Máire Rowland: BM ve UCM Türkiye’nin katliamdaki rolünü incelemeli
- 09:02 27 Aralık 2024
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - Kürt gazetecilere yönelik katliam ve tutuklamalara ilişkin konuşan CFWIJ Avrupa Direktörü Maire Rowland, “ Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni müfettiş göndermeye ve Birleşmiş Milletler'i de Türk ordusunun bu olaydaki saik ve eylemlerini şeffaf bir şekilde incelemeye çağırıyoruz. Bu cinayetler cevapsız kalamaz. Adalet yerini bulmalı” dedi.
Kuzey ve Doğu Suriye’de araçları Türkiye’nin SİHA’ları tarafından hedef alınan özgür basın çalışanları gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin 19 Aralık günü katledildi. Katliama hem meslek örgütlerinden hem siyasilerden hem de toplumdan tepkiler sürerken savaş ve çatışma ortamında gazetecilere yönelik saldırılar bir kez dana kınandı.
Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ) Avrupa Direktörü Máire Rowland, gazetecilere yönelik katliam ve tutuklamalara dair değerlendirmelerde bulundu.
“İstatistiklerimiz üzücü bir tablo çiziyor: 2019'dan bu yana CFWIJ tarafından belgelenen kadın gazetecilere yönelik yasal taciz vakalarının yüzde 54'ü Kürt muhabirlerine yönelik. Kürt gazeteciler, ister Kürt meseleleri olsun ister ülkedeki herhangi bir siyasi olay hakkında haber olsun, Türk yetkilileri tarafından hedef alınmaktadır.”
*Tarihsel sürece baktığımızda geçmişten bugüne Kürt gazetecilere yönelik baskı, katliam ve kaybetme politikalarına tanık oluyoruz. Türkiye’nin Kürt gazetecilere yönelik bu tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'deki Kürt gazeteciler sadece işlerini yaptıkları için amansız bir zulüm altında yaşıyor. Kürtçe medya kurumları açmak ya da Kürtler hakkında haber yapmak, yetkililerin rutin olarak evlere baskın yapması, muhabirleri gözaltına alması ve düzmece terör suçlamalarıyla tutuklaması adeta günlük bir sorun haline gelmiştir. Bu sistematik baskı, basın özgürlüğünün ağır bir ihlalini temsildir. Gazetecilikte Kadın Koalisyonu, Türkiye'nin Kürt basınına yönelik muamelesini sürekli olarak kınamış ve uluslararası ortaklarını dayanışma içinde olmaya defalarca çağırmıştır. 2015'te barış masasının devrilmesinden ve Türkiye'nin güneydoğusundaki çatışmaların tırmanmasından bu yana, ‘terör propagandası’ suçlamaları Kürt gazetecileri yargılamak için bir araç haline geldi. Bu suçlamalar kesinlikle ifade özgürlüğüne ilişkin uluslararası standartları karşılamamaktadır. İstatistiklerimiz üzücü bir tablo çiziyor: 2019'dan bu yana CFWIJ tarafından belgelenen kadın gazetecilere yönelik yasal taciz vakalarının yüzde 54'ü Kürt muhabirlerine yönelik. ‘Terörle’ bağlantılı suçlardan yargılanan 87 kadın gazetecinin yüzde 78'i Kürt basınında çalışıyor veya Kürtlerle ile ilgili konular hakkında haber yapıyordu. Kürt gazeteciler, ister Kürt meseleleri olsun ister ülkedeki herhangi bir siyasi olay hakkında haber olsun, Türk yetkilileri tarafından hedef alınmaktadır. Bu, bir kimliğe zulmetmek için ortak bir çaba yürüttüklerini ortaya koyuyor.
*Gazeteciliğin özellikle özgür basının yaptığı haberleri krimanilize edilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Gazetecilik terörizm değildir ve Türk yetkililerin Kürt basınını sudan bahanelerle baskı altına almasına izin verilememelidir. Kürtlerin siyasi partileri de Suriye'deki askeri operasyonlar hakkında haber yapan veya zulüm gören meslektaşlarını savunan gazeteciler de keyfi ve orantısız yasal tacizle karşı karşıya kalıyor. Bu hafta Van ve İstanbul'da çok sayıda gazetecinin Suriye'de meslektaşlarının katledilmesini protesto ettikleri için gözaltına alınması, dayanışmanın bile nasıl suç sayıldığını gözler önüne serdi. Türk hükümetinin Kürt gazetecilere yönelik eylemleri, yaptıkları işin kriminalize edilmesi yoluyla seslerini silmeye ve gazeteciliklerini susturmaya yönelik sistematik bir çaba anlamına gelmektedir. Buna bir son verilmelidir. Basın özgürlüğü temel bir haktır ve uluslararası toplum devam eden bu ihlaller için hesap verebilirlik talep etmelidir.
“Çatışma bölgelerindeki gazeteciler uluslararası hukukun koruması altındadır ve savaşçı olarak değil sivil olarak muamele görmelidirler. Basın mensuplarının kasıtlı olarak hedef alınması bir savaş suçudur. Bu cinayetlerin her biri bağımsız bir soruşturmaya tabi tutulmalıdır.”
*Rojava’da geçtiğimiz günlerde gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in araçları Türkiye’nin SİHA’ları tarafından hedef alınarak katledildi. Cihan Bilgin'in ailesi, kızları katledilmeden önce MİT tarafından defalarca arandıkları ve adreslerinin sorulduğu bilgisini paylaşmıştı. Bu katliama ilişkin ne söylersiniz?
Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ın katledilmesi karşısında öfke ve üzüntü duyuyoruz. Türk ordusu tarafından kasıtlı olarak hedef alındıklarına dair haberler son derece rahatsız edici. Eğer bahsedilen durum soruşturularak bulgularla desteklenirse, bu uluslararası hukukun ağır bir ihlali anlamına gelecek. Çatışma bölgelerindeki gazeteciler uluslararası hukukun koruması altındadır ve savaşçı olarak değil sivil olarak muamele görmelidirler. Basın mensuplarının kasıtlı olarak hedef alınması bir savaş suçudur ve böyle bir durumda Türk makamları kesinlikle sorumlu tutulmalıdır. Ne yazık ki biliyorsunuz, bu münferit bir olay değil. Ağustos 2024'te Kürt gazeteciler Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn Irak Kürdistanı'nda SİHA saldırısı sonucu katledilmişti. Benzer şekilde, 8 Temmuz 2024'te Şengal'de Türk insansız hava aracı saldırısı Çira TV muhabiri Murad Mirza İbrahim'in hayatına mal oldu ve gazeteci Mydia Hussen ise yaralandı. Kürt gazetecilere yönelik tekrarlanan bu saldırılar, rahatsız edici bir cezasızlık politikasının altını çiziyor. Bu cinayetlerin her biri bağımsız bir soruşturmaya tabi tutulmalıdır. Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni müfettiş göndermeye ve Birleşmiş Milletler'i de Türk ordusunun bu olaylardaki saik ve eylemlerini şeffaf bir şekilde incelemeye çağırıyoruz. Çatışmaları takip eden Kürt gazetecilere savaşçı muamelesi yapılamaz. Hayatlarından endişe duymadan haber yapmalarına izin verilerek, olanak tanınmalıdır. Baktığımızda, katledilen Kürt gazetecilerin sayısı endişe verici bir şekilde artmaktadır. Bu cinayetler cevapsız kalamaz. Adalet yerini bulmalı, aileleri ve halkları gerçeği öğrenmeyi hak ediyor. Kürt basınına yönelik bu şiddet döngüsü sona ermelidir.
“Bu söylem sadece hayatını kaybedenlere yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda gazetecileri sindirmek ve çatışmayla ilgili cepheden haberciliği bastırmak için hesaplanmış bir hamledir.”
*Ne yazık ki Türkiye’deki ana akım medya, ellerinde sadece kamera ve not defteri olan Nazım ve Cihan için olayı çarpıtan haberler yaptı ve bütün Kürt gazetecileri hedef tahtasını koyacak yazılar yazdı. Kamuoyunun yanlış yönlendirilmesi ve gazetecilerin muhalif olmalarından kaynaklı hedef gösterilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ne yazık ki, Kürt gazetecilerin itibarlarını ve isimlerini lekelemeye yönelik bu girişim, Türk hükümetinin denenmiş ve test edilmiş bir taktiğidir. 2019'dan bu yana kadın gazetecilere yönelik basın ihlallerini belgelememiz, Türk yetkililerin Kürt meseleleriyle ilgili gazeteciliği terörizmle bir tutma, Kürt toplumu içindeki muhalefeti ve meşru ifadeyi bastırma yönündeki kasıtlı çabalarını ortaya koymaktadır. Bu söylem sadece hayatını kaybedenlere yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda gazetecileri sindirmek ve çatışmayla ilgili cepheden haberciliği bastırmak için hesaplanmış bir hamledir. Hükümet, katledilenleri kriminalize ederek dayanışmayı yok etmeyi, adalet çağrılarının cesaretini kırmayı ve bu cinayetlere ilişkin soruşturmaları susturmayı amaçlıyor. Bu, gerçeği silmeye ve hesap verebilirliği engellemeye yönelik tehlikeli ve haksız bir girişimdir. Gazeteciliğin terörizmle eş tutulması basın özgürlüğüne zarar vermekte ve korkusuzca haber yapmaya yönelik temel hakkı ihlal etmektedir. CFWIJ olarak bu söylemi yüksek sesle kınıyoruz ve tüm uluslararası kuruluşları ve medya kuruluşlarını da aynı şeyi yapmaya tekrar tekrar çağırıyoruz. Dünya, basına yönelik bu tür bariz saldırı ve itibarsızlaştırma girişimlerini kabul etmemelidir. Çatışmaları haberleştiren gazeteciler hedef alınmamalı, korunmalı ve yaptıkları iş suç sayılmamalı aksine saygı görmelidir.
“Uluslararası toplum bu ihlaller nedeniyle Türkiye'ye seyahat yasağı ya da gazetecileri hedef almak için kullanılan askeri yardımlara kısıtlama getirilmesi gibi yaptırımlar uygulamalıdır.”
*Sizin de belirtiğiniz gibi gazeteciler, uluslararası hukuk kapsamında savaşta dokunulmazlığı olan meslek gruplarındandır. Hedef alınarak gerçekleştirilen bu katliama baktığımızda Türkiye’nin bu yaklaşımı uluslararası hukuk eksenli nasıl değerlendirilir?
Gazeteciler Cenevre Sözleşmeleri kapsamında korunmaktadır ve savaşçı muamelesi göremezler. Gazetecilerin kasıtlı olarak hedef alınması bir savaş suçudur ve böyle bir durumda Türkiye kesinlikle sorumlu tutulmalıdır. Uluslararası toplum bu ihlaller nedeniyle Türkiye'ye seyahat yasağı ya da gazetecileri hedef almak için kullanılan askeri yardımlara kısıtlama getirilmesi gibi yaptırımlar uygulamalıdır. Bu, bu tür eylemlerin kabul edilemez olduğuna dair güçlü bir mesaj olacaktır. Savaş bölgelerinde gazeteciler korunmalıdır ve hükümetler gazetecilerin güvenliğini sağlamak, bilgiye erişimlerini sağlamak ve saldırıları önlemek için uluslararası yasalara uymak zorundadır. Bu cinayetlerle ilgili bağımsız soruşturmalar yürütülmeli ve sorumlular adalet önüne çıkarılmalıdır. Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Türkiye'nin eylemlerini acilen soruşturmalı ve hesap verebilirliği sağlamalıdır. Zira sonuç alınmadığı takdirde gazetecilere yönelik bu saldırılar devam edecek, basın özgürlüğü ve muhabirlerin hayatları risk altına girecektir.
“Kürt meslektaşlarının katledilmesini protesto eden gazetecilerin hedef alınması basın özgürlüğüne, demokratik değerlere ve ifade özgürlüğüne doğrudan bir saldırıdır. basın zulüm korkusu olmadan haber yapmakta, protesto etmekte ve adalet aramakta özgür olmalıdır.”
*Bu katliamın yanı sıra, katledilen Nazım ve Cihan’ın meslektaşları durumu protesto etmek için bir araya geldi fakat gazeteciler burada da hedef alınarak gözaltına alındı ve 7 gazeteci tutuklandı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet, İstanbul'da meslektaşlarının katledilmesini protesto eden çok sayıda gazeteci gözaltına alındı ve bunu, Van'da protesto gösterisi düzenleyen gazetecilere yönelik benzer saldırgan polis eylemleri izledi keza burada da çok sayıda gazeteci gözaltına alındı. Bu baskı Türk yetkililer tarafından hesaplanmıştır. Tıpkı katledilen gazetecileri ‘terörist’ olarak yaftaladıkları gibi, şimdi de protestoları şiddetle bastırarak ve katılımcıları hapse atarak hesap verilebilirliği talep edenleri sindirmeye çalışıyorlar. Bu tür eylemler toplanma ve gösteri hakkını ihlal ediyor. Gözaltına alınan gazeteciler, daha sonra serbest bırakılsalar bile, sadece meslektaşlarını destekledikleri için ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet’ ya da ‘kamu görevlisine hakaret’ gibi suçlamalarla yıllarca süren temelsiz hukuki süreçlerle karşı karşıya kalıyor. Bu haksız gözaltı ve tutuklamaları da şiddetle kınıyoruz. Kürt meslektaşlarının katledilmesini protesto eden gazetecilerin hedef alınması basın özgürlüğüne, demokratik değerlere ve ifade özgürlüğüne doğrudan bir saldırıdır.
Tutuklanan tüm gazetecilerin derhal serbest bırakılmasını ve basına yönelik taciz ve kriminalizasyona son verilmesini talep ediyoruz. Türk yetkililer bu baskıcı eylemlerden sorumlu tutulmalıdır. Gazetecilik suç değildir ve basın zulüm korkusu olmadan haber yapmakta, protesto etmekte ve adalet aramakta özgür olmalıdır.
“Gazetecilikte Kadın Koalisyonu olarak Kürt gazetecilere tam destek veriyor. Türkiye, gazetecilerin haklarını ihlal ettiği için sorumlu tutulmalı ve güçlü bir mesaj vermek için yaptırımlar düşünülmelidir.”
*Son olarak basın özgürlüğü ve bu katliamlara dair çağrınız nedir?
Türkiye tarafından Kürt gazetecilerin katledilmesi ve Kürt basınına yönelik devam eden zulüm, uluslararası hukukun ve basın özgürlüğünün ciddi ihlalidir. Bu durum göz ardı edilemez. Bu cinayetlere ilişkin bağımsız bir soruşturma yürütülmesini ve her düzeyde hesap sorulmasını talep ediyoruz. Gazetecilikte Kadın Koalisyonu olarak Kürt gazetecilere tam destek veriyor ve uluslararası toplumu bu eylemleri kınama ve adalet talep etme konusunda bize katılmaya çağırıyoruz. Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni Türk hükümeti ve ordusunun bu cinayetlerdeki rolünü soruşturmaya çağırıyoruz. Türkiye, gazetecilerin haklarını ihlal ettiği için sorumlu tutulmalı ve güçlü bir mesaj vermek için yaptırımlar düşünülmelidir. Gazeteciler, özellikle de çatışma bölgelerinden haber yapanlar korunmalı ve korkusuzca çalışmalarına izin verilmelidir. Adalet isteyen Kürt gazetecilerin seslerini yükseltmeliyiz çünkü onların sesleri önemlidir ve misilleme korkusu olmadan sesleri her yerden duyulmalıdır.