
Melis Tantan: İklim krizinin sorumluları ‘yeşil badanacılık’ yapıyor
- 09:05 10 Ağustos 2025
- Ekoloji
Gülistan Gülmüş
AMED - Temmuz’da yürürlüğe giren İklim Kanunu’un içeriğine dair aktarımlarda bulunan Melis Tantan, “Bir yandan sözler veriliyor bir yandan da termik santrallere, maden projelerine destek veriliyor. İklim krizinin sorumluları ‘yeşil badanacılık’ yapıyorlar” dedi.
Kürdistan ve Türkiye kentlerinde devlet ve sermayedarların eliyle yapılan eko-kırım, tahribat ve talanlar ülke gündemindeki sıcaklığını koruyor. Her geçen gün Kürdistan kentleri başta olmak üzere Türkiye kentlerindeki yeşil alanlar yok ediliyor. Bu tahribat uydu görüntülerinde de açık bir şekilde kendini gösteriyor. Tüm bu eko-kırım sürerken ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele politikalarını yasal bir zemine oturtan düzenlemeler bütünü olarak açıklanan İklim Kanunu, Türkiye’de Temmuz ayında Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Ekoloji Meclisi Eşsözcüsü Melis Tantan, yürürlüğe giren İklim Kanunu’nun içeriğine ve olası sonuçlarına dair aktarımlarda bulundu.
‘İklim kanunu bir ticaret kanunu’
Melis Tantan ilk olarak İklim Kanunu’nun içeriğine dair, “Piyasalar için, sermayenin yeşil teknoloji ve karbon emisyonunu gizleyecek ve ona uyum sağlayacak bir düzenleme yapması gerekiyor. Yerli şirketlerin uluslararası ticaret yapabilmesi ve piyasaya uyumluluk sağlaması için düzenlenmiş bir kanun. Öz itibarı ile bir ticaret kanunu. Adını neden iklim koyuyorlar, çünkü karbon emisyonlarıyla ilgili düzenlemeler, şirketlerin çevreyi koruyormuş ve havayı kirletmiyormuş gibi görünmesine zemin oluşturuyor. Bunun vergisinin ödendiği bir düzenleme yapılması gerekiyor. O yüzden adı İklim Kanunu ama iklim ile ilgili hiçbir düzenleme yok. İklim krizini en çok açığa çıkartan fosil yakıtlar, petrol, doğal gaz, termik santrallerin kapatılması gibi düzenlemeler zaten yok. Türkiye Paris İklim Antlaşmasına imza atmıştı. İklim krizi ile ilgili 2035 ve 2050 yıllarına ilişkin hedefleri de var. Fakat hedeflerin hepsi tüm dünya ülkeleri gibi göstermelik hedefler. Bir yandan sözler veriyorlar bir yandan termik santrallere, maden projelerine destek veriliyor. Yapıları arttırılıyor ve yeni üniteler açılıyor. Aslında iklim krizinin sorumluları ‘yeşil badanacılık’ yapıyorlar” aktarımlarında bulundu.
‘Havayı satın alma hakkını yasalaştırmış durumdalar’
Doğa kırımından sorumlu olanların İklim Kanunu ile yaptığı eylemleri yasalaştırma amacı güttüğünün altını çizen Melis Tantan, “Bu düzenlemeyle sermaye aslında kirletme hakkını satın alıyor, ‘Ben kirleteceğim, buna hakkım var, gerekirse de bunun parasını ödeyeceğim’ diyor. Yapılan düzenleme tam da buna ilişkin bir düzenleme. Daha önceki tüm yasal süreçlerde ya da her türlü ekolojik tahribatlarda daha çok neyi görüyorduk? Suyun gaspını görüyorduk, suyun metalaştırılmasını görüyorduk. Şimdi bu havanın başına geliyor. Yani termik santraller, petrol kuyuları vesaire iklim dengesini bozacak her şey aslında havayı kirlettiği için şimdi şirketler havayı satın alma, havayı kirletme hakkını satın almayı yasalaştırmış durumdalar. Bu kanun başlı başına bir kanun değil, bir çerçeve kanun diyoruz, bu ticaret düzenlemesi ile ilgili bir kanun. Çünkü son dönemde artık yeşil teknolojiler yaygınlaşıyor” diye konuştu.
Halkın sağlığı da tehlike altında!
Bu yasa ile beraber, “Zeytin yasası”nın da yürürlüğe geçtiğini ve bununla beraber doğanın tamamen yok edilebileceğini kaydeden Melis Tantan, söz konusu kanunun oluşum sürecinde bu kanunun halkın oluşturması gerektiğine dair planlamalar yaptıklarını kaydederek, “İklim krizi aynı zamanda bir halk sağlığı sorunu. Çıkacak yasa aynı zamanda halk sağlığını düzenlemek zorunda. Bir ticaret kanunu olarak çıktı bu ama aslında iklim ile ilgili yeni düzenlemelere ihtiyacımız var. Çünkü geçmişten bugüne gelen durum, yasalar bugünkü ihtiyacı karşılamıyor. Gerçekten bu sıcaklıkla sıcaklığın artması, ölümlerin olması her geçen yıl daha fazla aslında iklim krizinin etkilerini yaşamamız her geçen yıl ekosistemlerin dağın, taşın toprağın daha fazla yok edilmesi aslında yaşamlarımızı daha zor bir hâle getirecek. O yüzden bunlara karşı etkin önlemler alınması gerekiyor” dedi.
‘Maden ocaklarını durdurmak, kadınların yaşam alanlarını korumak demek’
Melis Tantan, eko kırımlara karşı dayanışmanın önemine dikkat çekerek, “Özellikle kadınlar arasında dayanışma mekanizmalarının ve organizmaların yaratılması olmazsa olmaz. Mesela Amed'te geçtiğimiz günlerde maden ocaklarına karşı direnen kadınların seslerini duyduk. Yani köylerini terk etmek istemiyor o insanlar. Gerçekten maden ocakları yaşayacak alan bırakmıyorlar. İnsanlar tekrardan 90'lı yıllarda savaş politikaları nedeniyle maruz kaldıkları zorunlu göçe tekrardan bir ikinci göçe maruz bırakılıyorlar. O yüzden bugün Lice'nin köylerinde, Kulp'un köylerinde bu maden ocaklarını durdurmak yarının iklimini korumak da demek ve kadınların yaşam alanlarını korumak demek” ifadelerini kullandı.
‘Doğayla da barış olmak zorunda’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve demokratik toplum” başlığıyla başlatmış olduğu ve müzakere halinde devam eden sürecin doğa kırımına bağlantısına dikkat çeken Melis Tantan, “Bu süreçte gerçekten bir barış ve kardeşlik çağrısına ihtiyacımız var ama bunun başlangıç yerlerinden bir tanesi doğanın talanının engellenmesi. O yüzden acilen de komisyon toplanacak, önümüzdeki günlerde çeşitli görüşmeler yapılacak. Bu süreçte acilen doğaya yönelik tüm maden projelerinin, enerji projelerinin büyük ve yıkımı ağır olan projenin iptal edilmesi, Cudi'nin, Bestan'ın ağaç kırımlarının bir önce durdurulması, askeri operasyonların bir an önce durdurulması şart. Çünkü başka türlü barışı sağlama imkanımız yok. Evet, belki toplumlar kendi içerisinde barışabilir ama geride yaşayacağımız bir doğanın kalması gerekiyor. İçerisinde nefes alabileceğimiz temiz bir doğanın kalması gerekiyor. Bunun için gerçekten epey geç kalınmış durumda. Çünkü yıkımın boyutları Dicle, Fırat, Fırat havzalarının, buradaki dağların, yeraltı sularının ve havanın gerçekten yıkımının boyutu çok büyük. Çok büyük seviyede ama zararı neresinden dönülürse kardır. O yüzden bugün bir an önce barış aynı zamanda doğayla da barış olmak zorunda ve bu talanın durdurulması için de mücadele etmek zorundayız” şeklinde çağrıda bulundu.