İHD’den ekoloji raporu

  • 19:14 27 Mart 2024
  • Ekoloji
ANKARA - İHD Ankara Şubesi Ekoloji Komisyonu’nun Yıllık Ekoloji Raporu’nu açıklayan komisyon üyesi Tuğba Kahraman, Kurdistan’ın doğasına yönelik özellikle 90’larda köy yakmalarıyla başlayan insansızlaştırma politikasının ekolojik yıkımın araç olarak kullanılması ile sürdüğünü belirterek “Kurdistan’da orman kıyımın yapıldığı yerlere karakol yapılıyor”  dedi.
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi Ekoloji Komisyonu, dernek binasında yaptığı basın toplantısı ile yıllık ekoloji raporunu açıkladı. Raporu okuyan İHD Ankara Şubesi Ekolojik Komisyon üyesi Tuğba Kahraman, 6 Şubat Mereş merkezli depremlerin yarattığı afet ve yıkım bilançosuna, Kürdistan’da özel yıkım bilançosuna, ekolojik hak ve mücadelesi verenlerin uğradığı hak ihlallerine dikkat çekti. Raporda ayrıca İHD İzmir Şubesi tarafından hazırlanan ekoloji mücadelesindeki dava süreçleri de alıntılanarak, hak mücadelesi verenlerin yaşadığı hak ihlallerine de değinildi.
 
Tuğba, açıklamasında hak temelli bir ekoloji politikasını geliştirmenin anayasal zorunluluk olduğunu belirtti.
 
‘Depremzedeler hala konteynerde yaşıyor’
 
Tuğba, 6 Şubat 2023 yılında Mereş merkezli gerçekleşen ve 11 ili etkileyen depremlerde etkilenenlerin hala konteyner kentlerde yaşadığını söyledi. Depremin yaşandığı bölgenin; fay hatları üzerine olduğunu ve bu bölgede ‘güvenlik barajı, termik santral, nükleer santral ve havalimanı inşaatları gibi pek çok ekolojik suçun işlendiğini de belirterek, depremden sonra 7 projenin daha onaylanmasına dikkat çekti.
 
‘Orman kıyımın yapıldığı yerlere karakol yapılıyor’
 
Tuğba, Kurdistan’in doğasına yönelik özellikle 90’larda köy yakmalarıyla başlayan imansızlaştırma politikasının ekolojik yıkımın araç olarak kullanılması ile sürdüğüne dikkat çekerek, “Barajlar, özel güvenlik bölgeleri, yangınlar, üretimin sınırlandırılması ve sınırlarda inşa edilen büyük duvarlar ile bölge zorunlu göçe maruz bırakılmaktadır. Kürdistan coğrafyasında son yıllarda orman kıyımının yaşandığı yerlerde yeni karakol ve kalekollar inşa ediliyor. Bu kalekol ve karakollara ulaşım için yolların yapımında ağaç kıyımları yaşanıyor. Sistematik olarak, ekolojik yıkım, savaş politikalarının aracı haline getirilmektedir” diye kaydetti. 
 
Kurdistan’da yıkım bilançosu
 
Tuğba, Kurdistan’daki şehirlerde il, ilçe ve köylerde yer alan hak ihlallerine ilişkin olarak şunları paylaştı:
 
“*Adıyaman’da birçok tesisin kurulduğu dağlık alanların tahrip edildiği, maden ve baraj çalışmalarıyla doğa tahribatına devam edildiği,
 
*Ardahan’da ‘gençleştirme’ adı altında her yıl binlerce ağacın kesildiği ancak yerlerine tek bir fidanın bile dikilmediği,
 
*Ağrı’da ‘altın ve gümüş’ projesi ruhsatı verilen maden Koza Altın İşletmeleri A.Ş ve kum ocağı, taş ocağı kurma sebebiyle doğanın tahrip edilmesi,
 
*Êlih’te Batman Çayı üzerinde ham petrol borusunda oluşan sızıntı sebebiyle petrolün suya karıştığı, Hidroelektrik Santralleri (HES) ile doğaya zarar verildiği, kayyım yönetiminin geniş bir bölgeyi imara açarak Organize Sanayi Bölgesi açma kararının Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odası Başkanlığı tarafından bir ‘felaket’ olarak tanımlandığı,
 
*Bingöl’de askerlerin kalekollar inşa etmek için arazilerde pekçok ağacın kesildiği, Sarım havzasında köylülerin itirazlarına rağmen HES projesinin kurulması,
 
*Bedlis’te 2 Temmuz’da ilan edilen ve 6 Temmuz’da sona eren sokağa çıkma yasakları sorasında 3 ayrı yerde askeri kontrol noktalarının kurulduğu ve köylülerin tapulu arazilerinde fındık ağaçlarının askerler tarafından kesildiği, operasyonlar nedeniyle ormanlık alanda yangın çıktığı,
 
*Amed’de HES projesi, Surlar ve Hevsel Bahçeleri’nin UNESCO tarafından hükümet ve kayyımların yaptığı çalışmalarla tahrip edilen ‘Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi ”ne aldığı, alanların ‘imar’ adı altında yıkıldığını sonrasında inceleme yapan UNESCO’nun; Surlara ve Hevsel Bahçelerine dair taslak karar raporunu hazırladığı ve yaşanan tahribata dikkat çeken raporda, “Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi”ne alınması sonucuna varıldığı, Silvan Barajı’nın inşa edilmesi için pek çok yerin tahrip edildiği, ‘güvenlik’ gerekçesiyle korucular tarafından aralıksız ağaç kesiminin yapıldığı, şehir hastanesi yapımı sırasında dinamit patlatıldığı, bilinmeyen nedenlerle farklı bölgelerde yangın çıktığı,
 
*Erzingan’da İliç’te yer alan altın madeninin aktif bir fay hattı üzerinde olduğu ve 66 milyon ton kimyasal içeren atık havuzunun Fırat Nehri’ne 700 metre mesafede olduğu,
 
 *Hakkari’de köy ve mezralarda askerlerin evlerin kapılarını kırdığı ve köylülere ait ağaçları kestiği, Gever’de kayyımların düzenlediği “Cilo Fest” organizasyonundan geriye kalan çöpler temizlenmediği, festivale gelen insanların endemik bitkilere zarar verdiği,
 
*Sêrt’te köylülerin tepkisine rağmen 2015 yılında bir HES yapıldığı ve yeniden 7 km uzaklıkta bir santral kurulmak istendiği, korucular tarafından ağaç kesildiği ve ağaç kesiminin yangınlara neden olduğu, ağaç kesimlerinin ve kesilen ağaçların kamyonlara doldurularak başka yerlere taşınmasının korucular ve askerler tarafından sanal medya hesaplarından paylaşıldığı, Bayka ilçesinin Ardıçalı köyünde çıkan yangında itfaiyenin yol olmadığı gerekçesiyle yangına müdahale etmediği ve yanan bölgenin ‘yasaklı bölge’ olduğunun öğrenildiği ve bazı yerlerin çizilmiş güzergah şeklinde yandığı,
 
*Dersim’de Segedik Köyü’nde yapılması planlanan gölet projesinin Alevilerin ve Ermenilerin tarihi yapılarına zarar vereceği, 2019 yılında 43 bin 500 hektar alan için maden ruhsatı verildiği, Altın arama çalışmalarının, Erzincan İliç ilçesinde bulunan Fırat’a siyanür akıtan Kanada merkezli SSR Mining ve Çalık Grubu’na bağlı Lidya Madencilik ortaklığındaki Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından yürütüldüğü,
 
*Riha’da, Kalyon Holding’in, Viranşehir ilçesi Kadıköy Mahallesi Dûzik mezrasında, 13 bin dönüm üzerinde Güneş Enerji Santrali (GES) projesi başlattığı, bu kapsamda hayvancılık yapan mahallelilere ait merası arazisi üzerinde 162 bin 500 panel yerleştirileceği, orman yangınlarının yaşandığı itfaiyelerin yangının halkın kendi imkanları ile söndürülmesinden sonra alana geldiği,
 
*Wan’da Edremit ilçesinde bulunan ve yaklaşık 54 yıldır faaliyette olan çimento fabrikası kurulduğu yandan bugüne kıyı ihlaliyle birlikte pek çok açıdan çevre kirliliğine neden olduğu, Gölün 134 metre yakınında kurulmuş olan fabrikanın atıklarını göle bıraktığının görüntülendiği, Van Gölü’nün etrafının imara açıldığı, kirliliğe karşı kurulan Van Merkez Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisinden saniyede bin 800 litre kanalizasyon suyunun Wan Gölü'ne akıtıldığı, yaklaşık iki yıldır AKP’li belediye tarafından Botan Çayı’na dökülen çöplerin zehir saçtığı, 2021 yılında HDP’li belediyelerin faaliyete geçirdiği  ‘Entegre Katı Atık Bertaraf Tesisi’ ne çöplerin dökülme kararı alınmasına rağmen karar uygulanmadığı, Erçek Gölü’nü besleyen Zilan, Bendimahi, Deliçay, Engil, Güzeldere, Memedik akarsuları, İnci Kefali balığını üreme alanlarını oluşturan bu akarsular üzerinde yapılan onlarca HES ve barajlar nedeniyle İnci Kefali ile onlarca endemik hayvan ve bitkinin geleceğini tehlikeye attığı, Erciş ilçesinde Deliçay Deresi üzerinde kurulan kaz çiftliği nedeniyle İnci Kefali’nin tehdit altında olduğu, Rojhilat’a bağlı Germiyan, Derewan ve Ehsenabad-Meriwan bölgelerinde yaklaşık bir hafta süren yangına devlet yetkililerinin müdahale etmemesinden kaynaklı sürdüğü görüldü.”
 
Sonuç bölümü
 
Raporun sonuç bölümünde ise şunlara yer verildi:
 
 “*Ekolojik hak mücadelesi veren savunucular yargısal tacizlerle bastırılmaya, kolluk şiddeti ve idari para cezaları yoluyla engellenmeye çalışılmıştır.
 
*Ekoloji aktivistlerinin protesto ve gösteri haklarının gasp edildiği, yoğun direniş ve gösterilerin orantısız kolluk şiddetine maruz kaldığı vakalar mevcuttur.
 
*Jandarmanın konteynıra ceza kestiği, eylem alanından geçen araçlara ceza yazdığı ve eylemcileri bu para cezaları ile caydırmaya çalıştığı tespit edilmiştir.
 
*Yaşanan deprem sonrasında molozların bilinçsizce bertaraf edilmesi, ekolojik yıkıma ve sağlık hakkı gaspına neden olmuştur.
 
*Kürdistan coğrafyasında güvenlik gerekçesiyle yaşanan ağaç kesimleri ve barajların inşası ile bölgenin suya erişim hakkı gasp edilmiştir.
 
*Yerel direniş gösteren, dernekleşme çabası içinde olan bir aktivist 2 kez darp edilerek, hastanelik olmuş, can güvenliğinden mahrum bırakılmıştır.
 
*Protesto gösterilerine katılan Milletvekilleri ve Siyasi Parti temsilcileri kolluk şiddetine ve biber gazlı müdahalelere maruz kalmıştır.
 
*Çevre, şehircilik ve İklim değişikliği bakanlığı, afet riskli alan ile rezerv alan arasında ayrımı, rantabl bir şekilde ortadan kaldırmış, acele kamulaştırma kararları verilerek, mülkiyet hakkı gasp edilmeye çalışılmıştır.
 
*Deprem sonrası çıkarılan 126 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ormanlık ve mera alanları imara açılmıştır”
 
‘Temel haklar ayrılmaz bir bütündür’
 
Tuğba, son olarak taleplerine ilişkin şunları söyledi: “Tüm yapılan tespitler ışığında, çevresel değerlendirme raporlarının, uzmanlarca ve rant amacı gütmeyen kurumlarca yapılması TMMOB tarafından değerlendirilmesi ve kontrol edilmesi gerekmektedir. Ormanlık alanların orman arazisi vasfından çıkarılması engellenmelidir. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına istinaden, tarım alanlarına ve sulak alanlara yakın kurulan madenlerin ruhsatları iptal edilmelidir. Mülkiyet, barınma, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam haklarını gözetmeyen her türlü ekolojik ihlal/ yıkım temelinde insan hakları ihlali içerir. Temel haklar ayrılmaz bir bütündür.”