeki Maxmur Mülteci Kampı’na (Maxmur) hava saldırısı düzenliyor. Bu saldırılar karşısında Bağdat ve Erbil hükümetinin yaklaşımını nasıl yorumluyorsunuz?
 
Öncelikle bu saldırılara karşı sessizliğin sebebi üzerinde durmak istiyorum. Kürt çocuklarının veya Kürtlerin katledilmesi ne Birleşmiş Milletler (BM) ne de uluslararası güçlerin umurunda değil. Onlar sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Siyaseten planlarını hayata geçirmek için uğraşıyorlar. Aynı zamanda Irak hükümeti kendi içerisinde bir zayıflık ve parçalanma durumu yaşıyor, bundan dolayı Kürt halkının nasıl katledildiği, Kürdistan’ın işgali onlar için önemli değil. Çünkü şimdiye kadar Irak'ta da faşist bir zihniyet vardı. Bundan dolayı herkes kendi çıkarlarına göre hareket ediyor. Dolayısıyla bu saldırılara karşı bir sessizlik olduğunu görüyoruz. Şimdi yerel yönetim de aynı durumda.
 
‘Şengal stratejik bir yerdir’
 
Herkes biliyor ki, Şengal’e saldırı 3 Ağustos 2014'te gerçekleşti ve bu işgali umursamayan da Güney Kürdistan Hükümeti oldu. Bu durum hem Êzidîler hem de halk tarafından dile getirilen ve konuşulan bir konudur. Şengal halkı dışında Şengal’i koruyacak bir gücün olmadığını artık herkes biliyor. Dolayısıyla Türk devleti bu saldırılarla Şengal halkının iradesini kırmak istiyor. Êzidîlerin kendi inançlarını yaşamasını istemediği gibi özyönetimlerini kurarak kendilerini de yönetmesini istemiyor. Bu nedenle saldırılarını her geçen gün arttırdığını görüyoruz. Bilindiği gibi Şengal coğrafyası ve siyasi açıdan stratejik bir yere sahip. Hem Türkiye hem de Irak için oldukça önemlidir. Bundan dolayı Bağdat ve Erbil hükümetleri arasında Şengal anlaşması da imzalandı. Bundan dolayı bu ittifak ve anlaşma diğer devletler tarafından çok ciddi bir şekilde kınandı. Ancak yaptıkları bu ittifak başarılı olmadı. Bugün artık Êzidîler eskisi gibi değiller ve Türk devleti bunun farkında. Bugün irade ve kendi özsavunma güçlerine sahipler. Bu yüzden Türk devleti Şengal ile bu kadar saldırıyor.
 
‘Maxmur'da uluslararası hukuk ihlal ediliyor’
 
Maxmur Kampı'nın 1990'larda BM tarafından kurulduğu biliniyor. Bugün Maxmur'da da uluslararası yasalar ve insan hakları ihlal ediliyor. Bu kabul edilemez bir durumdur. Türkiye, Kürtlerin oradaki varlığını kendisine tehdit olarak görüyor. Kürtler yaklaşık 30 yıldır orada yaşıyor. Bundan dolayı saldırılar devam ediyor. Bu yüzden kampın hukuki ve yasal sorumlukları uluslararası güçlere aittir. Çünkü orada tüm uluslararası kanunlar ihlal ediliyor. 
 
“Dünya siyasetinin bir sonucu olarak şu anda dört parçaya bölünmüş durumdayız ve Kürt topraklarına yönelik işgal devam ediyor. Ancak bu işgale karşı büyük bir direniş de var.”
 
*Türkiye direnenlere yönelik baskı politikalarını sürekli devrede tutuyor, Federe Kürdistan Bölgesi Hükümeti de kendilerine karşı direnenlere aynı politikaları uyguluyor. Bu baskı politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Dünya siyasetinin bir sonucu olarak şu anda dört parçaya bölünmüş durumdayız ve Kürt topraklarına yönelik işgal devam ediyor. Ancak bu işgale karşı büyük bir direniş de var. Dünya devletlerinin çizdiği bu sınırlar artık Kürtlerin zihninde yavaş yavaş yok oluyor. Ama görüyoruz ki onlar yine yeni alternatifler arıyor. Bu işgalciler Kürtlerin yıllardır elde ettiği kazanımları şimdi yok etmek istiyorlar. Dolayısıyla işgalin sınırlarını her geçen gün genişletmek istediklerini görüyoruz. Türk devleti de bu işgale öncülük ediyor. Kürdistan'daki işgal politikası faşist bir zihniyete dayanmaktadır. Kuzey Kürdistan'da kirli bir soykırım politikası yürütülüyor. Bu soykırım politikası özellikle kadınlara yöneliktir. Türkiye devleti demokrasi ve özgürlük isteyen herkese karşı düşman hukuku uyguluyor. Bu politikaları işgal ettiği Efrîn ve Serêkani’de DAİŞ ve El Nusra eli ile yapıyor.
 
Ulusal birliğe ihtiyaç var
 
Bütün bu politikalara rağmen Kürtlerin direnişi ve özellikle gerilla direnişi Türk devletinin planlarını istedikleri gibi gerçekleştirmesine izin vermedi. Ama şimdi bu mevcut durum bizim için sadece yeterli değildir. Artık Kürt halkının topyekun ayağa kalkması gerekiyor. Kadınların, aydınların, sanatçıların ve toplumun tüm bileşenlerinin rolünü oynamasına ihtiyaç var. Her zaman söylediğimiz gibi ulusal birliğe ihtiyaç vardır. 
 
“Bu çalıştayda kadınların işgalcilere karşı duruşunun nasıl olacağı tartışıldı. Erkek egemen sisteme karşı kadınlar nasıl bir yol izleyeceği üzerinde durdu ve Türkiye’nin Ortadoğu’da öncülüğünü yaptığı bu sistemi tespit edildi.”
 
* 5 Eylül'de Hollanda'da KNK Kadın Komisyonu öncülüğünde Kürt kadınları çalıştay gerçekleştirdi. Bu çalıştayı nasıl ele almak gerekir?
 
Çalıştaya Kürdistan'ın dört parçasının tamamında temsil düzeyinde katılım oldu. Yurt dışından temsilciler, Êzidîler ve Aleviler gibi birçok etnik kimlikten de katılımlar gerçekleşti. Tüm bu bileşenlerle Kürdistan'da yaşanan duruma ilişkin kapsamlı tartışmalar yaşandı. Bu çalıştayda kadınların işgalcilere karşı duruşunun nasıl olacağı tartışıldı. Erkek egemen sisteme karşı kadınlar nasıl bir yol izleyeceği üzerinde durdu ve Türkiye’nin Ortadoğu’da öncülüğünü yaptığı bu sistemi tespit edildi. Bu nedenle diasporadaki kadınlar olarak hem uluslararası hem de yerel düzeyde etkili olmak istedik ve buna odaklandık. Çünkü Kürt halkının varlığı tehlikede. Görüşmede tüm bu konular ve sorunlar ayrıntılı olarak tartışıldı. Özellikle Güney Kürdistan'daki durum tartışıldı ve önemli mesajlar verildi. Kadınlar yaptıkları konuşmalarla mevcut duruma dikkat çekti. Güney Kürdistan Hükümeti'ne ve Güney Kürdistan Parlamentosu'na bu işgal planlarının bir parçası olmaması için mesajlar gönderildi. Çünkü tüm kazanımlarımız tehlikede. Bugün Kürt halkının hakları ihlal ediliyor. Bu nedenle Güney Kürdistan'a doğrudan bir çağrı yapıldı.
 
Özgür bir yaşamı isteyen herkes hedef alınıyor
 
Konferans günü Halife'de KDP tarafından 7 gerilla katledildi. Kadınlar, bu çalıştayda bu katliama karşı güçlü bir tepki gösterdi. Bu işgale karşı ulusal birliğimizi sağlayarak durmamız gerektiği çağrısı yapıldı. Daha önce de gerillalara yönelik saldırılar gerçekleşti. Hala bazı gerillaların nerede olduğu bilinmiyor. Sadece gerillalar değil, güneydeki direnişçiler de kayıp. Kürdistan topraklarında özgür bir yaşam isteyen herkes hedef alınıyor. Bu, kabul edilebilir değil.
 
Güney Kürdistan'a bir heyet gidecek
 
Ayrıca Irak'taki kadınlara çağrı yapılarak, kadınların Irak siyasetinde nasıl etkili bir güç olabileceği üzerine de tartışmalar yürütüldü. Aynı zamanda çalıştayda alınan önemli bir karar da şuydu: Kürdistan'ın her yerinden kadınlardan oluşan bir heyeti ulusal birlik üzerine hem görüşmeler ve tartışmalar yapmak için Güney Kürdistan'a göndereceğiz. 
 
* Bu süreçte kadının rolü ve misyonu nedir? Kadınlar nasıl öncülük etmeli?
 
Kürt kadınlar olarak iki konferans gerçekleştirdik. Biri Amed'de, diğeri ise Hewler’de yapıldı. Geçtiğimiz yıllarda üçüncü konferans için bir komite kuruldu. Şimdiye kadar da çalışmalarını yürütüyor. Özellikle Ortadoğu'nun ve dünyanın her yerinde kadınların rolleri ve misyonları çok önemli. Bu süreçte tüm kadınlara daha fazla görev ve sorumluluk düşmektedir. Kürt kadınlar bugüne kadar nasıl öncülük ettilerse bundan sonra da ulusal birlik için öncülük etmeye devam edeceklerdir. Kadınlar olarak ulusal birliğe ihtiyacımız var ve bizler açısından günümüzde yaşamsal bir gerekliliktir
 
Kürdistan’daki tüm taraflara birlik ve beraberlik çağrısı yapıyorum. Bu süreçte ortak bir strateji ortaya koyacağız ve halkımızın çıkarlarını düşüneceğiz, birlik stratejisini önümüze koyacağız. 
 
 
 
 
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!