Çeyrek asırlık direniş ve evrenselleşen düşünce (9)
- 09:01 22 Aralık 2023
- Dosya
Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü
HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan, Kurdistan’da yaşanan tarihsel gelişmeleri, sorunları çözüm yollarını ve Kurdistan Devrimi’nin evrensele olacak katkısını, “Kürt sorunu ve demokratik ulus çözümü- Soykırım kıskacındaki Kürtleri savunmak” kitabında ele alıyor.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için Kürt halkının dostları 10 Ekim’de dünyadaki onlarca merkezde “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyası başlattı. Kampanya o tarihten bu yana yeni katılımlarla sürüyor. Dünyanın bir çok yerinde eylem ve etkinlikler yapılıyor.
Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün dünya çapında siyasetçiler, aydınlar, akademisyenler, kadınlar, sivil toplum örgütleri, hukukçular ve daha birçok kesim tarafından talep edilmesi de İmralı Adası’nda geliştirilen düşünceler ve paradigma ile bağlantılı.
Abdullah Öcalan’ın İmralı’da kaleme aldığı ve kitaplaştırılan savunmalarının sonucu da günümüzde uluslararasılaşan Kürt sorununun tarihsel süreci ve çözümünü içeriyor. “Kürt sorunu ve demokratik ulus çözümü- Soykırım kıskacındaki Kürtleri savunmak” kitabı 7 bölümde derin analizler yapmanın yanında çözümün yol ve yöntemi ortaya koyuyor, aynı zamanda çözülen Kürt sorununun bölgesel düzeyde de krizlerin çözümüne ışık tutuyor.
Kürt sorununun tanımlanması
Giriş kısmında Kürt sorununun tanımlanması ve bunun kendi yaşam öyküsünde nasıl yaşandığına vurgular yapan Abdullah Öcalan, şunları belirtiyor: “Güncel haliyle Kürt sorununu tanımlayabilmek, sanılanın aksine, yerele özgü yanından çok evrensel konumuyla karmaşık bir hal arz ettiğinden oldukça zordur. Benim için Kürt sorunu köyümüze beş kilometre uzaklıktaki komşu Cibin Köyü İlkokulu’na her gün yayan gidip geldiğim günlerde başladı. Sorun fiziksel zorluklardan çok kültüreldi. Türkçe bir yabancı dildi. Kendimi ilk ciddi hor görmem anadilim olan Kürtçeden sessizce uzaklaşıp ayrıcalıklı dil olan Türkçeye kapanmakla başladı. Sanırım kişiliğimde hissettiğim horlanma ve horlamayı aileme yansıtarak karşılığını kendilerine ödetmeye çalışmıştım. Hâlâ hatırımdadır: Üzerimde hak iddia eden anama, etrafta dolanan tavukla civcivlerini göstererek, ‘Şu tavuğun yavruları üzerinde ne kadar hakkı varsa, senin de benim üzerimde o kadar hakkın var? demiştim. Tavukla civcivlerinin birbirleriyle anlaşma halini bu biçimde anneme yansıtmam Kürtçe ile Türkçe arasında bu noktadaki çelişkiden kaynaklansa gerek. Ailemin şahsında Kürtlük de benim için bir kendini hor görme nedeniydi. Kendi dilinde yazamayan, dilini kullanamayan bir halk toplumu hor görülmeye layıktır! Bu olgunun çocuk ruhumda gittikçe derinleşen bir yara açması kaçınılmazdı. Deyim yerindeyse Kürtlük artık bir ‘kuyruk’ gibi takılıp beni bir an bile rahat bırakmayacaktı. Kaldı ki, çevrede ‘Kuyruklu Kürt’ tabiri de duyulmaya başlanmıştı. Benim için bu ikinci bir darbeydi.
İki yönlü savunma
Savunma mekanizmalarımın iki yönlü oluştuğunu hatırlatmak isterim. Geleneksel kültürü temsilen dine sarılmak ve kendimle sürüklediğim on civarındaki ilkokul öğrencisine yolda ‘imamlık’ yapmak, açık ki ancak ciddi bir tepki olarak anlamlandırılabilir. Bu tutumum lisenin son sınıfına kadar aynen devam etti. Resmi laik geleneğe karşı sıkı bir dindar pozisyonunda olmam özgün ve ilginçti, tepkisel ve savunmacıydı. Ezberlediğim yaklaşık otuz üç Kuran suresi benim için savunma silahı niteliğindeydi. Kürtlüğe tepkimin bu ilk örtülü hali üzerinde durulmaya değer. Hor görülme kompleksine karşı ikinci etkili silahım hep sınıfın birincisi olmaktı. Üniversitenin son sınıfına kadar öğretmenlerin gözde talebesi olmaktan hiç taviz vermedim. Bu da ezbere dayalı bir gösteriydi; tepkisel ve savunmacı bir mekanizmaydı. Şunu gerçekleştirmek ister gibiydim: Hem Kürtlüğün hor görülmesinin yol açtığı olumsuzlukları telafi etmek, hem de kolayca teslim olmayacağımın işaretlerini vermek. Bu hep böyle oldu ve bu konuda başarılıydım. Geleneksel din olarak gösteri yönü güçlü olan İslâm sofuluğundan uzaklaşıp, Sosyalizmin Alfabesi kitabı ile laik din olarak sosyalizme takılmam ve yeni müritliği bu görünüm altında sürdürmem lise son sınıfta başlamıştı. Değişim görüntüdeydi. Mümin havam devam etmekteydi. 1970’ler aslında Dünyada ve Türkiye’de büyük dönüşüm adımlarının atıldığı yıllardı.
Kapitalist modernitenin kutsallarında ilk gedikler açılıyordu. Bu yıllarda görünürdeki kapitalizm sosyalizm çekişmesi özünde ciddi bir ayrışmayı ifade etmediği gibi, bana da derinden bir ayrışım gibi gelmemişti. Farklılık büyük ölçüde retorikti. Belki de Türkiye’deki haliyle bu durumun benim için tek kader değiştiren yönü, hor görülme kaynaklı Kürt duygularımla isyancı görünümlü sosyalizm tercihimi açığa çıkarması oldu. Kürtlük kendini sosyalizmle açığa vurmaktan ne utanmalı ne de korkmalıydı. Hava bunu gerektiriyordu. Öyle de yaptım. Oldukça ürkek davranmama rağmen, bu havayla herhangi bir sol gruba sempati duymam ve sosyalizme bulaşmış Kürt milliyetçiliğiyle buluşmam anlamlı bir süreci başlatıyordu. Bu hızla mevcut gruplardan tatmin olmamam, giderek bağımsız grup kurmam, ardından PKK, derken ARGK ve ERNK deneylerinden geçmem ve en son KCK ile süreci güncelleştirmem aynı ruh yapısının sonucu olup, Kürt sorununu anlaşılır kılmam açık haliyle yaklaşık kırk yıllık, örtük olan ilk ve ortaokul dönemini de eklersek elli yıllık bir maraton koşusuna mal oldu. Başta ana-babalar ve acıyla söylemek durumundayım ki tüm sözde büyüklerimiz çocukların ruh haline dikkat etmeli ve ruhlarını mutlaka doğru bir toplumsallıkla doyurmalı ki, çocuklar bu yönlü müthiş bir acı ve öfkeyle maraton koşularına girişmeye mecbur kılınmasın! Devlet ve toplum iyice açığa çıkan Kürt sorunu konusunda artık acil bir çözüm beklemektedir. Dert yerini buldu, şimdi sağlıklı bir çözümü gerektiriyor. Görünüşte çok yetersiz koşullarda yaşama gözlerini açan onuru kırılmış bir çocuğun ruh hali ve isyanı temelinde açığa vurulan Kürt sorunu, gerçekten mevcut konumuyla tamamen evrenselleşmiş bir hali yaşamaktadır. Sorunun evrensel hali yaşandıkça, çözümün de evrensel koşullarda aranması kaçınılmazdır. Bu da evrensel zihniyete sahip olmayı gerektirir. (…)”
Kavram ve kuramların Kürtler ve Kurdistan’a özgü ele alınması
İlk bölümde bazı kavram ve kuramları Kürtler ve Kurdistan’a özgü olarak daha derli toplu ve somut biçimde ele aldığını belirten Abdullah Öcalan, hangi kavram ve kuramları irdelediğine ilişkin şunları ifade ediyor: “Tekrar gibi gözükse de, daha anlaşılır bir biçimde ve soruna özgü kılınarak kültür, uygarlık, hegemonya, iktidar, politika, sınıf, ulus, sömürgecilik, asimilasyon ve soykırım, kapitalist modernite koşullarında devlet, toplum, demokrasi ve sosyalizm kavramları yorumlanmaya, hatta yer yer yeniden tanımlanmaya çalışılmaktadır. Bu yapılırken tarihsel toplum gerçeği hep göz önünde bulundurulmaktadır. Böylelikle Kürt gerçeğini ve sorununu daha net bir anlayışla gündemleştirmek ve çözüme taşırmak kolaylaşmaktadır. Kolaylıktan kastım özellikle örtülü kültürel soykırım gerçeğinin kavranması ve kapitalist modernitenin aslında olmayan çözümünün, daha doğrusu soykırımdaki rolünün anlaşılır kılınmasıdır. Kürt sorununun kavranmasında en fazla güçlük çıkaran husus, hegemonik sistemle özsel ilişkisidir. Sorunun karmaşıklığı çözümde kullanmamız gereken temel kavramsal ve kuramsal çerçevenin yetkin kılınmasını gerektirmektedir. Özellikle iktidar, devlet ve yönetim kavramlarının yetkince tanımlanması büyük önem taşımaktadır. Ayrıca devlet ve demokrasi arasındaki ayrım ve ilişkinin kavranması kilit mahiyettedir. İktidarla politika kavramı arasındaki ayrım doğru tanımlanmadan, ne demokrasi ne de demokratik çözüm kavranabilir. Sınıf, halk ve ulus kavramlarının tanımı da benzer sorunların çözümünde önemli bir araçsal role sahiptir. Tüm bu kavramların temelinde rol oynayan devlet ve toplum kavramlarının bilimsel temelde tanımlanması öncelik taşımaktadır. Bu tür kategorik kavramların tanımına hukuk ve ahlâkın doğru tanımını da eklemek gerekir. Kapitalist moderniteye karşı kendini alternatif olarak sunan reel sosyalizmin demokrasi ve devlet kavrayışlarının doğru çözümlenmesi de konuya açıklık getirilmesi açısından önemlidir.”
Kürt gerçeği…
İkinci bölümde Abdullah Öcalan, mevcut kavramsal ve kuramsal çerçevenin katkısıyla Kürt gerçeği ve sorununa daha somut ve özgünlüğü içinde yaklaşım geliştirmeyi amaçlıyor. Buna ilişkin Abdullah Öcalan, “Kürt gerçeği ve bağrındaki sorunun iç ve dış koşullar bağlamında somut bir çözümlenmesi yapılmadan, kapsayıcı bir çözümü sağlamak güçtür. Kürtleri kültür ve uygarlık kavramları ışığında nitelemek hayli öğreticidir. Bu diğer halklar için de gerekli bir yaklaşımdır. Özellikle kültürel varlık olarak tarih boyunca uygarlıklar karşısındaki konumlarını gözlemlemek, Kürtleri ve sorunlarını doğru tanımlamaya oldukça katkı sunucu bir yöntemdir. Jeostratejik ve aşiretsel konum ile soykırım ve asimilasyona karşı kendini savunma arasında sıkı bir ilişki vardır. Burada statik bir yaklaşım yerine, dinamik ve süreçsel bir yaklaşımı esas almak konuyu oldukça açıklayıcı kılacaktır. Kürt sorununun ağırlaşmasında kapitalist hegemonya Orta Doğu’daki son iki yüzyıllık yayılmasıyla belirleyici rol oynamıştır. Kapitalist modernitenin sistemik çıkarlarını çözümlemeden, kültürel soykırıma vardırılacak kadar ağırlaştırılan bu sorunu kavrayamayız. Bu durumda tıpkı Ermeni soykırımı örneğinde olduğu gibi, havanda su dövme misali boşa çıkmak olasıdır. Özellikle Beyaz Türk faşizmi kavramlaştırması tüm yönleriyle tanımlanmadan, ne Türkiye’deki cumhuriyet ne de demokrasi kavramlarını anlamak olasıdır. Halen olanca ağırlığıyla varlığını sürdüren askeri darbe vesayet, her tür antidemokratik rejim ve şiddet toplumu kavramlarını yetkince anlamak ancak Beyaz Türk faşizmi kavramına açıklık getirmekle mümkündür. Özellikle bu kavramın altındaki sahte ve aşırı şoven milliyetçiliğin kapitalist hegemonik güçlerle ajanlık ve kurumsallık ilişkisinin çözümlenmesi kilit mahiyettedir. Anadolu ve Mezopotamya’daki soykırım uygulamalarının doğru kavranması, bu kavramın doğru tanımlanmasına bağlıdır. Ayrıca bu Beyaz Türk faşizmi cumhuriyetin demokratikleşmesi önündeki temel engeldir” değerlendirmesi yapıyor.“
Kürt ulus hareketi ve ulus-devlet ilişkisi
Abdullah Öcalan, üçüncü bölümde Kürt ulus hareketi ve ulus-devlet ilişkisini çözümlüyor. Buna ilişkin de şu tespitleri yapıyor: “Denilebilir ki, Kürt sorununun ağırlaşmasında rol oynayan en temel etkenler içsel bir olgu olarak Kürt ulusu ve ulus-devletçilikle ilişkisinin doğru çözümlenememesi ve Kürt ulusal varlığının dış bir olgu olarak ulus-devlet olgusu karşısındaki konumunun doğru kavranamamasıdır. Sanki olmazsa olmaz bir ilkeymiş gibi hastalık derecesinde bir devletçi ve milliyetçi çözüme takılı kalmak, çözümsüzlüğün derinleşmesindeki diğer temel bir etken durumundadır. Hâlbuki Selçuklu ve Osmanlı tarihinde de bolca uygulama örneği bulmuş olan özerklik ve günümüzde özellikle Avrupa ülkelerinin kendi içlerinde ve aralarında geliştirdikleri demokratik federalist uygulamalar Kürt sorununa çok zengin bir çözüm paketi sunmaktadır; hem de çok tutucu davranan ulus-devlet gerçekliğine rağmen. Demokratik siyaset ve demokratik özerklik kavramlarının kilit önem arz eden doğru tanımlanmaları çözüm için hayati önem taşımaktadır. Geç kapitalist modernite çağında soruna hem içten hem de dıştan ulus-devletçi yaklaşımları dayatmak Filistin-İsrail sorunundaki çözümsüzlüğü tekrarlamaktan, hatta daha yakın örnek olarak Irak ulus-devlet federalizminde olduğu gibi çıkmazı derinleştirmekten öteye sonuç vermez. Kaldı ki, bu yöntemlerin kapitalist hegemonik güçler ve geleneksel işbirlikçilerinin çıkarlarıyla ilişkisi ve sonuçta yol açtıkları felaketlerdeki rolü açıktır. 21. yüzyılda devletçilik zihniyetinden kopmadan ve demokratik siyaset araçları devreye sokulmadan kalınırsa, yalnız başına Kürt sorunu bile Orta Doğu’yu bir yüzyıl daha geleneksel hegemonik güçlerin çıkar alanı halinde tutmak için yeterlidir. Bunun tersi de geçerlidir.”
Demokratik Kurdistan çözümünden Demokratik Orta Doğu’ya…
Orta Doğu’da demokratizmin gelişmesindeki ve dolayısıyla tüm toplumsal sorunların demokratik çözümündeki kilit rol Kürdistan’daki demokratik çözüm deneyiminden geçmektedir. Kürdistan’ın mevcut statüsü, daha doğrusu bölgenin temel komşu ulusları olan Türk, Arap ve Fars uluslarının yanı sıra, daha iç unsurları olan Ermeniler, Süryaniler ve Türkmenlerin varlığıyla Kürtlerin yaşadığı tarihsel kader birliği, Kürdistan’daki demokratik çözümün domino etkisiyle tümüne yayılmasını olası kılmaktadır. Demokratik Kürdistan çözümü Demokratik Orta Doğu çözümünü doğurmaktadır.”
PKK olgusunu ele almak
Dördüncü, beşinci ve altıncı bölümlerde PKK olgusunu irdelediğini ifade eden Abdullah Öcalan, “Güncel çözümleyici konuma ulaşmış PKK’nin en az sorunun ortaya çıkarılmasındaki rolü kadar, kritik bir eşikte durduğu konumu çözümlemek önemini tüm yakıcılığıyla korumaktadır. Hem Kürt sorununu derinliğine kavramak hem de ulus-devletçi yaklaşımları aşmak PKK tarihinde önemli bir gelişme olduğu kadar, PKK’nin daha çözümleyici bir yapılanmaya dönüştüğünü kavramaları da Orta Doğu’nun tüm devlet ve siyaset güçleri açısından zorunluluk arz etmektedir. PKK’nin boynuna takılan ‘terörist’ yaftası fazlasıyla çözümsüzlüğe yol açmakta ve sahiplerine de zarar vermektedir. PKK’nin KCK somutunda geliştirmeye çalıştığı demokratik özerklik modeli sadece Kürtler ve Kürt sorununun çözümü için değil, benzer sorunları yaşayan Arap, Türk, İran, Afganistan, Kafkasya toplumları ve diğer tüm toplulukların sorunlarının çözümü için de hayati önem taşımaktadır” diyor.
Kürt sorununun Orta Doğu’ya yansıması ve demokratik modernite
Yedinci bölümde Kürt sorununun Orta Doğu genelindeki konumu, bu sorunun bölgedeki gelişmelerle iç içe ve bütünlük içinde kavranması amacıyla kısaca Orta Doğu’da günümüzde yaşanan bunalım ve bu bunalımın aşılmasında demokratik modernite kuramının çözüm olanaklarını değerlendiren Abdullah Öcalan, bunun için kapitalist modernite unsurlarının bölgedeki bunalımın derinleşmesindeki rolleri irdeliyor ve buna karşılık demokratik modernite unsurlarının çözüm gücünü ortaya koyuyor. sunulmaya çalışılmaktadır.
Kurdistan Devrimi’nin evrensel katkısı
Abdullah Öcalan, kitabın sonuç kısmında ise Kurdistan Devrimi’nin olası evrensel katkısını değerlendirerek yerelle evrenselin, tikel ile genelin tanımı ışığında Kürt sorununun devrimsel çözümünün bölgesel ve küresel sonuçları iki farklı modernite çerçevesinde özetliyor.
Bitti.