Abdullah Öcalan: Yıl 2024 hâlen savaş, hâlen çözümsüzlük

  • 15:16 12 Aralık 2024
  • Siyaset
ANKARA - Bütçe görüşmelerinde söz alan DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeden detaylar aktardı.  Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’ın şu sözlerini paylaştı: “Biz bu sorunu aslında 2000 yılında çözebilirdik. Ama işi farklı bir boyuta çektiler. Yıl 2024; hâlen savaş, hâlen çözümsüzlük, hâlen çatışma.”
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri, Meclis Genel Kurulu’nda görüşülen Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçe görüşmelerinde konuşuyor.
 
Rojava için çağrı
 
Söz alan Özgül Saki, Türkiye destekli grupların faaliyetlerine karşı Rojava’nın savunulması çağrısı yaptı. Özgül Saki, “Biz burada bütçeyi konuşurken Suriye’de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, HTŞ tarafından yetmez, Türkiye’nin desteklediği SMO çeteleri tarafından tehdit altında. Hem SMO hem HTŞ çetelerinin nasıl bir anlayışla kafa kestikleri, kadınları köle pazarlarında sattıkları daha dün gibi hafızamızda. Sadece Türkiye değil, ne yazık ki Avrupa tarafından da 'tek tek terör örgütü değil' gibi bir anlayış yaratılıyor. Buradan çağrı yapıyorum: 2014’teki Kobanê’nin kurtuluşunu sağlayan tüm demokratik kesimlere, Orta Doğu’da eşit, özgür yaşamın; tüm inançlar ve kadınlar için eşit ve özgür bir anayasaya sahip Rojava Özerk Yönetimi’ne sahip çıkmaya çağırıyorum.
 
Bunu söylerken kesinlikle şu an konuştuğumuz bütçeden bağımsız değil, çünkü neden Türkiye SMO’yu silahlandırarak orada tampon bölge yapmaya çalışıyor? Büyük emperyalistlerin altındaki küçük emperyalist ülke olmaya çalışıyor çünkü Türkiye’de kendi krizini derinleştirdi, şimdi orada katliamlarla insanların kanı üzerinden TOKİ ile inşaat hayalleri kuruyor. Bu bütçede Çevre Bakanlığı’nın bütçesinin yarısından fazlası Kentsel Dönüşüm Başkanlığı'na ayrılmış vaziyette. Belli ki yine yandaş şirketlerin paraya ve sermayeye ihtiyaçları var. İstedikleri her yeri ‘kamu güvenliği ve düzeni’ adına gasp etmeye başladılar” ifadelerini kullandı.
 
‘Erdoğan’ın Suriye için bir siyaseti yok, sürüklenme hâlinde’
 
Ardından söz alan Sevilay Çelenk ise, iktidarın “günün koşullarına göre hareket etme” söylemine tepki göstererek, “Türkiye’nin bir siyaseti yok. Türkiye bir sürüklenme hâlinde” dedi. Sevilay Çelenk, “Yanı başımızda bir savaş sürerken, her şey hızla el değiştirirken, öngörmediğimiz gelişmeler olurken buraya gelip sanki bilim alanı bütün bunlardan bağımsızmış gibi konuşmak mümkün değil. İletişim Başkanlığı web sayfasında 13 Kasım 2024 tarihli bir haber var. Bugün ayın 12’si, henüz bir ay olmamış; orada duruyor muhtemelen ben bunu söyledikten sonra kaldırılacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Arabistan ve Azerbaycan ziyaretlerinin ardından bir açıklama yapıyor. Diyor ki, ‘Esad’la Suriye’nin geleceği konusunda görüşme yapma umudumuzu koruyoruz.’
 
Anlaşılıyor ki buradan, bugün Suriye’de yaşanan gelişmelere baktığımız zaman rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu görüşmeler bir ayın konusu değil, aylar evvelinden gelen bir şey var ve Türkiye bundan sadece istenildiği kadar haberdar edilmiş. Burayla ilgili bir siyaseti yok. Öyle günün gereğine uygun bir siyaset falan yok; bir sürüklenme hâli söz konusu” ifadelerini kullandı.
 
‘Askerlerini yakmış örgütlerin artıklarını tehdit görmüyor’
 
Devamında Sevilay Çelenk şunları belirtti: “Bu sürüklenme hâli içinde Türkiye, bu yüzyılın gördüğü en barbar suç örgütlenmelerinden biri olan IŞİD’in kalıntılarında, HTŞ’de, SMO’da ve ÖSO’da bir tehdit görmüyor. Ancak plansızlık ve siyasetsizlik içinde bu örgütlerin kafa kesmeler, zincire vurmalar ve en ağır işkencelerle gündeme gelmesine rağmen kendilerine müsamaha gösterilmeye devam ediliyor. Hatta bu örgütlerin, geçmişte bu ülkenin askerlerini canlı canlı yakmasına rağmen tehdit olarak görülmediği bir durum söz konusu. Öte yandan, kuzey ve doğu Suriye özerk yönetimi ki burada Türkmenler, Araplar, Süryaniler ve Ermeniler gibi farklı halklar demokratik bir gelecek için çaba gösteriyor- on üç yıllık savaş süresince dünyaya bir tek vahşet fotoğrafı dahi vermemiştir. Ancak Türkiye, bu yönetimle ve onları destekleyen Suriye Demokratik Güçleri ile mücadele ediyor. Oysa bu güçlerle ilgili tek bir vahşet fotoğrafı dahi bulunmamaktadır.
 
Kadını önceleyen bilimi inşa ettiler
 
Bugün bu güçlerin kontrolündeki IŞİD’li mahkûmlarla ilgili bile böyle bir tek fotoğraf düşmemiştir; bunu hatırlayalım. Bugün konuşmam beklenen konuyla ilişkili olarak bu vahşet ortamında orada bir üniversite kurulmuştur. Saint-Denis Paris 8 Üniversitesi ile California Integral Çalışmaları Enstitüsü ortaklık içinde temel bilim alanlarında faaliyet gösteren, müfredatını bunun etrafında kuran Rojava Üniversitesi bu vahşet ortasında eğitimini sürdürmüş, orada bir kadın devrimi gerçekleştirilmiştir. Bu Suriye Demokratik Güçlerinin de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin de Türkiye’ye yönelttiği hiçbir tehdit yoktur ama bütün bu hamasi, plansız, programsız dış siyasetimiz içinde burası hedeftir. Bunları söylemeden başlamak istemedim ve bu direnişin yanında olacağız, bu direnişi yalnız bırakmayacağız.”
 
Esad gitti, yeni tehdit katliamcı örgüt HTŞ
 
İstanbul Milletvekili Çiçek Otlu ise, AKP-MHP’nin Suriye’deki durumun baş aktörleri olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Suriye'de Baas rejimi çöktü ve Esad kaçtı. Peki, yerine kim geldi? HTŞ adındaki halkların kanını emen, cihatçı, katliamcı bir örgüt geldi. Şimdi, Suriye halkları yeni bir baskı ve zulüm rejimi tehdidiyle karşı karşıya. Suriye'nin bu hâle gelmesinde ilk başta AKP ve MHP'nin rolü büyüktür ve bu savaş senaryosunda baş aktörlerdir. Saray iktidarı için Suriye politikası elbette her şeyden önce Kürt düşmanlığı üzerine kurulmuştur. Bugün de Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında sözde ‘Suriye Millî Ordusu’ denilen çeteler eliyle Kürt halkının yerleşim yerleri yağmalanmakta, sivil halk katledilmekte, Türkiye Rojava devrimini boğmaya çalışmaktadır.
 
Bu Kürt düşmanlığı üzerine kurulu olan sömürge siyasetini reddediyoruz ancak buna yön veren temel dürtü de ekonomiktir, yani savaş bölgelerinde yüksek kârlar elde etme dürtüsüdür. Dolayısıyla savaş siyaseti aynı zamanda bir ekonomik girdi alanıdır.
 
Savaş ekonomisinin sonucu halkın sırtında
 
AKP ve MHP iktidarı adı konulmamış bir savaş ekonomisi yaratmış ve saray rejimini buradan tahkim etmektedir. Ne var ki bölgesel düzeyde yürütülen bu savaş siyaseti yalnızca Suriye ve Rojava’daki halkları etkilemiyor, aynı zamanda Türkiye’deki işçi ve emekçilere açılmış bir ekonomik savaş anlamına gelmektedir. Savaşı finanse etmek adına ağır vergiler halkın sırtına yığılmakta, milyonların emeği çalınmaktadır. Saray rejimi inşa edildiğinden bu yana Türk ekonomisi bu kadar militarist olmamıştır. Milyonlarca işsizin olduğu yerde sanayi yatırımı yapmak yerine askerî amaçlar için üretim yapan sektöre ağırlık verilmiş, ekonomide bu sektörlerin önü açılmıştır. Bundan dolayı Orta Doğu’da yayılmacıdır. Saray rejiminin toplanan askerî harcamaların gayrisafi millî hasıla ve bütçe içindeki payına baktığımızda kırk yıldır Kürtlerle savaşa ayrılmıştır, Suriye’deki iç savaşa ayrılmıştır.
 
Bugün Rojava’ya atılan her bomba, orada sıkılan her kurşun Türkiye’deki silah şirketlerinin cirosunu ve kârını artırmaktadır ama küçülen halkın ekonomisidir. Suriye’de Kürt’e ölüm planlanırken Türk işçi ve emekçilerine de ekonomik zulüm uygulanmaktadır. Azami savaş politikası için işçi sınıfı asgari ücrete mahkûm edilmektedir.”
 
Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmenin detaylarını paylaştı 
 
DEM Parti Riha Milletvekili Ömer Öcalan, 23 Ekim’de İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmenin detaylarını ve Kürt sorununun çözümüne dair önerilerini Meclis’te açıkladı. Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmenin bazı detaylarını ilk kez Meclis bütçe görüşmelerinde açıklayan Ömer Öcalan, PKK Lideri’nin bu görüşmede Sultan Sencer’den, Melikşah’tan, İdris-i Bitlisî’den, Yavuz Sultan Selim’den, Abdülhamid Han’dan ve Mustafa Kemal’e kadar Kürt-Türk ilişkilerini değerlendirdiğini belirtti. Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’ın sözlerini şöyle paylaştı: “Kürt-Türk ittifaklarını değerlendirdi, Kürt ve Türklerin nasıl birlikte bu aşamaya geldiğini anlattı. Çözüm önerileri vardı. Bunların yanına ‘Biz bu sorunu diyalog yöntemiyle çözebiliriz. Biz bu sorunu aslında 2000 yılında çözebilirdik. 1999 yılında da Kürt-Türk meselesinin çözümüne hizmet yaparım dedim. 2000 yılında da söyledim, şimdi de söylüyorum. Ama işi farklı bir boyuta çektiler. Dediler ki, ‘Apo kendini kurtarmak için bunu yapıyor.’ Hâlen geldiğimiz noktadayız; hâlen parlamentoda konuşulan mesele budur. Yıl 2024; hâlen savaş, hâlen çözümsüzlük, hâlen çatışma’ dedi.”
 
'Önümüzde tarihi bir süreç var'
 
Abdullah Öcalan’ın moralli, güçlü olduğunu, gündeme hâkim olduğunu ve sorunların çözümü noktasında inisiyatif alacağını açıkça kendisine ilettiğini kaydeden Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’ın şu ifadelerini aktardı: “Tabii ki verdiğimiz mesajda şartlar ve koşullardan bahsederken, ben bu şartlar ve koşulları kendi şahsım için demiyorum. Şahsi şartlar ve koşullar için demiyorum; çözüm ortamının hazırlanmasına dönük değerlendirmeler yaptım. Kendini ‘muhalif medya’ olarak tanımlayan kimi gazeteciler de bu görüşmeyi manipülatif bir şekilde değerlendirdi. Kimisi üçüncü ülke, kimisi garantör ülke gibi, kimisi de kendince farklı değerlendirmeler içine girdi. Tabii ki iktidar medyası da kendi açısından bu görüşmeyi çarpıtmaya çalıştı ama mesele ciddi. Önümüzde tarihi bir süreç vardır; bu tarihi süreci olumlu, pozitif bir anlamda büyük ve onurlu bir barışa evirebiliriz. Onun ötesini zaten kimse düşünmek istemiyor.”
 
Türkiye hazır mı?
 
Ömer Öcalan, sözlerine şöyle devam etti: “Tabii ki Gazze konuşuldu, Orta Doğu konuşuldu, İsrail’le ilgili değerlendirmeler yapıldı; Irak’taki Kürtler, Suriye’deki Kürtler ve İran’daki Kürtlerle ilgili değerlendirmeler yapıldı. Önerileri en makul önerilerdi, çözümlemeleri ise en makul çözümlemelerdi. Türk hükümeti ya da Türkiye devleti yetkilileri buna gelecek mi, gelmeyecek mi? Bu zemini hazırlayacak mı, hazırlamayacak mı? Mesele biraz burada düğümlenmiştir.
 
Tabii ki Rojava’yla ilgili de konuştu. Suriye’deki gelişmeleri yakından takip ediyor. Takip ettiği birkaç televizyon kanalıyla gündeme hâkimdir.”