Her günü 8 Mart yapmak…

  • 09:06 8 Mart 2022
  • Kadının Kaleminden
“Sema Yüce’nin 8 Mart’tan 21 Mart’a özgürlük köprüsü’ olma isteği biz kadınlara her anı direnişe ve sadık kalmaya çağırmaktadır.”
 
Jîn Kobanê
 
Her kadın bir toplum, sınıf veya ulus üzerinden tanımlanır. Fakat yaşadığımız sistem içerisinde dönüp baktığımızda kadına dair bir kimliksizlik, kimliğini dillendirecek bir öznellik yok. Hangi kategori veya sınıftan tanımlanırsak tanımlanalım, kadın olarak doğamızın gereğine uygun hangi özelliği taşıyor veya yaşatıyoruz soruları ile kişiliklerimizi ve tarihi sorgulamamız gerekmektedir. 
 
Bunu belirtmemizin temel nedeni ise kadın konusu ulus, sınıf, sosyal ve tarih bakımından daha kapsamlıdır. Başkan Abdullah Öcalan kısa ve öz bir şekilde bu konuya ilişkin yaptığı analizde şunu vurgulamıştır, “kadın ilk ezilen sınıf cins ve ulustur.” 
 
Peki, bu kadar net bir şekilde ifade edilen kadın gerçekliği karşısında bizlerin tarihe karşı açacağı ahlaki ve vicdani bir o kadar tarihi olan sorgulamasını nasıl ne zaman ele alıp alternatif güç olup mirasımıza sahip çıkacağız? Her dönemin ideolojisi, düşüncesi ve inançları zaman ve mekanlara uyarlanarak özde değişmese de biçimde değişim mecburiyetini hissederek kadınlara karşı savaş politikaları ve sömürüleri hiç değişmemiştir. Uygarlık tarihinin, biz kadınlar üzerinde yarattığı en büyük etkisi olan kadının kaybediş ve kadının kayboluşunu unutmamalıyız. Unutmadıkça güçlü olup mücadeleci olacağız, unutmadıkça direnişçi öncülerimize ve onların özgür ruhlarına sadık kalacağız. Mücadelelerine, direnişçi ruhlarına olan saygınlığımız sahipliğimiz yaşama karşı olan saygınlığımızın evrenselleşen ruhlarımızın ispatı olacaktır. 
 
Bilimin, sanatın, dinlerin, ekonomik vb. gibi birçok dalda biz kadınlara karşı pozitivist yaklaşımlarına karşı örgütlenerek özgürleşeceğimiz hakikatini yaratacağımızı anlayacağız. 
 
1800’ler de kadın hakları temelinde gelişen örgütlenmelerin bir adresi de ABD’dir. Özellikle belirtmek gerekir ki ucuz iş gücü olarak çalıştırılan, cins kimliğinden ötürü aşağılanan kadınların eşit hakka eşit ücret talepleriyle gelişen bir dizi hareketlilik öne çıkmıştı. Bu süreci kadın mücadelesinin dinamiği olarak tanımlamak yerinde olacaktır. 1857’de kadınlar greve girerler ve tekstil fabrikasında çalışan kadınlar direnişleriyle grevi sonlandırmayınca, dışarıdan çıkışları kapatılarak barikatlar oluşturulur. Bunun üzerine fabrika ateşe verilir ve 129 kadın yanarak hayatını kaybeder. Bu direniş tüm kadınların toplumların bir sembolü halini alır.
 
Clara ZETKİN 1910 yılında Kopenhag’da ki kadınlar konferansında öldürülen kadınların anısına, 8 Martların ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kabul edilmesini 2’nci Enternasyonale önerdi. Bu öneri kabul edildi. 1977 yılında ise Birleşmiş Milletler Genel Asamblesi’ ne 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü, olarak kabul edilmesi önerildi. 
 
Bu şekilde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü aslında kadınların yaşamlarını feda ederek nasıl bir yaşama saygınlığı kazanmamız gerektiği konusunda bizlere büyük mesajlar, duygular ve mücadeleci bir miras bıraktıklarını ve bunlara her zaman sadakatli ve sadık olmamız gerektiğini söylemişlerdir. Tabi tarihi farklı direnişler yaşanmış olsa da bu tarihin biz kadınlara armağan edilmesinin temel nedeni direniş, eşit ve özgür bir yaşam uğruna her zaman ve mekân da canımızı dahi feda edebileceğimizdir. Yine buna bağlı olarak belirtmek gerekir ki, 1857 yılından bu yana kadınlara karşı taciz, tecavüz, katliam sömürülerin sonu gelmemiş tam aksine bunlar yüzlerce binlerce kez katlanarak daha da artmıştır.  
 
Tarihin akışında bu sömürü ve kimliksizleştiren savaşlara karşı çocuk yaştan başlayarak kadın davasına ve arkadaşlığına inanan Başkan Abdullah Öcalan bir çatı altında binlerce kadını bir araya getirerek bu egemen erkek devletli zihniyete karşı büyük bir mücadele örgütlülüğü oluşturdu. Zindanlardan, dağlara, ovalara, şehirlere, kentlere her yere yayılan bu özgür ruhlu mücadele örgütlülüğü ile 50. Yılına yaklaşmaktayız. Yılın sadece 8 Mart tarihini değil yaşamın tüm anlarını kadınlar günü olarak kutlayarak ve onlara armağan ederek bu farklı örgütlülüğü tüm dünya ya ispatlamış ve örnek olmuştur. 
PKK saflarında oluşan kadının komutası, savaşçılığı, eğitimi, sanatı, politikası, ekonomisi, ekolojisi kadar her dalda ordulaşarak kendi öz kimliği ve kadın rengi ile yaşayarak bir ilke imza atmıştır.Hiçbir orduda bu denli kadın fedaisi, komutası, politikacısı olmamıştır. Bu kadın örgütlülüğüne en büyük yoldaşlığı yapan da Başkan Abdullah Öcalan’dır. Erkek ve kadının PKK saflarında her anı direniş, cins mücadelesi ve özgür bir ülke için omuz omuza mücadelesi ise erkek ve kadına dair cinsel olan bakış açısını boşa çıkarmıştır. 
 
Zeynep Kınacı’nın 30 Haziran 1996’da, Dersim’de yaptığı fedai eylem kadın mirasını ve davasını sahiplenişini ve raporunda ‘keşke canımdan daha fazla bir şeyim olsa feda etsem’, Sema Yüce’nin 8 Mart’tan 21 Mart’a oluşan özgürlük köprüsü’ olma istekleri biz kadınlara her anı direnişe ve sadık kalmaya çağırmaktadır. Kuşkusuz bunun binlerce şahidi olan ve tüm zaman mekanlarda canını feda eden kahramanlar oldu ve olmaktadır. Fakat aynı şekilde 8 Mart’ın tarihsel, manevi ve duygu boyutlarını her an yaşayarak yaşatarak ve çizgilerinin takipçisi olarak Nirvana’ ya ulaşacağızdır.