Sakine Cansız’ın koğuş arkadaşı: Yaralarımı iyileştiriyorlar

  • 09:01 23 Ocak 2024
  • Güncel
 
Gülistan Gülmüş
 
AMED - TJA konferansına katılanlardan biri olan Sakine Cansız’ın koğuş arkadaşı Mevlüde Acar, kadın mücadelesinin dünden bugüne önemli bir yol kat ettiğini belirtirken, Sakine için ise “Bu salonda olmasını, bu kadar güçlü kadınla birlikte olmasını, herkese sadece gülümseyip o kürsüden inmesini çok isterdim” dedi.
 
Sakine Cansız’ın koğuş arkadaşı Mevlüde Acar, Tevgera Jinên Azad’ın (TJA), “Sessizlik Zinciri: Kadın Siyasal Mahpusların Etrafındaki Duvarları Yıkmak” şiarıyla 13-14 Ocak tarihlerinde gerçekleştirdiği konferansa katılan isimlerden. 1980’lerin işkencelerine uğrayan ve hayatı boyunca devlet baskısına hedef olsa de demokrasi mücadelesinde emek vermekten geri durmayan Mevlüde, cezaevi sürecine, Sakine Cansız ile tanışmalarına ve konferanstaki kadın birliğine dair konuştu.
 
4 buçuk ay işkencede kaldı
İlk kez  2 Nisan  1984 tarihinde 24 yaşındayken gözaltına alınan Mevlüde, 4 buçuk aylık gözaltı sürecinin ardından 15 Ağustos 1984 tarihinde mahkemeye çıkarıldığını söyledi.  Mahkemeye çıkarıldığında kendisine bir şey sorulmadan “Tutuklusun” denildiğini paylaşan Mevlüde, “Bana 4 buçuk ay işkence yaptılar. Sistemi fikren değiştirmek konusunda düşüncelerim vardı ama fiilen hiçbir şey yapmamıştım. O sistem içinde cezalandırılmam için ellerinde cezayı gerektiren hiçbir kanıt ve bilgi yoktu. Birkaç kişiyi getirdiler tanık gösterdiler. Hiçbiri beni tanıdığını söylemedi. Söyleyenleri de zorla söylettiler. Gözümün önünde onlara işkence yaptılar. 4 buçuk aydan sonra beni cezaevine getirdiler. Birkaç gün yine gözaltında tuttular. İlk olarak Sivas’ta kaldım. Sonra Mardin ekibi geldi, beni aldılar. Mardin çarşı karakoluna getirdiler, ifademi aldılar. Ondan sonra gözlerimi bağlayıp beni Mardin Jandarma Tugayı’na götürdüler. Haziran başına kadar orda bana bir sürü işkence yaptılar, elimi kolumu bağladılar, dövdüler, copladılar, hepsini uyguladılar” ifadelerine yer verdi.
 
‘Sakine, ‘Direnelim seni vermeyelim’ dedi’
 
Mardin’de bir süre kaldıktan sonra 1985 Haziran ayı başlarında kendisini Diyarbakır Cezaevi’ne getirdiklerini kaydeden Mevlüde, burada geçirdiği süreci, “Diyarbakır’da gözaltı kadın koğuşunun altında bir oda vardı, beni 20 Haziran’a kadar orada tuttular. 20 Haziran’dan sonra tekrar beni sorguya çağırdılar. Ondan sonra Kurdoğlu’na götürdüler. Kurdoğlu’nun o zamanlar nasıl bir yer olduğunu herkes biliyor. Musa Anter’in dediği gibi Newala Qesaban, Kurdoğlu, Cehennem Deresi, gidip de sağ gelmeyenlerin yeri. Zaten ben ikinci kez götürülürken cezaevlerindeki kadın arkadaşlar yanımdaydı ve hepsi bana oraya gideceğim diye bir cenazeye bakar gibi bakıyorlardı. Sağ geleceğime kimse ihtimal veremiyordu. Hatta Sakine arkadaş bana dedi ki,  ‘Seni vermeyelim, koğuşça direnelim, hatta bütün cezaevi direnelim. Seni vermeyelim çünkü oraya gidenler sağ gelmiyor.’ Düşündüm, cezaevlerinde ölüm orucu yeni sonlanmıştı, birkaç ay olmuştu. Şiddet, dayak, fiziki işkence yeni durmuştu. Sadece birkaç uygulama kalmıştı. Ben o arda yeniden bir direniş başlarsa tekrar eskiye dönülebilir ihtimalini düşündüm ve arkadaşlar yıllarca o acıyı çekmişler tekrardan onlara böyle bir acı yaşatılmasın diye ‘Hayır, herkesin böyle bir riske girmesi doğru olmaz. Bedeli neyse ben ödeyeceğim’ dedim. Tekrar gittim, 20 Haziran’dan Ağustos’un 20’sine kadar her türlü işkenceyi, Mardin’in iki katı işkenceyi gördüm.”
 
‘Erkeklere yapılan cinsel saldırıları izletiyorlardı’
 
Hem kendisine işkence edildiğini hem de başka tutsaklara yapılan işkencenin kendisine izletildiğini vurgulayan Mevlüde, “20 Ağustos’a kadar bütün işkence izleri bitene kadar beni orada tuttular.  Ondan sonra beni cezaevine getirdiler. Direkt kadın koğuşuna verdiler. Sakine ile de o dönemlerde tanıştım. Mahkeme bana 16 yıl ceza verdi. Hatırlamadığım bir nedenden dolayı indirim yaptılar ve cezam 13 yıl 4 aya indirildi. Daha sonra infaz yasasında bir değişiklik oldu, 8 yıl yatmam gerekiyordu. Bu süre 6 yıla düştü ve ben 6 yıl boyunca tutuklu kaldım, ceza almadım. 29 Ekim 1988’e kadar 5 Nolu diye tanımladığımız Diyarbakır Cezaevi’ndeydik” dedi.
 
 
‘Çenesi neden eğri diye düşünüyordum’
 
Mevlüde, Sakine Cansız ile aynı koğuşta kalmaya başladıkları süreci aktarırken, onun kişiliğine dair de konuştu. Mevlüde, bu süreci şöyle anlattı: “Onu ilk gördüğümde yüzünde bir eğrilik vardı ve  tepeden tırnağa o  kadar kusursuz bir görüntüsü olan  birinin yüzünde çenesi neden eğri diye düşünüyordum. Esat Oktay,  çenesini bükerek ayırmış. O zaman cezaevinde 2-3 tane hemşire vardı.  Onlar kendi yöntemleriyle düzeltmişler çenesini ama her ne kadar düzelttilerse de o eğrilik hala duruyordu.  Çok sıcak, samimi bir insandı.  Söylediğiyle yaptığı aynıydı, çok hassastı. Her şeye duyarlıydı. Her şeyden bir tahmin çıkarırdı. Çok tavizsizdi. Çok doğal karşılanması gereken ihtiyaçlarımızı bile karşılamıyorlardı. Ben, ‘Bunları isteyelim’ dediğimde , ‘Sistemin adamlarından biz bunları neden isteyelim’ diyordu. Yine de, ‘Biz isteyelim, vermeyenler onlar olsun’ diyordum. Yaklaşık 10 maddelik dilek talebi yazdık. Ben bitkileri çok seviyordum. Ziyaret için gelen bazı arkadaşlar çiçek getirmişlerdi.  Çiçekleri alıp daha uzun yaşaması için suya koyardım. Bir tanesi suyun içinde kökleşti. Ekeceğimiz toprak olmadığından kantinden getirdiğimiz soğanların köklerinde kalmış toprakları ve bazen de çay atıklarını alıp o çiçeğe bir saksı yaptım. Sakine benim bu uğraşımı görünce,  ‘Gel toprak da isteyelim’ dedi. Bize toprak de getirdiler. Bir sürü çiçek ektim.”
 
‘Uzun yıllar 4 kişi kaldık’
 
 
Sakine’nin çocukları çok sevdiğini, açık sözlü biri olduğunu dile getiren Mevlüde, Sakine’nin sadece koğuş arkadaşlarının değil, kadın gardiyanların da sorunlarını dinlediğinin altını çizerek, “Her zaman dayanışma içerisindeydi. Çünkü cezaevi tecrübesi benden çok fazlaydı. Siyasi olarak da ilk kadın çalışmalarını yapan insanlardan biriydi. Onun seçimleri bana her zaman doğru gelen seçimlerdi. Her insana sıcaktı, her insanın sorunlarıyla ilgilenirdi. Her insanın kafasını açacak çözümleri üretecek, kucaklayacak, kadın gardiyanlara bile yakınlık gösteren, samimi olabilen bir insandı. Bu anlamıyla da her konuda neredeyse hemfikirdik. Burada olmasını şöyle çok isterdim, biz başlarken çok azdık. Cezaevinde de uzun yıllar 4 kişi kaldık. Tabii az olmamız yaratılan etkinin, varılan sonucunun yetersiz olduğu, zayıf olduğu anlamına gelmiyor. Az olmamıza rağmen çok şey değiştiren direnişlerin başladığı yerdeydik ve o şeyin sonuçlarını, halka yansımalarına her şart altında duyuyor, seviniyorduk, gururlanıyorduk” sözlerine yer verdi.
 
‘Herkese gülümseyip kürsüden inmesini çok isterdim’
 
Kadınların bir arada dayanışma içerisinde olmasının yaralarını iyileştirdiğini vurgulayan Mevlüde, Sakine’nin de bu anlara tanıklık edebilmesini istediğini şu şekilde belirtti: “Bu salonda olmasını, bu kadar güçlü kadınla birlikte olmasını, herkese sadece gülümseyip o kürsüden inmesini çok isterdim. Çok gurur duyardı bu kadar kadınla birlikte olmaktan, verdiğimiz emeklerin boşa gitmediğini görmekten çok mutlu olurdu. O yüzden onu orada görmek istedim. Bu kadınların ülkeyi yönetecek güce sahip olduklarını, ülkeyi ve dünyayı yönetecek yetkinlikleri olduğunu fark ettim ve bu kadınları burada bir arada görmekten gurur duyduğumu söylemeye çalıştım, ‘Yaralarımı iyileştiriyorlar’ dedim. Çünkü kadın konusu yüzyılların sorunu. Yüzyıllardır birçok şeyi kullanamaz duruma gelmiş, birçok değeri üretip de sahibi olmayan durumda kadınlar. Beklentilerimiz, yıllar önce kurduğumuz hayaller de bu yöndeydi. Biz kendimiz için ya da birbirimiz için değil, bir ülke, dünya için, bütün insanlık için bir yola çıkmıştık. Her şeyi göze alarak yola çıkmıştık. İşkenceyi, zulmü, ölümü görüp buraya gelebilenlerden, o resimlerdeki arkadaşlardan bir tek ben varım…”
 
Mevlüde Acar kimdir?
 
Mevlüde Acar, 1960 yılında Sivas’ın Söğütçük köyünde dünyaya gelir. Eğitim hayatına burada başlayan Mevlüde, 1970 yılında ilkokulu bitirir. Sonrasında 1974’te Mardin Kız Öğretmen Okulu’na giden Mevlüde, bu dönemde öğretmen okullarının liseye dönüştürülmesi nedeniyle kayıt yaptırmak konusunda çok zorluk yaşar. Ancak sonunda başarır. Mevlüde, ailesini ve köyünü değiştirme çabasını daha da büyüterek ülkeyi ve toplumu değiştirmenin mücadelesine girişir. Bu fikri ise liseyi okuduğu sırada Filistin ve İsrail arasında yaşanan savaştan etkilenerek besler. Lisede eğitim aldığı dönemlerde Kürt olduğunu ama asimile edildiğini fark etmesinin de kendisinde etkisi büyük olur. Lisede başladığı mücadelesini, okulu bitirdikten sonra da sürdüren Mevlüde, Sivas’ta aile evinde bir ihbar ile gözaltına alınır ve sonrasında tutuklanır.
 
Cezaevinden çıktıktan sonra memleketi Sivas'a giden fakat sürekli baskı ve gözaltılar nedeniyle bir daha Sivas'a dönemeyen Mevlüde, gittiği İstanbul'da ise arandığından dolayı yıllarca kaçak yaşamak zorunda kalır. En son 1998’de hakkına beraat verilen Mevlüde, İstanbul'da işçi olarak birçok işkolunda çalışır. Mevlüde, yıllar sonra yeniden döndüğü Sivas’ta Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 2015 yılında Sivas milletvekili adayı olur.
 
 
  
 

Etiketler:

Okumadan geçme!