Nasıl daha toplumsal bir yaşama doğru yöneliriz?
- 09:03 1 Nisan 2022
- Jıneolojî Tartışmaları
“Ufukta ücretli işleri yok etme hedefi olmasına rağmen bir geçiş sürecine ihtiyacımız olduğunun farkındayız. Bir yandan, bazı işler yararlı bilgi temin etmek için önemli olabilir, ayrıca yeni bir dünya fikrini kamu veya bilimsel işler aracılığıyla yaymaya ve projelerimiz için kaynak ve finans araçları elde etmeye de hizmet edebilir.”
Özerklik Çalışma Grubu
“İş piyasasında” kendi başımızın çaresine bakma gerçeğini ileri derecede içselleştirmiş durumundayız. Bazıları daha iyi konumdayken, çoğumuz güvencesiz bir şekilde yaşıyoruz ve hegemonik tüketim dinamiklerini yeniden oluşturmaya yetecek kadar büyük bir çaba gösteriyoruz. Bu kalıcı veya aralıklı (işsizlik dönemlerine bağlı olarak) kendi kendini sömürme hali, devlet şiddetiyle başa çıkmayı göze alarak belli aralıklarla kampanya yürüttüğümüz, propaganda yaptığımız ve diğer periyodik eylemlere katıldığımız süreçlerle aynı sırada yaşanır. Baskı karşıtı kampanyalar, öğle/akşam halk yemekleri, kitap ve hediyelik yan ürün satışları ve özellikle şirketler-çok uluslu şirketler tarafından bize sunulan alkol veya diğer tüketici malları, para cezaları ve bağış toplantıları(partiler) sistemi hızla yeniden besliyor. Gelirlerin, iş piyasasında sömürülmemizle sağlandığını unutmamalıyız: yoldaşlarımız topluyor ve sonunda pazara geri dönüyor. Bu kısır döngüyü kırmak için ne yapabiliriz?
Kendi olanaklarımız ve etrafımızdaki olanaklardan yola çıkarak, hayatımızı paylaşarak başlayabiliriz. Bu, hepimizin tek bir çatı altında birlikte yaşama zorunluluğu anlamına gelmez; ancak gittikçe daha fazla paylaşmak için koşulları oluşturmamıza olanak sağlayan araçları aramalıyız ve böylece, kaynakları giderek daha etkili bir şekilde kullanır hale geliriz. Bir kaynak ne kadar uzun süre dondurulur veya kullanılmazsa, özerkliğimiz için o kadar az avantajlı olur. Kaynakları paylaşmak ekonomiyi paylaşmaktır ve paylaşım, birbirimizle ilgilenmeye ve birbirimize bakmaya yol açıp topluluk ruhunu ve paylaşım kültürünü genişletir. Maddi ihtiyaçları mümkün olduğu kadarıyla azaltıp bakım ve sevgi gibi manevi kaynakları arttırmak da temeldir. Yaşam ve tüketim modelini sorgulamadan, köklü değişimler için öneride bulunmak mümkün değildir.
Yerel öz-yönetim bölgesi (YÖB): Geçişin katalizörü
Bölgede maddi öz-yönetim içeren, toplumsal yaşamı canlandırma ve yeniden yerelleşme gibi özellikleri bir araya getiren köklü yerel projelere ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz; tüm bölgeye yayılmış ama aynı zamanda büyük bir toplumsallık oluşturacak projeler. Durmadan, mevcut adaletsizlik karşısında tek başına kalan, mücadelelerine bütünsel bir anlam katacak bir doku bulamayan, kendilerini mevcut sistem tarafından desteklenen yaşam tarzına uydurarak veya doğrudan teslim ederek, adanmalarını önemli ölçüde azaltmayı seçen yoldaşlarla karşılaşıyoruz. Bu alanların, gettoya dönüşmeden, bizi bir araya getirip güçlendirmesini istiyoruz. Yani çeşitli insanlar arasında ilişkiler örerek mahallelerimiz ve şehirlerimizde kök salmak gerekiyor.
YÖB, maddi dahil her açıdan özerklik çerçevesinde bir yaşam biçimi oluşturmak için hayatlarının önemli bir kısmını ortaklaştırmaya karar veren, aynı bölgedeki bir dizi toplum ve insandan oluşacaktır.
Para sorunu: Kaynak elde etme yöntemleri
Bizlere hep çalmanın yanlış olduğu söylendi; ancak yaşadığımız dünyanın farkına vardığımızda, bu iddianın aslında zenginlerin biriktirdiği malları ve ayrıcalıkları korumayı hedefleyen ahlaki bir doktrin olduğunu fark ederiz. Böylece, köleleri olduğumuz üretimi yönlendirenler (devletler ve şirketler) tarafından enerjimiz, sağlığımız, zamanımız, ruhumuz ve hayatta olmamız bile sistematik bir şekilde çalınır. Dolayısıyla eşit olmayan ve adaletsiz bir birikim dağıtımı sürdürmelerine olanak tanınır. Aynı şekilde, yasalar mutlu azınlığın çıkarlarını desteklemek için çıkartılıp insanların özerkliğini destekleyebilecek projelerin uygulanması için büyük güçlükler oluşturulur. Kendi etik kurallarımız, hırsızlıkla yaşayamayacağımızı ama eşitler arasında çalmamak gerektiğini söylüyor.
Öte yandan bireysel birikimler, miras veya diğer ayrıcalıklar kolektifin gerçekleştireceği inşa süreçlerini besleyebilir. Sık sık en büyük engelin, yoldaşlarımızın dahil olduğumuz projeler hakkında güven eksikliği ve korku yaşadıklarını gözlemliyoruz. Bu nedenle, sağlam projeler oluşturarak ve temeli karşılıklı takdir ve destek olan ilişkiler kurarak bu engelin aşılması gerektiğine inanıyoruz. Ayrıca, toplumsal yaşam yapıları olan alanları oluşturdukça, etrafımızdaki insanların da bunları ileri taşımak için kaynak sağlamaya cesaretlenebileceğini düşünüyoruz. Dünyanın dört bir yanında (özellikle yüksek alım gücü olan ülkelerde) sosyal ve çevresel hayır işlerine fon sağlayan ve girişimlerimizin özerkliğine hiçbir tehlike teşkil etmeyen bir dizi yardımsever örgüt de bulunuyor.
Günümüzde merkezi bir araç olduğunu kabul ederek, tabu olan parayı masaya koymayı ve israf etmeden ya da kişisel çıkarlara hizmet etmek için kullanmadan sorumlu, etik ve kolektif bir şekilde kullanmayı savunuyoruz. Çelişkili bir biçimde, paraya, topluluklarımızın hizmetine sunabilmek ve ona bağlantımızı azaltabilmemizi sağlayacak araçları elde edebilmek için ihtiyaç duyarız.
Piyasa ekonomisine son vermek
İstediğimiz ekonomi özerkçe yönetilen toplulukların kararlarına dayalı bir ekonomidir. Bizim önerimiz, bunların, kendi, doğrudan ve özerk iradeleriyle kimin için, ne, nasıl ve neden üreteceklerini belirleyip istek ve ihtiyaçlarını değerlendirmeleridir. Bu topluluklara herkesin katılabiliyor olması şarttır. Bu demokratik ekonomi, tabii ki yerel ve bölgesel pazarları da kapsayabilir. Çünkü buralarda üretilen şeyler, meta olarak ticarileştirilmez veya amaç kişisel çıkarlar değildir. Bu alanlar bir kullanma değerinin (pazarın belirlediği değer değil, verilen çabalara ve her birinin sosyal açıdan sağlayabileceği katkıya göre oluşan değerin) oluşturulduğu ve karşılıklı insani bağlantıların sürdürüldüğü yerlerdir.
Bir alan için en somut öneri, toplum olarak ortak ihtiyaçlarımızı görselleştirmekten; bize tedarik sağlayabilecek, işbirliğine dayalı üretken bir doku yaratmaktan ve ormanlar, nehirler, makineler, altyapılar gibi sahip olduğumuz büyük kaynakların yönetimini tahsis eden mahalle ve köy meclisleri kurmaktan oluşur. Rekabet ve fiyat savaşlarından kaçınmak için koordinasyon mekanizmalarını düşünmemiz gerektiğine inanıyoruz. Çünkü pazar ekonomisine dahil olarak, kendisini sömürerek bu sistemin çarkı haline gelmiş birçok kooperatif proje tanıyoruz.
Öte yandan, maaşlı işçiliğin, bizi hangi hedefle ve ne yapmak istiyoruz sorularından uzaklaştırdığını görüyoruz. Maaşlı işçilikle insanları, elitlere daha fazla güç ve kaynak sağlayan, toplumun alt katmanlarını daha güvencesiz ve yetkisiz bir hale getiren ve böylece yaşadığımız toplumda mevcut sorunları güçlendiren işlere kaptırdık. Tam tersine, topluluklarımız içinde yoldaşlık bağlarını güçlendirerek, birlikte çalışmak için örgütlenebiliriz ve bu şekilde, geçim sağlayabilecek bir maaş kazanmak topluluklarımızın faaliyetlerinden tamamen kopuk olmaz. Ortak iyiliğe katkıda bulunan görevleri yerine getirerek, tüm yaratıcı potansiyelimizi topluluğa yönlendiren ve birbirimize bağlayan bir çalışma usulünü savunmak istiyoruz. Kapitalin genişlemeye devam etmesi ve barbarlığını sürdürülmesine emeğimizle katkıda bulunmaya son vermek istiyoruz.
Ufukta ücretli işleri yok etme hedefi olmasına rağmen bir geçiş sürecine ihtiyacımız olduğunun farkındayız. Bir yandan, bazı işler yararlı bilgi temin etmek için önemli olabilir, ayrıca yeni bir dünya fikrini kamu veya bilimsel işler aracılığıyla yaymaya ve projelerimiz için kaynak ve finans araçları elde etmeye de hizmet edebilir. Ancak yaptığımız işin stratejik olmadığını görmemiz halinde, gönüllü sadelikle yaşamayı seçip kaynakları dışarıda mümkün olduğu kadar az harcayarak, o işi mümkün olduğu kadar azaltmayı sağlayacağını düşünüyoruz. Maaşlı işçilik, özel mülk, para ve faizlerin kaldırılmasıyla ilgili bir bildiriye ihtiyacımız yok. İşbirliği yaparak, birbirimizi severek, birbirimize boyun eğdirtmeden yaşamımızı sürdürmek için sağlam yöntemler oluşturmamıza yol açan eylem ve kolektif hareketlere ihtiyacımız var.