Direniş ve umut: Katledilen üç kadının gücü neden hedefti?
- 09:05 7 Ocak 2025
- Güncel
Arjin Yüksekbağ
ANKARA - Paris’te katledilen üç kadın devrimciye dair konuşan Kürt siyasetçi Selma Irmak, “Hedef gösterilmelerinin sebebi bu kadınların güçlü, mücadeleci duruşları, katettikleri aşama, başarıları etkileme güçleri ve bu alan içerisinde kadınlara ne denli umut olmalarıdır” dedi.
Kürt sorunun demokratik çözümüne ilişkin devlet heyeti ve BDP milletvekillerinden oluşan İmralı Heyeti arasında 3 Ocak 2013’te resmi görüşme ziyaretleri sürerken, Kürt siyasi hareketinin öncü isimlerinden PKK’nin ve kadın örgütünün kurucularından Sakine Cansız (Sara), Kürdistan Ulusal Kongresi Paris temsilcisi Fidan Doğan (Rojbin) ve Leyla Şaylemez (Ronahi), 9 Ocak günü Fransa'nın başkenti Paris'te Kürdistan Enformasyon Bürosu lokali olarak kullanılan apartman dairesinde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) tuttuğu ortaya çıkan tetikçi tarafından katledildi.
Süreç sabote edilmek istendi
Tüm dünyada yankı bulan katliamın tetikçisi “Ozan” kod adlı Ömer Güney'in, 2014 yılında internete düşen ses kayıtları ile MİT bağlantısı deşifre olmasına rağmen yaşanan katliam aydınlatılamadı ya da aydınlatılmak istenmedi. 3 Ocak'ta başlayan müzakere görüşmelerinin ertesi haftasında bu katliamın yaşanmış olmasını sürecin gidişatını sekteye uğratmak amacıyla sabote olarak değerlendiren Selma Irmak, katledilen 3 devrimci Kürt kadınının mücadeleleri ve yaşanan o sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
Sözlerine, erkek aklı olan kadın katliamlarını kınayarak başlayan Selma Irmak, mücadelenin mihenk taşı olan 3 Kürt kadın devrimcinin şahsında, canları pahasına özelde kadın mücadelesini bu merhaleye taşıyan bütün kadınları saygıyla andığını belirtti.
‘Kazanılan ivmeye tahammülsüzlüktür’
Sara (Sakine Cansız), Rojbin (Fidan Doğan) ve Ronahi (Leyla Şaylemez)’in sadece Kürt kadın mücadelesinde değil dünya kadın mücadelesi için de birer umut ve o ağı ören kadınlar olduklarını söyleyen Selma Irmak, “Hedef olmalarının sebebi buydu. Hedef gösterilmelerinin sebebi, bu kadınların güçlü, mücadeleci duruşları, katettikleri aşama, başarıları etkileme güçleri ve bu alan içerisinde kadınlara ne denli umut olmalarıdır. Sebep bu aslında; kadın mücadelesinin başarı ve kazanımlarına olan tahammülsüzlüğün bir sonucu” dedi.
‘Aynı hafta içinde hem barış görüşmesi hem katliam yaşandı’
Katledilen 3 kadın siyasetçi, politikacı ve diplomatın katledilme zamanlamasının hem manidar hem de önemli olduğunu belirten Selma Irmak, “Bir müzakere sürecinin başlangıç aşamasıydı ve hemen akabinde bu katliam gelişti. 3 Ocak’ta görüşme yapıldı 9 Ocak’ta da bu katliam oldu” diyerek, katliamın Paris’te olmasının ayrıca üstünü çizerek şunları anlattı: “Fransa’nın Başkenti olan Paris yani, ‘Demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin başkentinde’ ve yine söylemek gerekir ki, sözüm ona bu başkentte bütün istihbarat örgütlerinin cirit attığı ve devlet istihbaratının çok güçlü olduğu bir yerde Türk istihbaratı elini kolunu sallayarak üstelik çok bilinen bir yerde bu cinayeti işleyebiliyor. Bu manidardı bizler açısından önemliydi. O sürecin sabotajı için bir anlamda kullanıldı. Her ne kadar tek sebep o olmasa da, öncelikli sebebi de oydu. O dönem başlatılan müzakere sürecini sekteye uğratmak, sabote etmekti. Çünkü Sakine Cansız PKK’nin kuruluşundan beri yer alan ve o sürece kadar hayatta kalan nadir kadın siyasetçilerdendi. Hem PKK de hem de Kürt kadın hareketinde önemli bir rol ve misyona sahipti.”
Sara: Direnişin sembolü
Sakine Cansız’ın Kürt Özgürlük Mücadelesi ve halkı için bir sembol olduğuna dikkat çeken Selma Irmak, “Diyarbakır vahşetinde 80’ler de, 5 Nolu cezaevinde, Esat Oktay Yıldıran gibi işkenceci bir canavarın elinde kalmış, ona karşı direnmiş ve orada hem özgürlük hareketinin hem de kadın özgürlük mücadelesinin direniş sembollerinden biri olmuştur. Kürt halkının hafızasına Sakine Cansız böyle kazınmıştır ve böyle bilinir. Sakine Cansız denilince Diyarbakır zindanı ve onun direnişi, özgürlük hareketinin direniş damarı olarak hatırlanır. Bu anlamda bir motivasyon bir mottodur Sakine Cansız. Nitekim şehadetinden önce hazırlamakta olduğu ama şehadetinden sonra yayımlanan ‘Hep Kavgaydı Yaşamım’ kitabında da bunu anlatıyor. Aslında bütün hayatının mücadele ile geçtiğine dikkat çekiyor. Başta kendisiyle, kendi kişiliği, yetmezlikleri üzerindeki yoğunlaşmaları, kendi kimlik ve kişiliğini inşa etme mücadelesi, kendine dönük bir devrim mücadelesi aslında. Sonrasında devlet zihniyetine karşı yürüttüğü mücadelenin anlatısıdır o kitap” diye belirtti.
Rojbin: Başarılı bir diplomattı
Fidan Doğan’ın başarılı bir Kürt kadın diplomat olduğunu hatırlatan Selma Irmak, “Sürgünde Kürt Parlamentosu ardından kurulan kongre niteliğinde bir Kürt Meclisi olan KNK’nin Paris temsilcisiydi Fidan Doğan. Çok başarılı bir diplomattı. Hem Avrupa ülkeleri hem de Fransa’da çok önemli diplomatik görüşmeleri yürüten, iletişimi sağlayan, kazanımları sağlayan ve sadece Avrupa’da değil, dünyanın pek çok ülkesinde kadın hareketi ile Kürt Özgürlük Hareketiyle ve Kürt Siyasi mücadelesi içerisinde diplomatik çalışmaları başarılı ile yürüten, birkaç dil bilen, son derece birikimli, donanımlı bir diplomattı Fidan Doğan” ifadelerini kullandı.
Ronahi: Bilinçli kültürlü ve gelişmeye açık bir arkadaştı
Leyla Şaylemez’in çalışmalarda yeni olmasına rağmen özgün duruş ve gelişime açık olması ile farkını ortaya koyduğu söyleyen Selma Irmak, “Leyla Şaylemez, diplomasi çalışmalarında yeni yetişmeye başlayan genç bir kadın arkadaştı. Büyük bir çaba ve motivasyonla çalışmalar içerisinde henüz yetişmekte olan ama genç yaşına rağmen çok bilinçli, kültürlü gelişmeye açık ve bu diplomatik çalışmalar içerisinde yer alan ve buradaki yetişen yeni yeşil genç kadınlarından biriydi. Bu üç kadının bu şekilde hedef alınması, hem onların tek tek özgün karakterlerinden, duruşlarından kaynaklı Kürt kadın ve özgürlük hareketine bir mesajdı, hem de o dönem ki sürece bir sabotaj anlamı taşıyordu. Aynı zamanda bu kadınların sergilediği devrimci duruşa tahammülsüzlüğün göstergesi olan bir saldırı olarak nitelendirebiliriz” sözlerini kullandı.
‘Katliamın sorumluları açığa çıkarılmak istenmiyor’
Aradan geçen yıllara rağmen katliamın hala aydınlatılamadığına dikkat çeken Selma Irmak, o süreci ve yaşanan çelişkileri, bağlantı ve asıl sorumlularla ilgili kanıtları şu sözlerle anlattı: “Kadın hareketi olarak bu sürecin üzerinde çok fazla durduk, duruldu. Buna dönük uluslararası hukuk camiasında da çok fazla çabalar sarf edildi ama ne yazık ki bu süreç bir nevi faili meçhul olarak sonuçlandırıldı. Bu cinayetin sorumluları, azmettiricileri ve asıl sebebi açığa çıkarılmadı. Ve hatta Ömer Güney'in cezaevinde sözüm ona öldüğü söylendi ama belki de kaybedildi. Bizim için son derece şaibelidir. Tek bir kişinin bu denli kapsamlı, anlam ihtiva eden bir cinayeti işlemesi mümkün değil. Ömer Güney'in bu katledilen üç kadınla nasıl kişisel bir husumeti olabilir acaba? Bu akla mantığa uyar mı? Bu cinayeti tek başına Ömer Güney’in işlemedi aşikar. Çok ciddi bağlantıları var, ses kayıtları, kendi aralarında yaptıkları telefon görüşmeleri ortaya çıktı. Ömer Güney'in sık sık Ankara’ya gidiş gelişleri, gittiğinde konakladığı yer ve telefon sinyallerinin gösterdiği her şey tamamen istihbaratı gösteriyor. Kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda Sakine Cansız’a ‘Abla’ diyor. Çok yakın bir temasta ve belli ki çok uzun vadede bunun programı, planı yapılmış, bir sızma şeklinde yakın bir temas, irtibat oluşturmuş.”
‘Birçok devletin işbirliğinde komplike bir suikast ihtimali yüksek’
Bu süreçte Fransa Hükümetinin de bir dava soruşturması kapsamın da dahi bir süreç işletememiş olmasında yönündeki eksikliklerinden kaynağını aldığını kaydeden Selma Irmak, “Bundan çıkardığımız sonuç, Fransa İstihbaratının böylesi üst düzey politik cinayet ve suikastların devletlerden bağımsız olmadığı, içerisinde olduğu bir süreç olduğudur. Türk İstihbaratı, Fransa İstihbaratı ve belki de başka istihbarat ülkelerinin de içerisinde olduğu komplike bir suikast olma ihtimali çok yüksek. Tıpkı Sayın Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye'ye getirilmesi sürecinde yaşanan olaylar ve buna benzer durumlar. Bunların tamamı uluslararası planlar çerçevesinde yürütülür. Bunun da başını ya da tetikçiliğini Türkiye yapar. Bu nedenle sürdürülen süreç bizim için kapanmamıştır, bir hukuki süreç işletilmemiştir ve biz o davanın hala davacısıyız. O sürecin peşini bırakmaya da niyetimiz yok. Hukuki temelde de arkadaşlarımız bu sürecin takipçisidirler. Ama tabi genelde bu tür süreçler zamana yayılarak, unutulmaya terk edilerek sürdürülmeye çalışılır. Ve bizim de şuan karşı karşıya olduğumuz handikap böyle bir şey. Fakat biz cinayetin planlı programlı, Türkiye'nin tetikçiliğinde ya da organizesinde uluslararası politik bir cinayet olduğunu, bunun sebebinin de birinci derece de müzakere sürecini sabote etmek olduğunu ve bununla beraber Avrupa'da Kürt diasporada yürütülen diplomatik, kadın çalışmalarını sekteye uğratıp güçten düşürmek gibi sebepleri barındırdığını çok iyi biliyoruz” ifadelerine yer verdi.
Savaş ve rant odaklı güçler barış ortamı istemiyorlar
Dünyadaki tüm çatışmaları süreçlerin müzakere ve çözüm süreçlerine evrildiği dönemlerin sancılı olduğunu ve bu süreçler de barışın gelişmesini istemeyen, savaşlar üzerinden politika yürüten, bunu savaş rantına dönüştüren odakların olduğunun altını çizen Selma Irmak, bu odakların her zaman mafyatik odaklar olmadığını da söyledi. Selma Irmak, “Devletler de bu süreçler üzerinden nemalanır. O savaş ve çatışmalı süreçlerin devletler ve istihbaratlar nezdinde kazanç sağladığı çok fazla alanda vardır. Dolayısıyla kolay geçmez. Bu süreçlerde özellikle egemen taraf süreci sabote etmek, masaya oturmamak ya da masaya otururken karşı tarafı zayıflatarak oturmak, çaresiz kılmak için bu tür yol ve yöntemlere başvurur. Cinayetler, sabotajlar ve tahrik edici söylem ve pratiklerle gerçekleştirilir. Doğal karşılanması açısından belirtmiyorum elbet ama böylesi süreçlerde hep yaşana gelmiştir. Kürt Özgürlük Mücadelesi ile Türkiye arasında gelişen o müzakere sürecinde de hem devletin içindeki karanlık odakların hem de uluslararası kimi güçlerin bu savaşın devamından yana olan kimi güçlerin dönemsel ve konjonktürel olarak çıkarı olan güçlerin birleşerek özellikle toplum nezdinde yankı uyandıracak, etkiye ve umutsuzluğa sebep olabilecek ve müzakereyi anlamsız kılacak bazı suikastların gerçekleştirildiğini biliyoruz” diye belirtti.
‘Süreçlerin bozulması adına her yol deneniyor’
Böylesi çatışmasızlık süreçlerinin adımlarının atılmaya başlandığı süreçlerde sabote eylemlerinin yaşandığına değinen Selma Irmak, o dönmelere dair şu örnekleri verdi: “1993 yılında, Kürt Özgürlük Mücadelesi Lideri Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'ın Turgut Özal ile basın üzerindeki temastan sonra ateşkes yapıp bir müzakere sürecine evirilebilir dediği anda 33 askerin katledilmesi de o dönem için karanlıkta kalan bir süreçtir. 33 asker terhis edilmek üzere, güvenliksiz, silahsız bir şekilde yola çıkarılıyor. Resmen bir katliam. Aynı zamanda 1996 yılında tam bir barış süreci yaşanma aşamasındayken Sayın Öcalan’ın Şam’daki evine yakın bir yerde bomba yüklü bir kamyon patlatılıyor. O esnada evde olmadığından kaynaklı bu suikastten kurtuluyor. O süreçten kısa bir süre sonra Sayın Öcalan’ın tutuklanıp Türkiye’ye getirilmesi, 2013’te yaşanan sabotajlar ve o süreci sekteye uğratacak yaklaşımlar, politikalar olarak görmek gerekiyor.
‘Sakine Cansız Sayın Öcalan’ın en yakın çalışma arkadaşıydı’
O süreç sürerken Sakine Cansız ve diğer iki arkadaşın katledilmesine ilişkin bizler Sayın Öcalan’ın ne diyeceğini merak ile bekliyorduk. En nihayetinde Sayın Öcalan’ın kadınlara verdiği değer ve önem, bu konudaki hassasiyeti ve mücadelesi tüm dünya nezdinde biliniyor. Sakine Cansız da en yakın çalışma arkadaşlarından biriydi ve onu ve diğer arkadaşları bu şekilde kaybetmiş olmasına nasıl bir tepki verecek diye merakla bekliyorduk. Ama gördük ki Sayın Öcalan sürecin devam edebilmesi için çok daha dikkatli olunması ve daha kapsamlı yürütebilmek için yasal bir takım sonuçlara ulaşılması gerektiği, süreçlerin akamete uğramaması için devletin üstüne düşeni yapması gerektiği gibi aslında ne olursa olsun biz bu süreci yürüteceğiz mesajı verildi. Bu aslında şunu gösteriyor; bütün bunlara rağmen sürecin mukavemeti her şeyden önemlidir. Taraflar birbirine güvenmek zorunda değildir ama güvenceli ortamlarda müzakere yürütülmeli. Bu tür sabotajlara karşı sağduyulu ve aklı selim olmak, öfkeyi ve duyguları dizginleyebilmek önemlidir. O dönem bu gerçekten başarıldı ve müzakerelere devam edildi ki çok önemli bir sürece de gelindi ama yine devlet bunu sabote etti. İşine gelmediği ve başka siyasi çıkarlar tahayyül ettiği ve bunar gerçekleşmediği için süreç akamete uğradı. Bugünde yeni süreç başladı. Her zamankinden fazla dikkat etme yükümlülük ve sorumluluk içerisindeyiz.”
‘Anılarına bağlılık gereği bu sürecin öncülüğünü yapacağız’
Kürt halkına yıllardır cehennemi bir hayat yaşatıldığını ama buna rağmen direndiğini, direnmeye devam ettiğini ve bu uğurda bedel ödeyen öncülerinin anısına bağlı kalarak mücadelelerini inanarak sürdürdüklerinin ifade eden Selma Irmak, “Halkımız, çok uzun ve dirençli bir yol yürüdü ve 40 yılı aşkın bir süredir aktif olarak yürütülen mücadele edilen bir süreç olsa da neredeyse 200 yıldır nefes nefese bir süreç yaşanıyor. Halkımız için kıyametin yaşanmadığı bir gün bile yok. Sadece Türkiye ve Kuzey parçası için söylemiyorum, 4 parça ve dünyadaki bütün Kürtler için cehennemi bir hayat yaşatıldı ama buna karşın inanılmaz bir direnişte gerçekleşti. Şöyle bir söz vardır, ‘Devrim, siz ne zaman vazgeçerseniz biter.’ Ve halk bu devrimden vazgeçmedi. Onun içinde bugün başardı ya da başarmak üzere. Şimdi yeni bir süreç başladı ve artık devletin bu sorunu taşıyamayacağı, bu direnişin karşısında daha fazla direnemeyeceği realitesi ortaya çıktı. Bir sürece doğru eviriliyoruz. Bundan sonrası bizler için çok daha zor. ‘Barış savaştan çok daha zordur’ der Sayın Öcalan. Bu bir realite ve barışı başarabilmek için hepimizin, öncelikle kadınların bugün vesilesiyle andığımız kadın kahramanlar, 3 Kürt kelebeğinin mücadelesine bağlı kalınacağının gereği olarak Kürt kadınları, Kürt kadın mücadelesi olarak bu sürecin öncülüğünü yapmak zorundayız. Mutlaka başaracağız ve mutlaka muhteşem bir son olacak” ifadelerini kullandı.