Basın özgürlüğü: Dünden bugüne ne değişti?

  • 09:03 22 Temmuz 2024
  • Güncel
 
HABER MERKEZİ - Gazeteciler ve Basın Bayramı olarak kutlanmasına karar verilen  24 Temmuz 1908’den günümüze, basına yönelik baskılar hala devam ediyor. 2000’lerden günümüze en fazla hedef alınan Özgür Basın ve çalışanlarına dönük ihlaller artarken, bu durum, akıllara “dünden bugüne ne değişti?” sorusunu getiriyor. 
 
24 Temmuz, Türkiye’de Gazeteciler ve Basın Bayramı olarak kutlanır. Bu tarih, 1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle birlikte basına uygulanan sansürün kaldırıldığı günü simgeler. 1908'de Abdülhamid döneminin baskıcı sansür uygulamalarının sona ermesi, gazeteciler için büyük bir özgürlük alanı yaratmış ve bu tarih, basın tarihinde bir dönüm noktası olur. Gazeteciler, halkın haber alma hakkını savunmak için çalışırken, 24 Temmuz'u özgür basının sembolik günü olarak kutlarlar.
 
Basın özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi
 
Basın özgürlüğü, demokratik toplumların temel taşlarından biridir. Basın, hükümetlerin ve diğer güç odaklarının faaliyetlerini denetleyen, halkı bilgilendiren ve kamuoyunu şekillendiren kritik bir kurumdur. Özgür ve bağımsız bir basın, toplumun şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılımcılık ilkelerine dayanmasını sağlar. Bu nedenle, basın özgürlüğü kısıtlandığında, demokratik değerler ve insan hakları da tehlikeye girer. Türkiye'de basın özgürlüğü, son yıllarda ciddi tehditlerle karşı karşıya kalırken, bu durum, 24 Temmuz'un anlamını daha da önemli hale getiriyor.
 
Zamanla basın üzerindeki baskıların artışı
 
2002 yılında AKP iktidara geldiğinde, Türkiye'de basın özgürlüğü kısmen engellendi. Farklı görüşlerin ifade edildiği gazeteler, televizyon kanalları ve radyo istasyonları bu tarihten sonra giderek çoğaldı. AKP'nin iktidara gelişi, başlangıçta daha demokratik reformlar ve AB üyeliği perspektifiyle desteklendiğinden, basın özgürlüğü konusunda umut vadeden bir dönemi temsil ediyor görünümü verdi. Ancak zamanla, iktidarın eleştirel medya üzerindeki kontrolünü artırma çabaları başladı. 2010'lu yılların başından itibaren medya üzerindeki baskılar artmaya başladı.
 
2013 yılında yaşanan Gezi Parkı protestoları, hükümetin eleştirel medyayı hedef aldığı bir dönüm noktası oldu. Protestolar sırasında ve sonrasında birçok gazeteci gözaltına alındı, medya kuruluşları kapatıldı ve haber yapma özgürlüğü ciddi şekilde kısıtlandı. 2016 yılındaki 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal, basın özgürlüğüne yönelik baskıları daha da artırdı. Bu dönemde birçok gazeteci tutuklandı, medya kuruluşları kapatıldı ve hükümete yönelik eleştiriler susturulmaya çalışıldı. Olağanüstü hal döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle basın kuruluşları kapatıldı, gazeteciler işlerinden edildi ve medya üzerindeki kontrol daha da sıkılaştırıldı.
 
Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin durumu 
 
Uluslararası basın özgürlüğü endeksleri, Türkiye'nin basın özgürlüğü konusundaki gerilemesini açıkça ortaya koyuyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından hazırlanan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye, 2023 yılında 165. sırada yer aldı. Bu sıralama, Türkiye'nin basın özgürlüğü konusunda ciddi sorunlar yaşadığını ve gazetecilerin büyük baskı altında çalıştığını gösteriyor.
 
Freedom House tarafından yayımlanan Basın Özgürlüğü Raporu'nda da Türkiye, "özgür olmayan" ülkeler kategorisinde yer alıyor. Bu raporlar, Türkiye'deki gazetecilerin maruz kaldığı baskılar, sansür uygulamaları ve hukuki kısıtlamalar gibi unsurları değerlendiriyor. Bu veriler, Türkiye'deki basın özgürlüğünün giderek kötüleştiğini ve uluslararası standartların gerisinde kaldığını ortaya koyuyor.
 
Yasal düzenlemeler ve sansür: Yasaklar ve kısıtlamalar 
 
AKP iktidarı süresince, basın yasalarında yapılan değişiklikler ve yeni yasal düzenlemeler, basın özgürlüğünü kısıtlamak amacıyla kullanıldı. 2004 yılında yürürlüğe giren Yeni Türk Ceza Kanunu, ifade özgürlüğüne yönelik birçok kısıtlayıcı madde içeriyordu. Özellikle “devletin güvenliği” ve “kamu düzeni” gibi geniş ve belirsiz ifadeler, gazetecilerin kolayca suçlanabilmesine olanak tanıyordu.
 
2014 yılında kabul edilen İç Güvenlik Yasası, iktidara geniş yetkiler tanıyarak, gazetecilerin çalışmalarını daha da zorlaştırdı. Bu yasa, polislere geniş arama, gözaltı ve tutuklama yetkileri verirken, protestoların ve kamu düzenini bozduğu iddia edilen olayların haberleştirilmesini engellemeyi amaçlıyordu. Bu yasal düzenlemeler, gazetecilerin ve medya kuruluşlarının üzerinde sürekli bir baskı unsuru olarak kullanıldı.
 
İnternet sansürü ve dijital medya düzenlemeleri
 
İnternet ve dijital medya, geleneksel medyanın kısıtlandığı ortamlarda alternatif haber kaynakları ve ifade platformları haline geldi. Ancak, AKP iktidarı, internet ve dijital medya üzerindeki kontrolü artırmak için çeşitli yasal düzenlemeler yaptı. 2007 yılında kabul edilen İnternet Yasası, internette yayımlanan içeriklerin denetimini kolaylaştırdı ve birçok internet sitesinin erişime engellenmesine yol açtı.
 
2014 yılında kabul edilen 5651 Sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerle, internet sansürü daha da katı hale geldi. Bu değişiklikler, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na (TİB) geniş yetkiler vererek, internet sitelerini hızlı bir şekilde engelleyebilme ve kullanıcı verilerini izleme olanağı tanıdı. Bu düzenlemeler, internetin özgür bir bilgi paylaşım platformu olma özelliğini ciddi şekilde zayıflattı.
 
2020 yılında yürürlüğe giren “sosyal medya yasası” ise dijital medya platformlarının Türkiye'de temsilcilik açmasını ve kullanıcı verilerini Türkiye'de saklamasını zorunlu kıldı. Ayrıca, bu yasayla birlikte dijital medya şirketlerine içerik kaldırma taleplerine hızlı bir şekilde yanıt verme zorunluluğu getirildi. Bu durum, dijital medya platformlarının hükümetin baskısı altında kalmasına ve özgür ifade alanının daralmasına neden oldu.
 
Gazetecilere yönelik hukuki baskılar ve davalar
 
İktidarın basın üzerindeki baskısının bir diğer boyutu, gazetecilere yönelik hukuki tehditler ve davalar oldu. Eleştirel haberler yapan gazeteciler, sıklıkla “örgüt propagandası yapmak”, “devlete hakaret etmek” veya “kamu düzenini bozmak” gibi iddialarla karşı karşıya kaldı. Bu tür iddialar, gazetecilerin yargılanması ve tutuklanması için kullanıldı.
 
Özellikle “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiası, gazeteciler üzerinde baskı kurmak için sıkça başvurulan bir yöntem haline geldi. 2014 yılından bu yana, “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla açılan davaların sayısında ciddi bir artış yaşandı. Bu davalar, gazetecilerin yanı sıra dijital medya kullanıcılarını da hedef aldı ve ifade özgürlüğünü kısıtlamada etkili bir araç olarak kullanıldı.
 
Medya sahipliğinde değişim ve tekelleşme 
 
AKP iktidarı döneminde, medya sahipliğinde büyük değişimler yaşandı ve medya organları üzerindeki kontrol arttı. İktidara yakın iş insanları ve şirketler, medya sektörüne yatırım yaparak birçok büyük medya kuruluşunu satın aldı. Bu süreçte, Doğan Medya Grubu gibi büyük medya grupları, iktidarın baskısı altında varlıklarını satmak zorunda kaldı. Bu durum, medya kuruluşlarının büyük bir kısmının iktidarla yakın ilişkileri olan iş insanlarının eline geçmesine neden oldu.
 
Medya sahipliğindeki bu değişim, haberlerin tarafsızlığını ve bağımsızlığını ciddi şekilde zayıflattı. Gazeteciler, iktidarın politikalarına eleştirel yaklaşmaktan kaçınmak zorunda kaldı ve birçok medya kuruluşu iktidarın propagandasını yaymakla suçlandı. Bu tekelleşme, medyanın çeşitliliğini ve çok sesliliğini ortadan kaldırdı, halkın doğru ve tarafsız bilgiye erişimini kısıtladı.
 
Reklam gelirlerinin kontrolü ve devlet baskısı
 
Medya kuruluşlarının ekonomik bağımsızlığı, reklam gelirlerine büyük ölçüde bağlıdır. Ancak, AKP iktidarı, reklam gelirlerini kontrol altına alarak medya üzerindeki ekonomik baskıyı artırdı. Kamu kurumları ve devlet şirketleri, reklamlarını hükümete yakın medya kuruluşlarına yönlendirirken, eleştirel ve bağımsız medya kuruluşları bu gelirlerden mahrum bırakıldı.
 
Reklam gelirlerinin kontrolü, medya kuruluşlarının ekonomik olarak zor durumda kalmasına ve kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına yol açtı. Bağımsız gazeteler ve televizyon kanalları, ekonomik baskılarla susturulmaya çalışıldı. Bu durum, basın özgürlüğünü kısıtlamanın yanı sıra, gazetecilik mesleğini de zorlaştırdı ve işsiz kalan gazetecilerin sayısında artışa neden oldu.
 
Medya kuruluşlarına yönelik ekonomik ambargolar
 
İktidarın basın özgürlüğüne yönelik baskılarının bir diğer boyutu, bağımsız medya kuruluşlarına uygulanan ekonomik ambargolardır. Bu ambargolar, bağımsız medya kuruluşlarının finansal kaynaklara erişimini engellemeyi amaçladı. Bankalar ve finans kuruluşları, hükümet baskısı altında, eleştirel medya kuruluşlarına kredi vermekten kaçındılar.
 
Ayrıca, bağımsız medya kuruluşlarının dijital abonelik ve bağış yoluyla elde ettiği gelirler de çeşitli yasal düzenlemelerle kısıtlandı. Bu kısıtlamalar, bağımsız medyanın ayakta kalmasını zorlaştırdı ve halkın özgür ve tarafsız haberlere erişimini daha da kısıtladı. Ekonomik ambargolar, medyanın demokratik toplumdaki denetleyici rolünü zayıflatarak, iktidarın kontrolsüz bir şekilde hareket etmesine olanak tanıdı.
 
Gazetecilere yönelik tehdit ve şiddet 
 
Türkiye'de gazeteciler, sadece hukuki baskılarla değil, aynı zamanda fiziksel ve psikolojik şiddetle de karşı karşıya kalıyor. Özellikle eleştirel ve bağımsız gazeteciler, görevlerini yerine getirirken tehdit edilirken, saldırıya uğramakta ve fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Bu tür saldırılar, genellikle cezasız kalırken, gazetecilerin güvenliğini ciddi şekilde tehlikeye 
atmaktadır.
 
Birçok gazeteci, haber yaparken veya protestoları izlerken polis şiddetine maruz kalıyor. Bu durum, basın özgürlüğünün ihlal edildiği ve gazetecilerin görevlerini yerine getirmelerinin engellendiği bir ortam yaratıyor. Ayrıca, gazetecilere yönelik tehditler ve yıldırma politikaları, gazetecilerin kendilerini sansürlemesine ve haber yapmaktan çekinmesine neden oluyor.
 
Cezaevinde bulunan gazeteciler ve davaları 
 
Türkiye, dünya genelinde en çok gazetecinin cezaevinde bulunduğu ülkelerden biridir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal döneminde, birçok gazeteci “terör” iddiasıyla tutuklandı ve hapsedildi. Bu tür davalar, gazetecilere yönelik hukuki baskının en açık örneklerinden biridir ve basın özgürlüğünün ciddi şekilde ihlal edildiğini gösteriyor. Cezaevinde bulunan gazeteciler, adil yargılanma hakkından mahrum bırakılarak, uzun süreli tutuklulukla karşı karşıya kalıyor.
 
Gazetecilere yönelik saldırıların cezasız kalması
 
Gazetecilere yönelik saldırıların cezasız kalması, basın özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biridir. Gazetecilere yönelik fiziksel saldırılar, tehditler ve tacizler genellikle etkin bir şekilde soruşturulmuyor ve failler cezasız kalıyor. Bu durum, gazetecilerin güvenliğini daha da tehlikeye atarken, basın özgürlüğünü de kısıtlıyor. Özellikle iktidara yakın medya organları tarafından hedef gösterilen gazeteciler, sıklıkla saldırıya uğrarken, bu saldırılar cezasız bırakılıyor. Bu cezasızlık, gazetecilere yönelik şiddetin artmasına ve gazetecilerin kendilerini güvende hissetmemelerine yol açıyor. Basın özgürlüğünü korumak ve gazetecilerin güvenliğini sağlamak için, gazetecilere yönelik saldırıların etkin bir şekilde soruşturulması ve faillerin cezalandırılması gerektiği vurgulanıyor.
 
Özgür Basın kuruluşlarına yönelik baskılar
 
İktidarın en fazla baskıya maruz bıraktığı özgür basın kuruluşları birçok hak ihlaliyle karşı karşıya kaldı. 2016’da 15 Temmuz darbe girişimi ardından çıkarılan KHK’ler ile aralarında Gün TV, JINHA, DİHA, Özgür Gündem ve Kürtçe gazete Azadiye Welat’ın da bulunduğu birçok Kürt basın kurumu kapatıldı. Özgür Basın, tüm baskılara rağmen geleneğini JINNEWS, Mezopotamya Ajansı (MA) ve Yeni Yaşam gazetesi gibi basın kuruluşlarıyla sürdürmeye devam ediyor. Ancak Özgür Basın kuruluşlarına yönelik baskılar devam ediyor. JINNEWS ve Mezopotamya Ajansı’nın internet siteleri defalarca erişime engellenirken, muhabirleri de sahada her türlü polis şiddetine maruz kalıyor.
 
Özgür Basın çalışanlarına ceza 
 
Öte yandan JINNEWS muhabirleri Habibe Eren ve Öznur Değer, Mezopotamya Ajansı (MA) Eski Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, MA muhabirleri Berivan Altan, Selman Güzelyüz, Emrullah Acar, Ceylan Şahinli, Zemo Ağgöz ve gazeteciler Deniz Nazlım, Hakan Yalçın ve Mehmet Günhan'ın yargılandığı davanın karar duruşmasında mahkeme, Habibe, Ceylan ve Mehmet hakkında “atılı suçlardan delil elde edilemediği” gerekçesiyle beraat kararı verirken, Berivan, Selman, Diren, Emrullah, Hakan, Öznur, Deniz ve Zemo hakkında altı yıl 3’er ay hapis cezası verdi.
 
MKG: 22 gazetecinin yargılaması devam etti
 
Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG), Haziran ayında kadın gazetecilere yönelik hak ihlallerini raporladı. Raporda, kadın gazetecilere yönelik sistematik baskılar ve fiziki saldırılar vurgulanarak, MA muhabiri Esra Solin Dal'ın Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde çıplak aramaya maruz kalması ve suç duyurusuna takipsizlik kararı verilmesi, cezasızlık politikasının bariz bir örneği olarak belirtildi. Haziran ayında 7 kadın gazeteci tutuklu, 22 gazetecinin yargılaması devam ederken, 1 gazeteciye 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Ayrıca, Diyarbakır ve Hakkari'deki eylemleri takip eden gazeteciler polis şiddetine maruz kaldı ve gazetecilere yönelik çeşitli ihlaller detaylandırıldı. MKG, basın özgürlüğünün korunması ve kadın gazetecilere yönelik ayrımcılık ve şiddetle mücadelenin önemini vurguladı.
 
DFG: 41 gazeteci hala cezaevinde
 
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği'nin (DFG) Haziran ayı raporuna göre, gazetecilere yönelik hak ihlalleri devam ediyor. Raporda, Haziran ayında 4 gazetecinin polis tarafından saldırıya uğradığı, 6 gazetecinin kötü muamele gördüğü, 8 gazetecinin tehdit edildiği ve 7 gazetecinin görüntü almasının engellendiği belirtildi. Ayrıca, 41 gazetecinin hala cezaevinde olduğu, RTÜK'ün 1 yayına ceza verdiği, 5 programı durdurduğu ve 189 bin 292 TL para cezası kestiği raporlandı. İnternet ve dijital medyada ise 4 sitenin kapatıldığı, 2 bin 950 habere ve 3 sosyal medya içeriğine erişim engeli getirildiği vurgulandı. Marmara Ceza İnfaz Kurumu'nun Evrensel ve BirGün gazetelerini tutsaklara vermemesi de raporda yer aldı.
 
Özgür Basın’ın önemi 
 
Her iki rapor da, Türkiye'de basın özgürlüğü mücadelesinin ne denli zor bir süreç olduğunu ve özgür basının üzerindeki baskıların hala devam ettiğini gözler önüne seriyor. Gazeteciler, her türlü baskı ve engellemelere rağmen görevlerini yapmaya ve halkın haber alma hakkını savunmaya devam ediyorlar. 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı, bu mücadeleyi ve özgür basının önemini hatırlatmak için önemli bir gün olarak öne çıkıyor.
 

Etiketler:

Okumadan geçme!