Pomakçaya giden yol: Bir madende elmas bulmuşum gibi…

  • 09:15 21 Şubat 2022
  • Portre
Marta Sömek
 
İSTANBUL - Yok olmaya karşı direnen Pomakçayı yaşatmak için çocukluğundan bu yana mücadele eden Betül Karataş, “Sanki bir madende elmas bulmuşum gibi, ondan başka yokmuş gibi bir dünya. Pomakçanın benimle birlikte ve benden sonra da yaşamasını istiyorum” sözleri ile dili ile arasındaki bağa işaret ediyor.
 
Yok olmakla karşı karşıya olan Pomakçaya duyduğu hisleri, “Yaşamak gibi bir şey galiba bunları tekrardan keşfetmek, anadilini yaşatabilmek, kendi anadilimde bir şarkı söyleyebilmek” sözleriyle anlatan ve anadilinin “resmi dil” olmasını talep eden Pomak Betül Karataş’ın yaşamını kendisinden dinledik.
 
Pomaklar kimdir?
 
Milyonlarca insanın ismini dahi bilmediği, Balkanlar'da Rodop Dağları, Kuzey Bulgaristan ile Trakya ve Makedonya bölgelerinde yaşayan Slav bir halk olan Pomaklar, tüm baskı ve asimilasyon politikalarına karşı bugün hala varlıklarını sürdürüyor. Pomak halkının anadili Pomakça ise, Trakya’daki Pomak köylerinde hala konuşuluyor. Çanakkale’de Kaz Dağları’nın eteklerindeki Elmalı köyünde ekolojik bir mücadele yürüten halk, Pomakçayı gündelik yaşamında kullanıyor, yine birçok Pomak köyünde yöresel kıyafetler giyiliyor ve asimilasyona karşı bu kültür yaşatılmaya devam ediliyor. Karma köyler ve ilçelerde ise kimse birbirini anlayamazken, Pomakça yok olmaya karşı direniyor.
 
‘Ayrımcılık Türkiye’deki Kürtler gibi...’
 
Yunanistan ve Bulgaristan’da yaşam sürdüren Pomakların yanı sıra, Yugoslavya’nın farklı ülkelerinde de Pomakça konuşuluyor. Neredeyse yok olmakla karşı karşıya olan Pomaklardan biri de, Balkan göçmeni, Boşnak, Pomak, Balkan olmayan Kafkas halkları, Çerkesler, Romanlar ve farklı etnisiteden birçok halkla birlikte yaşam sürdürdükleri Çanakkale’de doğan Betül Karataş. Betül, Pomakların maruz kaldığı ayrımcılığı şu cümlelerle anlatıyor: “Bulgaristan kesinlikle Pomakları tanımıyor. Onlara ‘Siz Müslüman Bulgarlarsınız’ diyor. Bu dayatmalardan dolayı oradaki insanlar Müslümanlığı seçmiş. Bana ‘Bulgaristan’a gidersen Pomak olduğunu söyleme’ demişlerdi çünkü tepki görürsün. Türkiye’deki Kürtler gibi düşünebiliriz.”
 
‘Pomak’ kelimesiyle ilk tanışma
 
Pomaklar yaşadıkları ülkelerde “Müslümanlaşmak” zorunda kalıyor, anadillerini de kullanamaz duruma geliyor. Pomakların Yunanistan’da devlet dairelerinde çalıştırılmadıklarını söyleyen Betül, “Eğitimin kısmen yasaklandığı gibi faşizan uygulamalar duyuyorum, onların da çok fazla eğitim alabildiklerini duymadım. Kendi yayınları, haber ağları da yasak” diyor. Betül, Çanakkale’de yerli bir halkın olmadığını ve insanların daha egemen bir ideolojiye yakın olmalarından kaynaklı kendilerini “Türk” olarak tanımladıklarını belirtiyor. Kendisinin de çocukken Türk olduğunu düşünen Betül, 7-8 yaşlarındayken bir gün dedesini anlayamadığını fark ediyor. Annesine, dedesinin çok hızlı konuştuğunu ve Türkçeyi neden anlayamadığını soran Betül, dedesinin aslında Pomak, anadilinin de Pomakça olduğunu öğreniyor. Fakat annesi Betül’e, dedesinin Türkçeyi sonradan öğrendiğini ve bu yüzden de “kötü konuştuğunu” ifade ediyor.
 
Kimlik arayışı…
 
Kimliğiyle ilk kez çocukken tanışan Betül, kafasındaki yüzlerce soruyla kim olduğuna dair cevaplar arıyor. Annesine, “Pomak ne demek, biz kimiz” şeklinde sorular soran Betül, anneannesinin Yunanistan göçmeni olduğunu, ev içerisinde anlayabilmesi için Türkçe konuşulduğunu ve annesinin de Pomakça ve Türkçe ile büyüdüğünü öğreniyor. Pomaklar hakkında her şeyi öğrenmek isteyen Betül, annesi gibi dedesine de sorular yönelterek zamanla gündelik, pratik kelimeleri öğrenmeye başlıyor. Sonrasında ise politik okumalar yapıyor ve kendi kimliğini, kendisi gibi Pomak insanları bulmak için yola koyuluyor. Betül, kendi kimliğini, Bulgaristan ve Yunanistan’dan gelen ailesini araştırır.
 
‘Yaşamak gibi bir şey…’
 
Anneannesi göç sürecinde yaşamını yitiren Betül, bu süreçte yaşadıkları derin acıyı şöyle anlatıyor: “Anneannemler mübadil, onların süreci de çok ayrı. İlkokulda bize öğretilen şey, ‘Onlar buraya geldiler, buradakiler oraya gittiler’, ama ne oldu o sürede? Büyük anneannemin annesi, göç sürecinde hayatını kaybediyor, o topraklarda kalıyor, 6 yaşında buraya geliyor ve bunların hepsi saklanıyor. Tüm bunlar bize anlatılmıyor ama orada derin bir acı var.”
 
Anadilini keşfettikten sonra büyük bir mutlulukla yeni bir serüvene başlayan Betül, yaşadığı heyecanı, “Bugün düşündüğümde yaşamak gibi bir şey galiba bunları tekrardan keşfetmek, anadilini yaşatabilmek, kendi anadilimde bir şarkı söyleyebilmek” sözleriyle yorumluyor.
 
Asimilasyon, ‘Türkleştirme’ şiddeti
 
Betül, çocukken arkadaşlarına Pomak olduğunu söylüyor ve “Türk” oldukları düşünüldüğü için bir ayrımcılığa maruz kalmadığını belirtiyor. Balkan göçmenlerinde ise Pomakların aşağılandığını dile getiren Betül, kendilerinin “dağlı” olarak görüldüğünü aktarıyor. Betül, Pomakların yaşadıkları asimilasyon ve “Türkleştirme” şiddetini şu ifadelerle paylaşıyor: “Pomaklar yüksek yerlerde yaşar ve hayvancılıkla uğraşırlar, Biga’ya geldiklerinde de çok ova olduğu halde en tepedeki köylere yerleşmişler. Yine Pomaklarla evlenenleri aşağılıyorlar, kendi arkadaşlarımda bunu görmedim çünkü biz o profile göre ‘Türk’tük’ her şeyden önce, asimilasyonun en ağır noktalarından bir tanesi de bu oluyor. Artık tanınmıyorsun, ciddiye bile alınmadığın nokta, tehlike dahi görünmüyorsun. Annemlerin sohbetlerinde, yaklaşık 70’li yıllarda ilkokul dönemlerinde konuşamıyorlar, okuyamıyorlar, öğretmenleri dövüyor, bazen köyleri jandarma basabiliyor. Bazı Çerkez, Pomak, Boşnak köylerine gidilip sürekli Türkçe konuşulmasını hatta dönemin bazı gazeteleri Pomakların ağırlıkta olduğu Gönen’de ‘Türkçe konuş, iyi konuş’ gibi kampanyalar var ve insanlara sürekli bunu öğretmeye çalışıyorlar şiddet vari bir şekilde.”
 
Pomakçaya giden yol
 
Betül aralarında annesinin de olduğu “Türkleştirme”, asimilasyon ve baskı politikaları nedeniyle okula gidemeyen, okumaktan vazgeçen Pomakları, “kayıp nesil” olarak tanımlıyor. Bu politikalar nedeniyle Pomakçayı hiç duymadan 6-7 yaşına kadar gelen Betül, bu hikayeleri dinlemenin, sonrasında kimliği ile tesadüfi karşılaşmasının ve anadilini öğrenememesinin kendisi için ağır bir duygu olduğuna vurgu yapıyor. Pomakça bir şarkı duyduğunda heyecanlanan Betül, “Sanki bir madende elmas bulmuşum gibi, ondan başka yokmuş gibi bir dünya. Sanki bir şey varmış biz onu tekrar bulmuşuz gibi bir süreç” diyor. Anadilinde eğitim alamadıkları için Pomakçayı öğrenemeyen Betül, akademik anlamda devletsiz bir toplum oldukları için dil alanında da akademik bir çalışmaları olmadığına değiniyor. Pomakça bir alfabe çalışmasının yapıldığını aktaran Betül, Boşnakça ve bazı Slav dillerinin Pomakçaya çok yakın olduğunu ve sürekli çeviriler yaparak bazı şarkıların sözlerini bulmaya çalışarak anadilini geliştirmeye çalıştığını ifade ediyor.
 
‘Sürüldüğümüz için Türkiye’nin pek çok coğrafyasına dağıldık’
 
Pomakça bilen ve kendisi gibi anadilini öğrenmek için çaba gösteren Pomaklara eğitim verecek birisini arayan Betül, “Şu an çok temel kelimeleri bildiğim bir düzeydeyim ve sürekli dili iyi bilen birinin bize ders vermesini arıyorum. Biz kendi çabamızla bunu şu anda yapmaya çalışıyoruz. Burada toplanamadığımız ve dağınık yaşayan bir halk olduğumuz ve aslında sürüldüğümüz için Türkiye’nin pek çok coğrafyasına dağılmışız, bir araya gelemiyoruz. Zaten okullarda bir eğitim yok, akademik anlamda da alfabe düzeyinde gibi kitaplar var, ben de henüz dilimi öğrenemedim” şeklinde konuşuyor.
 
‘Pomakçanın benimle birlikte yaşamasını istiyorum’
 
Eğer anadili Pomakçayı biliyor olsaydı, kendi topraklarına gitmek isteğini söyleyen Betül, oradaki insanlara dokunmak, kendi anadiliyle iletişim kurmak, kendisinden sonraki nesle de aktarabilecek Pomakça kitap yazabilmeyi, eski Pomak şarkıları kayıt altına alabilmeyi, günlük hayatın içinde de yaşatabilmeyi hayal ediyor. Kurduğu hayalleri, “Bu çok özlem duyduğum ama bir türlü kavuşamadığım bir şey gibi. Kendi ailem bile bana ‘ne gerek var’ ki diyebilecek durumda. Bu kadar yabancılaşmış olmak beni çok üzüyor. Bu noktada yaşadığımı hissedebileceğim” değerlendirmesini yapıyor. Betül’ün Pomak olan annesi ve dedesini kaybetmesiyle Pomakça artık evlerinde hiç konuşulmuyor. Kuzenlerinin belki de hiç Pomak kelimesini bile duymadan hayatlarına devam edeceğini belirten Betül, “Pomakçanın tam da bu noktada benimle birlikte ve benden sonra da yaşamasını istiyorum” diyor.
 
‘Kadınlarla paylaşımda bulunmak umut vadedici’
 
Aynı zamanda onlarca farkı anadilden kadının bir araya geldiği Anadili Kadınları’nda da yer alan Betül, benzer deneyimleri yaşamış kadınlarla paylaşımda bulunmanın, azınlık olmanın ve yalnızlaştırılmak noktasında daha kalabalık hissetmenin kendisini ve diğer tüm kadınları umut vadedici bir noktaya getirdiğini kaydediyor. Betül, bu deneyimi yaşamanın, birlikte ortak bir şeyler yapabiliyor olmanın hem kendi halkı, hem dili, hem de diğer diller için önemli olduğunu çünkü farklı diller için de aynı kaygıları taşıdığını sözlerine ekliyor. Pomak Enstitüsü üzerinden birçok kişiyle bir araya gelen Betül’ün en büyük hayallerinden biri de Pomakça üzerine kültür çalışması yapmak. Betül Pomakçayı yaşatmak için yapmak isteklerini şu cümlelerle anlatıyor: “Kendi kültürümüze ait bir konu bulup bunu çalışmak istiyorum. Bir kadın derneği kurmak ve şimdiye kadar olan alfabe çalışmaları gibi belirli akademik çalışmalara destek olmak, bu alanda diline daha hakim olan insanlarla tanışıp belki bize de öğretmesini sağlamak istiyorum.”
 
‘Resmi dil’ talebi
 
Anadili Pomakçanın resmi dil olması gerektiğinin altını çizen Betül, “Bence en önemli nokta tanınmak, kabul görmek, resmiyette de tanınabilmek ve devlet okullarında alabileceğimiz, herkese ulaşabilecek eğitim” şeklinde konuşuyor. Yaşamı boyunca Pomakçayı öğrenebilmek ve yaşatabilmek için mücadele ve emek vereceğini paylaşan Betül, son olarak şu sözlerle sesleniyor: “Şu anda Çanakkale, Trakya ve Ege’nin bazı köylerinde hala anadilini konuşan, anadiliyle doğan Pomak bebekler var. Bunların da sağlık, eğitim ve pek çok konuda problemler yaşadıklarına eminim. Bu nedenle dilimizi yaşatabilmek ve aktarabilmek noktasında tanınmak ve eğitimin çok önemli olduğunu düşünüyorum.”