Tülay Hatimoğulları: Sayın Öcalan’ın tarihi mesajının arkasındayız

  • 12:44 7 Ocak 2025
  • Siyaset
ANKARA - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Bu dönem sürece doğru yaklaşarak tarih yazma sürecidir. Görkemli bir çıkış bizlerin elindedir. Bizler DEM Parti olarak Sayın Öcalan’ın İmralı kapılarını biraz da olsa aralayarak bütün dünyaya duyurduğu tarihi mesajının arkasındayız” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulunuyor. Tülay Hatimoğulları konuşmasında, güncel siyasi gelişmelere değindi.
 
‘İcat ettikleri hesap makinalarında işçi, emekçi, yoksul açlığa mahkum’
 
“2025 yılının adalet, eşitlik ve barış yılı olmasını istiyoruz” diyerek söze başlayan Tülay Hatimoğulları, yoksulluğa dikkat çekti. İğneden ipliğe her şeye zam yapılarak halkın zam yağmuruna tutulduğunu ifade eden Tülay Hatimoğulları, “Yeni yıl ile birlikte harçlar, cezalar, vergi ödemeleri yaklaşık yüzde 50,  ev kiraları ise yüzde 60 oranında arttı. Emekçinin payına yoksulluk ve sefalet düştü. 2024 yılını emekliler yılı ilan ettiler, etmez olaydılar. Bir emekli yıl sonunda şunu söyledi: ‘Allah bir kez daha emekliler yılı yaşatmasın.’ Biz de âmin diyoruz. Emekliler, emekli olalı böyle zulüm görmedi. Erdoğan çıkmış diyor ki 2025 daha iyi olacak. Biz de Sayın Erdoğan’a buradan soruyoruz: Hangi konu bakımından acaba daha iyi olacak? AKP ve yandaş sermaye yılı olması bakımından mı?
 
Yahu, bu iktidar 2025 yılı boyunca kişi başına yaklaşık olarak 150 bin lira vergi toplayacak. Bu mudur bahsi edilen 2025 yılının iyi olacağı? AKP ve MHP iktidarı öyle bir hesap makinesi icat etmişler ki bu hesap makinesiyle hesapladıkları rakamlarda işçi, emekçi, yoksul açlığa mahkûm; ama kendi yandaş sermayeleri ise kazanmak üzere koşullanmış durumda” sözlerini kullandı.
 
‘Memleket Survivor’a dönüşmüş’
 
Yapılan asgari ücret zammını eleştiren Tülay Hatimoğulları, halkın açlık sınırının altında bir ücrete mahkûm edildiğini kaydetti. Hatimoğulları, “Bir maaşla bir ay boyunca bir aile, bir asgari ücretle nasıl geçinebilir? Çıkıp bunu açıklasın bu iktidar. Bir aylık yaşamla ilgili nasıl yaşayabileceklerine dair bir liste açıklasın bakalım. Onlar, bir günde bile asgari ücreti katbekat harcayacak insanlardır. Memleket adeta Survivor’a dönüşmüş durumda; herkes hayatta kalmaya çalışıyor. Ama ödülü zenginler alıyor.
 
Belirlenen asgari ücret açlık ücreti, sefalet ücretidir. Biz bunu asla kabul etmiyoruz. Bizler ekmeğimizin peşinden koşarken ekmeğe ulaşamıyorsak, 50 milyon yurttaş doğru düzgün ekmeğe, karın tokluğuna ulaşamıyorsa burada detaylı bir sorun vardır. O halde ekmek mücadelesini yükseltme zamanı. Bu mücadeleyi hep birlikte, sizlerle beraber bizler hem parlamentoda hem alanda hem meydanlarda ekmek mücadelesini büyütme zamanı. Bu konuda da DEM Parti olarak üzerimize düşeni sonuna kadar yapmaya hazırız” dedi.
 
Tülay Hatimoğulları konuşmasını şöyle sürdürdü: 
 
“Aile hekimleri ‘üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz’ diyerek üçüncü kez iş bırakma eyleminde. Eziyet yönetmeliği olarak niteledikleri Ekim 2024 tarihli yönetmeliğe karşı 6-10 Ocak tarihlerinde üç kez aile hekimleri, 8 Ocak’ta ise tüm sağlık emekçileri iş bırakıyor. Para, performans, cezalandırma dayatması olmadan sağlık emekçileri çalışabilmeli ve halkın sağlık hakkına erişebilmesi sağlanmalıdır. Bu eziyet yönetmeliği derhal geri çekilmelidir. Bunun için parlamentoda gerekli girişimleri biz DEM Parti olarak da yapacağız. Aile sağlık merkezleri ticarethane, hastalar müşteri, sağlık emekçileri ise köle değildir. Bu şiarla mücadele eden aile hekimlerinin sonuna kadar yanındayız.
 
Suriye’de kadınların infaz edilmesini kabul etmiyoruz
 
Suriye’de gelişen yeni süreci hep birlikte takip ediyoruz. Suriye’de tüm halkların etnik ve inanç kimliklerinin, özellikle kadınların eşit ve özgür yaşayacağı demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesi için her daim mesajlarımızı ilettik, bu konuda çabalarımızı sürdüreceğiz. Savaşın başladığı günden bugüne 3’üncü yol siyasetinde bizler ısrarımızı devam ettirdiğimiz halde, ne yazık ki şu an orada ortaya çıkan tabloyu burada sizinle kısaca paylaşmak istiyoruz. Bizler 3’üncü yolu savunmaya devam edeceğiz. Kadın özgürlükçü, bütün halkların ve inançların eşit yaşadığı demokratik bir Suriye’yi savunmaya sonuna kadar devam edeceğiz. Bizler 3’üncü yolun yolcuları olarak karşılaştığımız tabloya baktığımız zaman Suriye’de, ne yazık ki Adalet Bakanı olarak atanan kişinin huzurunda kadınlar alenen infaz edildi. Bunu kabul etmek mümkün değildir.
 
Suriye’deki tek reçete demokratik ulusun inşasıdır
 
Bakın, bu gelişmelerin tamamını değerlendirdiğimizde 2023’te Irak’ta, daha sonra Libya’da olanları hatırlayalım. Tarih derslerle kendini zaten hatırlatıyor. Şunu çok iyi bilmeli, çok iyi idrak etmeliyiz. Bunun hayata geçmesi için çok büyük çabalar harcamalıyız. Suriye’deki tek reçete demokratikleşmedir. Suriye’deki tek reçete demokratik ulusun inşasıdır. Bugün Suriye’de bir tarafta kadın özgürlüğü var ama öteki tarafta kadınları alenen infaz eden bir anlayış var. Ve sadece bu değil, aynı zamanda Kobanê’ye dönük tehditler durmuyor. Tişrin ve Kazakozak Köprüsü’nde, SMO ve farklı isimlerle ortaya çıkan kimi çete örgütleri saldırılarını devam ettiriyor. Kobanê’ye dönük saldırıları asla kabul etmiyoruz. Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırıları asla kabul etmiyoruz. Suruç’ta, Nusaybin’de halklar nöbette çünkü sınırın öte yanında soydaşlarının, akrabalarının katledilmesini istemiyor. Çünkü sınırın öte yanında İHA’ların, SİHA’ların patlatılmasını istemiyor. Çünkü sınırın öte yanında demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesini istiyor. Çünkü sınırın öte yanında barış istiyor.
 
Nefret suçlarına karşı iktidar ve yargı sessizliğini sürdürüyor
 
Rojava’da savaş varken Türkiye’de barış olabilir mi? Sınırın bir tarafına bomba, diğer tarafına gül atılabilir mi? Yine Suriye’de hepimizin takip ettiği üzere farklı halklara ve inanç gruplarına yönelik saldırılar artmış durumda. Özellikle Lazkiye, Tartus, Hama ve Humus’taki Arap Alevilerine yönelik saldırılar ve katliamlar hız kesmiyor. Aynı şekilde Hristiyanlara ve Dürzilere yönelik saldırılar da devam ediyor. 
 
Mesajımız şudur: Demokratik bir Suriye istiyoruz. Alevisiz, Kürtsüz, Hristiyansız, Dürzisiz, Türkmensiz, Arapsız bir Suriye olamaz. Bugün Suriye’de eğer yaşayan azınlıklar bu kadar ağır tehdit altındaysa, buna bütün dünya halklarının ve tüm güçlerin en yüksek düzeyde duyarlılık göstermesi gerekiyor. Alevilerin işkence, kaçırma, kutsallarının yakılması ve katledilmesine karşı Türkiye’de Alevi canların yaptığı ve demokratik güçlerin desteğiyle gerçekleşen kimi etkinliklere, eylemlere ve protestolara kimileri çıktı, ‘Siyasal Alevilik uydurması’ diyerek iftira attı. Siyasal Alevilik uydurması, bu mücadeleyi kriminalize etmeye çalışan nefret söylemlerini yayan fitne zihniyetinin ta kendisidir. Bu tehdit ve hedef göstermeleri biz Türkiye tarihinden de biliyoruz. Çorum’dan, Gazi’den, Sivas’tan biliyoruz. Bu nefret suçları göz göre göre yetkililerin ve kamuoyunun nezdinde alenen işlendiği halde, ne yazık ki iktidar ve onun yargısı sessizliğini sürdürüyor.
 
Görkemli bir çıkış bizlerin elindedir
 
Her şeyin çok hızlı geliştiği bir siyasal iklimde, DEM Parti İmralı heyetimizin Sayın Öcalan ile görüşmesi oldu. Bu görüşmenin ardından yapılan açıklamada herkese büyük bir sorumluluk yüklenmiş oldu. Hepimizin sorumluluğu çok büyük burada. Ve heyetimiz şu an parlamentoda temsili bulunan siyasi partilerle görüşmelerini sürdürmeye devam ediyor. Yoğun bir mesai harcıyor. Ve bu görüşmelerin bitiminde heyetimiz zaten kamuoyuna geniş bir açıklama yapacaktır.
Bu dönem sürece doğru yaklaşarak tarih yazma sürecidir. Görkemli bir çıkış bizlerin elindedir. Bizler DEM Parti olarak Sayın Öcalan’ın İmralı kapılarını biraz da olsa aralayarak bütün dünyaya duyurduğu tarihi mesajının arkasındayız.
 
Sayın Öcalan barışın aciliyetini vurguladı
 
DEM Parti olarak, barışın tesis edilmesi için üzerimize düşen bütün görev ve sorumlulukları bu sürecin bir öznesi olarak yürütmeye hazırız. Gönderdiği mesaj sadece siyasilere değil; bu çağrı, barışın taraftarlarını çoğaltmak için bütün toplumsal kesimlere de yapılmıştır. Bizler bunun için yoğun bir biçimde çalışacağız. Sayın Öcalan, kendisiyle yapılan görüşmede barışın aciliyetine önemli vurgular ve uyarılar yapmıştır. Bu uyarıların en önemlisi, uluslararası hukukun bittiği, hiçbir kuralın işlemediği Ortadoğu’da insanlığın sıfır noktası haline gelen Gazze’ye dönüktür. Gazze’de olanlar, savaşın 21’inci yüzyılda yarattığı yıkım ve insanlık krizinin en somut sonucudur. Biz, Gazze’de çekilen acıları çok iyi bilen, çok iyi hisseden ve bu konuda açık bir tavır koyan bir siyasi partiyiz. Küresel sistemin savaş ve yıkım politikaları her yeri Gazze’ye dönüştürmek istemektedir. Bugün Ortadoğu’da her yer Gazze’ye dönme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Henüz gündeme gelmese de kuzey hattından Kızıldeniz, daha güneyde ise Doğu Akdeniz sahasında, Kıbrıs’a varacak büyük bir gerilim hattı mevcuttur. Bu gerilim her an patlayabilir. Bu nedenle iç barışın sağlanması gerekiyor. Açıklamada da ifade edildiği üzere bütün karanlık senaryolara küresel güçler ve onların yerli işbirlikçileri de dahil dikkatli olunmalıdır.
 
Barış mücadelesi vermeye devam edeceğiz 
 
Bizlerin bütün çabası demokratik bir zeminde onurlu bir barış içindir. Süreç nasıl işlerse işlesin, bizler onurlu bir barışı savunmaya ve onurlu bir barışın mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Sayın Öcalan’ın sözlerine döneceğim. Yıllar önce kendisi şöyle demişti: ‘Türkiye tüm bu tehlikeleri atlatmak ve kuşatmayı bertaraf etmek için Kürtlerle stratejik ittifakı, demokratik birliği esas almalı.’ Çok önemli bir vurgu. Süreç, Sayın Öcalan’ın bu sözlerini haklı çıkarmıştır. Türk-Kürt tarihsel ittifakını yeniden güçlendirmenin ne kadar hayati bir mesele olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Demokratik zemindeki bu ittifak, bu birliktelik Ortadoğu’ya büyük katkı sunar. Kendisinin de yine söylediği gibi: ‘Devir, Türkiye ve bölge barışı için demokrasi ve kardeşlik devridir.’
 
Meclis 21’inci yüzyılda barışın trenini kaçırmamalı
 
Kürt sorununun demokratik temelde çözülmesi, savaş siyasetini bitirir, milliyetçi çatışmaları önler ve en önemlisi ölümleri durdurur. Hepimizin en büyük arzusu barışın sağlanması, kanın durması ve ölümlerin bitmesi değil mi zaten? Meclis, tarihi bir görevle karşı karşıyadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 21. yüzyılda barışın trenini kaçırmamalıdır. Bu yüzden çağrımız parlamentoda bulunan bütün siyasi partilere, temsili bulunan bütün siyasi partilere: Gelin, bu trenin yol almasını sağlayalım. Barış treninin yol almasını sağlayalım. 21. yüzyılda Türkiye, bu barış trenini kaçırmamalıdır.
 
Hepimize görev ve sorumluluklar düşüyor
 
Ayrıca tüm sivil toplum örgütleri, meslek odaları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, aydınlar, yazarlar, gazeteciler… Verecekleri katkı o kadar önemli ki! Bu ülkenin cumhuriyetinin ikinci yüzyılında barışla taçlanmasını sağlamak ve demokratik bir cumhuriyetin inşasının önünü açmak için hepimize çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. O nedenle bizler, attığımız her adımı bu görev bilinciyle, aynı zamanda bu sorumlulukla atmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki tarihsel önemi çok büyük olan bir eşikteyiz. Ve bizler bu eşikten geçerken, barışla taçlanmış bir sürecin mutlaka ve mutlaka kurulmasını, tesis edilmesini sağlamalıyız.
 
Kürt sorununa doğru yaklaşım herkesi büyütür 
 
Sayın Öcalan, görüşmesinde ‘Bütün bu çabalarımız ülkeyi hak ettiği bir düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için çok kıymetli bir kılavuz olacak’ dedi. Evet, aynen öyle. Barışın kaybedeni olmaz. Barışla beraber ülkede demokrasinin, ekonomik refahın ve adaletin kapısını aralayacağımızı asla unutmayalım. Muhalefetin önemli bir bölümü şimdiye kadar bir sağduyu göstermiş ve çözüm odaklı açıklamalar yapmıştır. Bu, Türkiye toplumuna sunulmuş çok önemli bir katkıdır. Buradan muhalefete yine çağrımı yinelemek isterim: Tutumunuz kıymetli, tutumunuz çok kıymetli. Gelin, bu tutumu daha da güçlendirerek barış için bu parlamentonun çatısı altında ve toplumun içinde hep birlikte çalışmaya devam edelim. Kürt sorununa doğru temelde yaklaşmak ve katkı sunmak, başta muhalefet olmak üzere herkesi çok büyütür.
 
Barışın dilini kuramazsak hayalini de kuramayız
 
Barış, her şeyden önce dille inşa edilir. Barışın dilini kuramazsak, hayalini de kuramayız. Bu nedenle başta iktidar olmak üzere herkesi özenli bir dil kullanmaya davet ediyoruz. Dil, varlığın evidir; o halde bu varlığa hepimiz saygılı olalım. Kimse unutmasın ki, Nil diyarında Yusuf’un dili kaldı; zalimdense geriye hiçbir şey kalmadı. Ortadoğu’nun demokratik ve barışçıl geleceği de bu topraklardaki çözüm umudu da ‘kandırma ve kandırılma’ meselesine indirgenemez. Tüm tarafların yollara dayanan büyük bir tarihsel birikimi ve tecrübesi var.
 
Sayın Öcalan halklarla buluşacak bir zemine kavuşturulmalı
 
Buradan bakarak, yani kandırma-kandırılma denkleminden hareket ederek, biz siyaseti edilgen, bekleyen, izleyen bir halde yapamayız. Siyaset etkin olmalıdır. Siyaset, barışın kapılarını aralamalıdır. Siyaset aktif olmalıdır, dinamik olmalıdır. Olmayanı olabilir bir seviyeye getirmeye çalışmalıdır. Siyasetin görevi budur. Böyle düşünen dostlarımıza da şunu söylemek isterim: Halkın ferasetine güvenmeliyiz. Bu birikim asla küçümsenmemeli ve bu güvenle toplumu barışa doğru hep birlikte yönlendirebilmeliyiz. En önemlisi de şu: Sayın Öcalan’ın bu süreci etkin bir biçimde yürütebilmesi için, eğer olacaksa barış süreci, bu gelişme ve görüşmelerin barışla taçlanabilmesi için yapılması gereken iş şudur: Sayın Öcalan üzerindeki tecrit derhal kalkmalı ve Sayın Öcalan halklarla buluşacak bir zemine kavuşturulmalıdır.
 
Elimizi taşın altına koyalım 
 
Bu görüşmeler devam ederken, bizler ‘nasılsa görüşmeler oluyor, nasılsa barış süreci olacak’ diyerek evimizde oturmayacağız. Rehavete kapılmak yok. Onurlu, kalıcı bir barışı tesis edebilmek için siz değerli halklarımızın, demokrasi güçlerinin, barış sevdalılarının, geçmiş dönemden daha çok çalışması, daha çok alanlarda, meydanlarda, demokratik zemindeki mücadelesini vermesi gereken bir dönemden geçiyoruz. Demokratik zeminde bir barışın inşası için daha çok çalışacak, daha çok emek vereceğiz. Bu çağrımız da bütün siyasal ve toplumsal dinamikleredir. Bu tarihsel dönemeçte hep beraber hareket edebiliriz. Sürecin başarısı için dönemsel hesaplara takılmadan bu sürecin sahiplenilmesi ve emek verilmesi önemli bir anlam taşımaktadır. O halde hep birlikte elimizi taşın altına koyalım.”