Kadınların sesine karşı sağırlaşanlara soru: Hangi 'Aile Yılı'?

  • 09:02 28 Ocak 2025
  • Güncel
 
 
Rozerin Gültekin
 
İSTANBUL -İktidarın “Aile Yılı” ilanına dair ne amaçlandığı ve nasıl bir toplum inşa edilmeye çalışıldığı üzerine değerlendirmelerde bulunan Sosyolog Kumru Toktamış, “Vatanına, milletine, bayrağına, mukaddesatına ve tarihi değerlerine bağlı aileler hedefleniyor. Kadınlar her zaman olduğu gibi ‘aile kadını’ oldukları sürece kaale alınıyorlar. Ancak o ailenin nasıl bir aile olduğuna ve olacağına kadın bireyler değil, milli aileyi empoze eden devlet karar veriyor” dedi.
 
AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kadın cinayetlerinin  yüzde 71’inin aile içinde yaşandığı 2024 yılının ardından 2025’i “Aile Yılı” olarak ilan etti. Erdoğan, 13 Ocak’ta gerçekleştirilen “Aile Yüzyılı Tanıtım Programı”nda “aile kurumunun korunması, güçlendirilmesi ve değerlerin gelecek nesillere aktarılması amacıyla yıl boyunca çok önemli çalışmalar yapacaklarını” ifade etti. Aileyi “güçlü millet” ile özdeşleştiren Erdoğan, iktidarını sürdürmek için inşa etmeye çalıştığı ailenin ne kadar önemli olduğunu vurguladı. 
 
Sosyolog Kumru Toktamış, “Aile Yılı”na dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Aile Yılı’ ifadesi ne anlatıyor?
 
İktidarın bu yıl için kullandığı “Aile Yılı” ifadesine dair değerlendirmelerde bulunan Kumru Toktamış, bu söylemin nasıl bir toplum oluşturulmaya çalışıldığını ortaya koydu. Toktamış, “Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaya göre Aile Yılı’nın amacı ‘ailenin korunması, güçlendirilmesi ve değerlerin gelecek nesillere aktarılması.’ Yani bu geniş kapsamlı bir kültürel proje. İşin ekonomik destek yönü de varmış gibi görünüyor, ancak bu destekler bir sosyal devlet kurumsallaşmasından ziyade seçimlere yönelik yardımlaşma mantığında işleyecekmiş gibi duruyor.
 
Ayrıca bu, bir millet olma projesi. Çünkü açıklamada toplumun değil, milletin temeli olan ailelerin destekleneceği belirtiliyor. Yurttaşlık hakkı gibi değil, millet olma halinin hizmetindeki ailelere yönelik bir hizmet ve destekten söz ediliyor. Modern toplum bireylerden oluşur ve devlet, bu bireyler arasında daha savunmasız olan yurttaşlarına destek vermek zorundadır. Ancak açıklamalarda böyle bir dil kullanılmıyor. ‘Vatanına, milletine, bayrağına, mukaddesatına ve tarihi değerlerine bağlı’ aileler hedefleniyor. ‘Gayri fıtri’ bireyler ve kişisel seçimler ise açıkça düşman ilan ediliyor. Dizilere ve filmlere dahi savaş açılıyor. Bu, açıkça, tepeden inme bir millet tanımına göre aileleri şekillendirme projesi. Yurttaşlarıyla destek ilişkisi içinde olan bir devletin önünü açma değil, tam tersi, belirli bir aile tanımını dayatma projesi” dedi.
 
‘Aile düzeni kadına şiddetle ayakta kalıyor’
 
Kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin arttığı, faillerin cezasız bırakıldığı bir ortamda, “Aile Yılı” söylemiyle ailenin kutsanmasına dair konuşan Kumru Toktamış, şu ifadeleri kullandı: “Türkiye’de kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet konusunda dikkatli, duyarlı ve hukuk kurallarına saygılı bir rejim yok. Kadınlara şiddet uygulayan, hatta onları katleden kişiler bir şekilde cezasız kalıyor. Kadınların neredeyse yarısının fiziksel şiddet gördüğü bir ülkede yasalar ne derse desin, cezalar oldukça düşük seviyelerde kalıyor. Kadınlara yönelik şiddetin son yıllarda arttığını düşünmüyorum aslında. Sadece kadınlar ve kimi uluslararası kuruluşların baskı ve talepleriyle bu şiddet daha fazla belgelenmeye başladı. Kadınlar birey ve yurttaş olarak susmamayı, dayanışmayı öğrendiler ve kamuoyu bu konulara daha duyarlı hale geldi.
 
‘Aile Yılı’ projesi ise bu kamuoyuna kulak veren bir proje değil. Kadına şiddetin gündeme bile alınmadığı, bu düzenle aileyi koruma projesi ortaya atılması trajiktir. Kaldı ki bu proje, toplumun taleplerine sağır, tepeden inme bir devlet projesi. Kadınlar on yıllardır yüksek sesle bu şiddeti gözler önüne seriyor, İstanbul Sözleşmesi’ni savunuyorken, bu taleplere ve gerçekliklere kulak tıkayan bir proje ortaya konuluyor. Bu da bize şu soruyu sorduruyor: Hangi aile? Kadınlar her zaman olduğu gibi ‘aile kadını’ oldukları sürece kaale alınıyorlar, ancak o ailenin nasıl bir aile olacağına kadınlar değil, devlet karar veriyor.”
 
İktidarın kadına mesajı: ‘Fıtratın ailedeki yerindir’
 
İktidarın kadını toplumsal yaşamdan tamamen uzaklaştırmaya değil, aile kavramı içinde sınırlandırmaya çalıştığını belirten  Kumru Toktamış, “Toplumsal yaşamı gerçekten kadınsız tasavvur ettiklerine inanmak zor. Aksine toplumsal yaşamın temeline aileyi koyuyorlar ve kadını bu aile içinde ‘baş tacı’ olarak konumlandırıyorlar. Tabii ki bu bir yanılsama. Kadın, eşit bir yurttaş değil ve fıtratı gereği bu eşitliği hak etmiyor, deniyor. Zaten eşitliğe ne gerek var ki? Ailede ‘başımızın tacı’ değil mi kadınlar?
 
Bu zihniyetin toplumsal projesi, yurttaş kadına ‘Sen ne olmak istiyorsun?’ diye sormuyor. Bunun yerine, ‘Benim emrettiğim gibi olursan başımızın tacı olursun’ deniyor. Bu, yurttaşına soran değil, komuta veren bir proje. Bundan sonra kimse kadına çalışma ya da meslek sahibi olma önerisi getirmeyecektir. Ancak bu ve benzeri tercihleri yapan kadınlara iyi gözle bakmayan, onları küçümseyen ve onlara destek vermeyen bir devlet yapısı karşımızda. Genç kızlara ‘senden sadece gelin, ev kadını ve çocuklarının annesi olmanı bekliyoruz’ demek bana açıkça cinayet işlemek gibi geliyor.
 
Bu anlayış, özgür yurttaşlara ‘sakıncalı’ gözüyle bakan bir rejimin göstergesidir” sözlerini kullandı. 
 
Kadınların rahimleri maaşa bağlanıyor!
 
Çocukların korunmadığı ve katledildiği bir coğrafyada, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Aile Yılı” konuşmasında düşük doğum oranlarını eleştirmesi üzerine Kumru Toktamış şu değerlendirmelerde bulundu: “2025 yılında doğan ikinci çocuk için anneye ayda bin 500 lira, üçüncü çocuk için ayda 6 bin 500 lira, dördüncü çocuk için ise 5 bin lira yardım yapılacağı açıklandı. Bu yardımlar, çocuk 5 yaşına gelene kadar devam edecek. Ancak bu yardımlarla birlikte bir de yükümlülük getiriliyor: Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sunacağı aile eğitim hizmetlerine katılma zorunluluğu. Bu bağlamda kadınlar, rahimlerini maaşa bağlayanlar tarafından ‘fıtratları’ konusunda eğitilecekler.
 
Peki, çocuk 5 yaşına geldikten sonra ne olacak? Bu fonlar kesildiğinde ya da eğitimler sona erdiğinde, o annenin hayatına devam edebilmesi için herhangi bir kaynak ya da imkan sunulacak mı? Ülkede her üç çocuktan biri yoksulluk sınırında yaşarken, iki milyon çocuk mutlak yoksullukla karşı karşıyayken, anneleri çocuk doğurmaya teşvik etmenin mantığı nedir?
 
Bu durum sadece ucuz işgücü yaratma arzusuyla açıklanamaz. Burada daha geniş bir hegemonya kurma çabası var. Seküler kadınlar kendi kararlarıyla daha az çocuk doğurma eğilimindeyken, mütedeyyin ve yoksul kadınlar çocuk doğurmaya teşvik ediliyor. Bu, bir biat kültürü ve biat edenler nüfusu yaratma arzusunun göstergesidir.”
 
Kadınların mücadelesi
 
Kumru Toktamış, kadınların hapsedilmeye çalışıldığı bu tür ideolojilere karşı tarih boyunca ortaya koyduğu mücadelelere de değindi: “Kadınlara empoze edilen eşitsiz düzenler ve düzenlemeler tarih boyunca farklılıklar göstermiştir. Aslında bizler, Kraliçe Victoria dönemindeki endüstrileşmenin kodlamalarıyla yaşıyoruz. ‘Kadının yeri evidir’ ideolojisi bu dönemde ortaya çıkmış bir ideolojidir. Göreceli olarak söylüyorum; tarıma dayalı toplumlarda kadınlar, endüstrileşme dönemine kıyasla daha fazla söz sahibiydiler. Çünkü endüstrileşme, kadını eve kapatmıştır.
 
Kırsal toplumda, ekmek, peynir yapan, ineklerin peşinde koşan, hasat yapan kadınlar, endüstrileşmeyle birlikte ‘hassas ve zayıf yaratıklar’ olarak tanımlandı. Artık evin dışındaki işyeri ve üretim mekanları, bu hassas ve zarif yaratıklar için tehlikeli ve ahlak dışı yerler olarak kabul edildi. Bu eve kapatma sürecini hem yoksul işçi sınıfı erkekleri hem de varlıklı kapitalistler destekledi. Yoksul erkek işçiler, kadınların iş gücüne dahil olmasıyla doğacak rekabeti sıfırlamayı amaçladı. Ancak en yoksul kadınlar, her zaman yevmiyeli çalışmak zorunda kaldı ve en düşük ücretli işlerde –temizlik ve çamaşırhane gibi– çalışmaya devam etti.”
 
Kadınlar ‘fıtrat soslu’ nüfus politikalarına karşı çıkıyor
 
Kadınların bu tür gerici politikalara karşı çıkış yollarından söz eden Kumru Toktamış, “Bu durumdan nasıl çıkıldı? Yaklaşık 100 yıl süren mücadelelerle… Kadınlar, önce zorla sendikalara kabul edildi, ardından dünya savaşları sırasında iş yerlerinde varlık gösterebildiklerini kanıtladılar. Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde tekrar evlerine yollanmaya çalışıldılar. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kadınlar, artık evlere kapanmayı reddeden, eşit işe eşit ücret isteyen yurttaşlar haline geldi. Yani kimse kadınlara eşitliği bahşetmedi. Kalıcı eşitlik, uzun yıllar süren mücadelelerle kazanıldı. Bugün gelinen bu noktayı ‘fıtrat’ kisvesi altında geriye döndürmeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu durum yalnızca kadınları ve çocukları ilgilendiren bir mesele değil.
 
‘Aile Yılı’ projesinin tanıtımında LGBT+ gruplarına, bunları yansıtan dizilere ve hatta çizgi filmlere dahi savaş açıldı. Bunların hiçbiri yeni değil. Kadınlar, tarihte olduğu gibi bugün de kendilerini tepeden inme bir şekilde tanımlayan ‘fıtrat soslu’ nüfus politikalarına ve kültürel hegemonya girişimlerine karşı çıkmanın yollarını yaratıyor ve yaratmaya devam edecekler" diye konuştu.