Sorunlar ve çözüm perspektifleri (6)
- 09:01 13 Ocak 2024
- Dosya
Orta Doğu’da ulus-devlet dengesi ve Kürt sorunu
HABER MERKEZİ – Orta Doğu’da oluşturulan ulus devletlerle Kürt sorununun ortaya çıkışını ve çözümünü değerlendiren PKK Lideri Abdullah Öcalan, 2000’ler Orta Doğu’sunda anti Kürt ittifakının başarı şansı olmadığını belirterek, “Kürtler ve Kürdistan ne ikinci bir İsrail ne de diğer ulus-devletler gibi olacaktır. Hepsinin de içinde boğuştuğu temel sorunları aşan yeni bir modernite sentezinin öncü güçleri ve mekânı olacaktır” tespiti yapıyor.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’da kaleme aldığı kitaplar, yaptığı değerlendirmeler dünyanın birçok yerinde ilgi ile takip ediliyor. Abdullah Öcalan’ın düşüncelerinin kapitalist modernitenin başta kadınlar olmak üzere halklara, toplumlara dayattığı yaşama bir alternatif olduğuna ilişkin birçok kesim hem fikir.
Günümüzde Orta Doğu’da yaşanan savaş, kriz ve sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin önemli değerlendirmeleri “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü” (Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak) isimli kitabında dile getiren Abdullah Öcalan’ın bazı tespitlerini ve çözüm yollarını derledik. Dosyamızın bu bölümünde Orta Doğu’daki ulus devlet dengesi ve Kürt sorununu ve çözümün neyi işaret ettiğine yer verdik.
Kürt sorununun kaynağı
Orta Doğu’nun güncel olarak yaşadığı sorunların temelinde öncelikle ulus-devletlerin kurgulanmasının yattığını belirten Abdullah Öcalan, Kürt sorununun kaynağının da bu kurgulanma olduğunu ifade ediyor. Birinci Dünya Savaşı sürecinde kurgulanan Orta Doğu siyasi haritasının en az yüz yıl sürecek sorunlar yaşansın diye oluşturulduğunu dile getiren Abdullah Öcalan, “Avrupa için Versailles Antlaşması neyse, Orta Doğu için de Sykes-Picot Antlaşması oydu. Avrupa’da ‘Barışa Son Veren Barış’ olarak rol oynayan Versailles Antlaşması İkinci Dünya Savaşı’na yol açtı. Sykes-Picot Antlaşması da aynı rolü oynadı. Osmanlı barışı yerine Orta Doğu’yu derin bir bunalıma ve çıkmaza sürükledi. Savaşın sonunda ortaya çıkan tüm ulus-devletler içte kendi halklarına, dışta birbirlerine karşı savaştırılan organizasyonlar durumundaydı. Geleneksel toplumun tasfiyesi halklara karşı savaş demekti. Cetvelle çizilen haritalar ise, yapay devletler arasındaki savaşlara çağrı demekti” değerlendirmesi yapıyor.
Ulus devletleri daimi savaş rejimleri halinde tutmak
“Sadece İsrail’in kurgulanışı mevcut haliyle yüz yıllık savaşı geride bırakmıştır. Daha ne kadar büyük savaşlara yol açabileceği kestirilememektedir” tespiti yapan Abdullah Öcalan, devamla şunları belirtiyor: “Küçücük Lübnan sürekli savaş halindedir. Suriye sürekli sıkıyönetim altında ve İsrail ile savaş halindedir. Irak devleti zaten kuruluşu boyunca iç ve dış savaş demekti. İran’ın farklı bir konumu yoktur. Orta Doğu’nun tüm ulus-devletlerinin inşasındaki mantık var olan toplumsal sorunları çözmeye değil, sorunları daha da çoğaltarak bu ulus-devletleri daimi iç ve dış savaş rejimleri halinde tutmaya dayanır. Bunun temel nedeni İsrail’in hegemonik güçlerin çekirdeği olarak inşa edilmesidir. İsrail’i hegemonik çekirdek olarak kavramadıkça, Orta Doğu ulus-devlet dengesinin veya dengesizliğinin nasıl kurgulandığını ve tesis edildiğini de kavrayamayız.
Skes-Picot ve Sevr
Bu saptamanın en açık kanıtlayıcı unsuru Kürt sorunu ve Kurdistan’ın parçalanmasıdır. Sykes-Picot Antlaşması (Orta Doğu’nun İngiltere ve Fransa arasında paylaşılması) Sevr Antlaşması’nın da temelidir. Sevr Antlaşması Anadolu ve Yukarı Mezopotamya’nın parçalanmasını düzenlemektedir. Ulusal Kurtuluş Savaşı öyle iddia edildiği gibi Sevr’i tümüyle ortadan kaldırmadı; kısmen etkisiz kılınmasına yol açtı. Antlaşma önemli oranda uygulandı. Minimal Cumhuriyet Sevr’in gereği olarak kabul edilmiştir. Yine Musul-Kerkük’ün İngilizlere bırakılması Sevr’in sonucudur. Dolayısıyla Kurdistan’ın modern dönemindeki ikinci önemli parçalanması (Birinci parçalanma modern dönemin başlangıcı öncesine, 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasına dayanır) Kürt sorununun ana nedenidir. Irak’ta ve Anadolu’da kurulan iki minimal ulus-devlet, Kurdistan’ın ve Kürtlerin bedenlerini parçalayan iki savaş eylemi demektir. Ulus-devleti böyle kavramadıkça, ne Kurdistan’ın bölünmesini ne de Kürt sorununun bu kadar uzun sürmesini ve çözümsüz bırakılmasını kavrayabiliriz. 1920’den beri, yani temeli atıldığından günümüze kadar Irak devletinin yalnız Kürtlere uyguladığı rejim bile doksan yıllık savaş olmuştur. Bu devletin kendi toplumuna karşı da bir savaş rejimi olduğunu günümüzde yaşananlar gayet iyi açıklamaktadır.”
Sorunlar planlı geliştirildi
“Sadece Kürtler açısından bakıldığında bile Beyaz Türk ulus-devletinin de soykırımlara kadar varan seksen beş yıllık bir özel savaş rejimini uyguladığı artık herkesin itiraf ettiği bir gerçekliktir” diyen Abdullah Öcalan, “Rejimin kendi içindeki kavgaları da baştan günümüze kadar eksik olmamıştır. Kürtlere yaşatılan sorunlar kendiliğinden oluşmuş sorunlar değildir, planlı geliştirilen sorunlardır; Orta Doğu’yu problemlere boğarak yönetmenin en önemli bir parçası olarak planlanmış ve sürekli kılınmış sorunlardır” tespiti yapıyor.
Kürtleri önce Osmanlı’ya ardından Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye ezdirmek
Kapitalist modernitenin hegemonik güçlerinin yaklaşık iki yüz yıldır Kürtleri önce İran ve Osmanlı İmparatorluğu’na, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Türkiye, İran, Irak ve Suriye ulus-devletlerine ezdirmelerinin nedenlerinin çok iyi çözümlenmesi gerektiğini belirten Abdullah Öcalan şunları dile getiriyor: “Bunda sadece bir değil birçok amaç vardır. Birinci amaç, Kürtlerin tarih boyunca birlikte yaşadıkları ve aralarında az çok meşru bir statü bulunan Arap, Türk ve İran halkları ile çelişkilerini derinleştirmek, var olan statüyü bozarak kargaşa içine itmek ve birbirleriyle daimi savaşır halde tutmaktır. İkinci amaç, Kürtlerin tasfiyesiyle tasarladıkları Ermeni, Süryani ve Yahudi ulus-devletlerine geniş yurtluklar kazandırmaktır. Böylelikle hem kendilerine mutlak bağlı durumda kalacak üç tampon ve aracı halka rolü oynayacak ulus-devlet kazanmış olacaklar, hem de Kürtleri Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi komşularıyla daimi çatıştırarak ve sorunlar içinde tutarak, hepsini ve bir anlamda çekirdek Orta Doğu’yu kendilerine bağımlı halde tutmayı başaracaklardır. Tabii kapitalist modernitenin hegemon güçleri bu parçalanmış Kurdistan’a ve soykırımlara kadar varan sorunlara boğulmuş Kürtlere kendilerini zaman zaman kurtarıcı melek gibi sunmaktan da geri durmayacaklardır. Günümüze kadar yaşanan gelişmelere baktığımızda, bu ‘barışa son veren barış’ antlaşmalarıyla planlananların büyük ölçüde uygulandığını rahatlıkla belirtebiliriz.
Irak Kürdistanı
Irak Kurdistan’ındaki gelişmeleri bu görüşlerimizin kanıtlayıcı argümanı olarak gösterebiliriz. Bugünkü Irak Kurdistan’ındaki Kürtlere ilk başlarda önderlik etmeye çalışan bütün Kürt önde gelenleri önce Osmanlılara, daha sonra Irak yönetimlerine ezdirildi. İngiltere bunda bizzat güç kullandı. Arapları ve Kürtleri daimi çatışma konumunda tutarak, iki kesimi de kendine bağladı. Bu arada bağımsız yurt vaadi ile Süryanileri Kürt beyliklerine, Bedirhan Bey’e, Bedirhan Bey’i de Osmanlılara ezdirerek hepsini kendisine bağladı.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Kürtlere yaklaşım
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hegemonik çekirdek olarak kurulan İsrail devreye girdi. Çok önceleri alanda bulunan Irak Kürt Yahudilerini esas alan İsrail, kuruluşundan çok önce Anadolu’da Türk bürokratlarıyla birlikte ‘dönme’ denilen Sabetaycı Türk Yahudilerine dayalı olarak inşa edilen bir Beyaz Türk ulus-devletini (CHP diktatörlüğü) nasıl bir Proto-İsrail olarak kendine dayanak kılmışsa, bir benzerini de Kürtlere (esas olarak KDP’ye) dayalı ikinci stratejik bir oluşum olarak tasarlayıp tesis etmek istemiştir. Geliştirilmek istenen Kürt siyasi oluşumunu elbette sadece dış hegemonik hesaplara bağlayamayız. Belirtilmek istenen husus, Orta Doğu’da ulus-devlet dengesinin kapitalist modernite hegemonik güçlerince tasarlanıp uygulandığıdır. İddia edildiği gibi belirleyici irade içteki üst tabaka güçleri değildir. Milli burjuvazinin öncülüğü tam bir safsatadır. Bazı radikal burjuva veya küçük burjuva unsurların önderlik rolü oynamaları sistemi belirleyen güç oldukları anlamına gelmez. Örneğin M. Kemal, Cemal Abdülnasır, Saddam Hüseyin gibi önderlerin çıkması bunların ulus-devlet sistemini belirleyen önderler olduklarını kanıtlamaz. Zaten sistem bu kişiliklerin ulus-devlet inşasındaki rollerini tersyüz etmede de beceriklidir. Tersyüz etmiştir de. Hatta Lenin ve Stalin gibi Rus ulus-devlet sistemini sosyalizme dayalı olarak inşa etmek isteyen sosyalist önderlerin rolünü bile, üzerinden yetmiş yıl geçse de, tersyüz etmekte büyük beceri göstermiştir. Aynı hususlar Mao’nun Çin’i için de belirtilebilir. Burada önemle belirtmek istediğimiz, kapitalist modernite paradigması bütün boyutlarıyla aşılmadıkça, belirleyici esas gücün o modernite ve onun hegemon güçleri olacağıdır.
Kürt Federe Devleti
Gecikmeli de olsa Kürt ulus-devlet çekirdeğinin kurgulanıp tesis edilmesi ancak kapitalist modernite bağlamında doğru kavranabilir. Özellikle İsrail’in bölgedeki hegemonik hesapları içinde Kurdistan ve Kürt ulus-devlet çekirdeği çok önemli rol oynar. Nasıl Anadolu’daki Türk ulus-devleti İsrail’in ortaya çıkışında öncü (Proto-İsrail) rol oynamışsa, Kürt ulus-devleti de İsrail’in İran, Irak, Suriye ve Türkiye’ye yönelik hegemonik hesaplarında çok önemli bir rol oynamaktadır. İsrail’i kuran güçlerin daha 1945’lerde KDP’nin inşasına destek olmaları ve 1960’lardan itibaren Türkiye üzerinden fiili destekte bulunmaları, bölgedeki stratejik ve hegemonik hesaplarıyla bağlantılıdır. 1990’lardan itibaren Gladio ile iç içe geçen Kürtlerin PKK’yi tasfiye temelinde Kürt Federe Devleti’ni oluşturmaları bu stratejik hegemonik hesaplardan ayrı düşünülemez.
İkinci Körfez Savaşı
Zaten PKK’nin üzerine birleşik hareket halinde gelmeleri bu gerçeği gayet iyi açıklar. 2000’lerdeki İkinci Körfez Savaşı hamlesinin en önemli amaçlarından biri de Irak’ta Kürt ulus-devlet çekirdeğinin kalıcı olarak tesis edilmesidir. Bu kararı verip uygulayanlarla son yüzyılda Kurdistan’ı parçalayıp Kürtleri katliam sınırlarında tutanlar aynı güçlerdir. Sistemin hesapları neyi gerektiriyorsa o yapılmaktadır. Günümüzde çekirdek Kürt ulus-devleti kapitalist sistem açısından en az İsrail kadar gerekli bir unsurdur. Güçler ve ulus-devletler dengesinde Orta Doğu son derece vazgeçilmez stratejik bir role sahiptir. Genelde sistemin güvenliği ve petrol ihtiyacı, özelde İsrail’in güvenliği ve hegemonyası için Kürt ulus-devlet çekirdeğinden vazgeçilemeyeceği gibi, güçlendirilmesi için ne gerekliyse o yapılmaya çalışılacaktır. Böylece sisteme 1920’lerde tasarlanan en önemli bir halka daha eklenmektedir. Sistemin başlangıcı için Beyaz Türk ulus-devletinin önemi ne ise, tamamlanması için de Beyaz Kürt ulus-devletinin önemi de odur.
Demokratik toplum programları ulus-devletleri yıkıp kendilerini devlet yapmayı hedeflemez
Bu konuda yanlış bir anlamayı önlemek için şu hususları da önemle belirtmeliyiz. Ulus-devletler sistem mantığınca inşa edildi diye halklar açısından önemsizdir veya mutlak düşmandır sonucu çıkarılmamalıdır. Tam tersine, ulus-devletleri çok önemli kuruluşlar olarak görmek ve halkın demokratik toplum programıyla ilişki ve çelişkilerini düzenlemek gerekir. Demokratik toplum programları ulus-devletleri yıkıp kendilerinin devlet olmasını hedeflemezler. Ulus-devletlerden kendi demokratik toplum projelerine anayasal uzlaşma temelinde saygılı olmalarını beklerler. Birlikte barış içinde ortak yaşamın temel şartı olarak, demokratik toplum projeleri ve uygulamalarının temel anayasal bir hak olarak kabulünü isterler. Birbirlerinin varlıklarını karşılıklı olarak tanımayı, bunu anayasal hüküm haline getirmeyi esas alırlar.”
Anti Kürt ittifakının başarı şansı yok
Kurdistan ve Kürtlerin, 2000’ler Orta Doğu’sunun hem ulus-devlet hem de demokratik toplum dengesinde etkin ve dinamik bir realite olarak yerlerini aldıklarına vurgu yapan Abdullah Öcalan, “Türkiye Cumhuriyeti önderliğinde İran ve Suriye ile girişilen anti-Kürt ittifakının fazla başarı şansı yoktur. Çünkü kapitalist sistemin hesaplarına terstir. Bu yöndeki ittifak çabasının temelinde Kürt’süz ve Kürdistan’sız bir sistem işbirlikçiliği yatmaktadır. Ama özellikle İsrail ve ABD’nin bu yaklaşımı kabul etmesi artık mümkün değildir. 1920-2000 yılları arasında uygulanan bu Kürt’süz ve Kurdistan’sız emperyalizm işbirlikçiliği artık uygulanabilir bir politika olmaktan çıkmıştır. Irak’la zaten ittifak içinde inşa edilen Kürt ulus-devletinin yakında İran, Suriye ve Türkiye tarafından tanınması güçlü bir olasılık dahilindedir” diyor.
PKK ve KCK’nin tasfiyesi boşa talep!
“Güçlük bu tanınma karşılığında PKK ve KCK’nin tasfiyesinin dayatılmasından kaynaklanmaktadır” değerlendirmesi yapan Abdullah Öcalan şöyle diyor: “Bu da boş bir taleptir. Bundan sonra Kurdistan’ın ve Kürtlerin kaderini hem KCK’nin demokratik toplum gerçeği, hem de Kürt burjuva ittifakın ulus-devlet gerçeği iç içe ve belli bir yasal uzlaşma temelinde belirlemeye çalışacaklardır. Orta Doğu modern tarihinde ilk defa demokratik toplum erki ile ulus-devlet erki birlikte rol oynamaktadır. Özellikle Irak, Afganistan ve İsrail-Filistin’de, hatta Türkiye’de yaşanan savaşlar ve yol açtıkları derin çıkmazlar Kürtler için önemli dersler içermektedir. Katı sınırlara sahip ulus-devletçi politikaların kanlı geçmişlerini tekrarlamamak için ikili bir sistemi, yani demokratik moderniteyi esas alan KCK ile kapitalist moderniteyi esas alan Irak Kürt ulus-devletinin uzlaşmasına dayalı bir sistemi esas alacaklardır. Böylece reel sosyalizmin ulus-devletçiliğinden de ders alınmış olacaktır. Kürtler ve Kurdistan ne ikinci bir İsrail ne de diğer ulus-devletler gibi olacaktır. Hepsinin de içinde boğuştuğu temel sorunları aşan yeni bir modernite sentezinin öncü güçleri ve mekânı olacaktır.”
Yarın: Orta Doğu’da modernite savaşları ve olası sonuçları