Ayşegül Doğan: Hedef alınan birlikte yaşama modelidir

  • 11:08 31 Ekim 2024
  • Siyaset
ANKARA - DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, kayyım atamasına ilişkin olarak, “Toplumun bütün katmanlarının oyuyla seçilecek bir belediye başkanını hedef almak, kent uzlaşısının ruhunu hedef almaktır. Hedef alınan şey, birlikte yaşama ve yönetme modelidir” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, gündemdeki gelişmelere ilişkin partisinin genel merkez binasında basın toplantısı düzenledi. Ayşegül toplantıda gündemdeki gelişmelerle birlikte Esenyurt Belediyesi’ne kayyım atanmasını değerlendirdi. 
 
‘İstanbul’a ve güçlenme ihtimali olan demokratik muhalefete mesaj verilmek isteniyor’
 
Sözlerine Esenyurt’ta bulunan ilçe binası önünde toplanacaklarını duyurarak başlayan Ayşegül, saat 16.00’da bir araya geleceklerini belirtti. Ayşegül, “Aylar önce, haziran ayında bu kürsüde bir çağrıda bulunmuştum. Hakkari’ye kayyım atanmıştı ve o zaman İstanbul’da, İzmir’de yaşayan yurttaşlara özellikle seslenmiştik. Kayyıma hep birlikte hayır demezsek, güçlü bir ses çıkarmazsak, bu hukuksuzluk, eşitsizlik, adaletsizlik bir kartopu gibi büyür ve hepimizin hayatından çalar demiştik. Yine bir şafak vakti kapılar kırılarak yapılan bir operasyon... Türkiye’nin en büyük ilinden, İstanbul’dan, 1 buçuk milyon insanın yaşadığı Esenyurt ilçesinden bahsediyoruz. Hedef alınan kişi, kent uzlaşısıyla seçilen bir belediye başkanı. Hem kent uzlaşısına, hem İstanbul’a, hem de güçlenme ihtimali olan demokratik muhalefete bir mesaj verilmek isteniyor” diye konuştu.
 
‘Hep birlikte ses çıkarmalı, itiraz etmeli ve direnmeliyiz’
 
Yine aynı kurgu ile karşı karşıya olduklarını söyleyen Ayşegül, “Niye aynı kurgu ve aynı oyun? Ne oluyor Van’da da, Hakkari’de de olmuştu, hatırlayalım birlikte. Diyorlar ki seçimlerde aday olabilirsiniz. Hatta seçimlerde yüzde 49’u aşan bir oy da alarak seçilebilirsiniz ama biz önce algı, sonra medya ve güya yargı eliyle bir siyasi operasyon yaparız. Sizi belediye başkanlığı yapamaz hale getirebiliriz. Söylenen mesaj çok net, verilmek istenen mesaj çok net: algı, yargı, medya el ele siyasi operasyonlara devam ederiz. Hemen bir silahlı örgüt üyeliğiyle ilgili önceden hazırladığımız medya haberleriyle tutuklarız. Masumiyet karinesi Türkiye’den tedavülden kalktı mı? Zaten yoktu, kırıntılarını da ortadan kaldırdılar. Hep söyledik, yine söylüyoruz; bu irade gaspı yıkımdır, talandır. Halk iradesini yok saymak, demokrasiye olan zaten zedelenmiş güveni tamamen ortadan kaldırmaktır. 
 
Seçme iradesinin gaspı nerede yaşanırsa yaşansın, en başta söylediğim gibi, bu yüzden hep birlikte ses çıkarmalı, itiraz etmeli ve direnmeliyiz, buna karşı mücadele etmeliyiz. Bütün demokratik haklarımızı kullanarak demokrasiye ve hukuka uygun bir şekilde davranmak durumunda bırakmalıyız. Niye Esenyurt ve neden Ahmet Özer? Çünkü toplumsal uzlaşı ve barışa çok büyük bir ihtiyaç var. 31 Mart sonrasında en çok konuşulan konu bu oldu ve bugüne kadar gündemin en sıcak başlıklarından biri toplumsal barışa, uzlaşıya duyulan ihtiyaç. Çünkü tam da böyle bir zamanda, tam da böyle bir anda demokratik muhalefetin güçlenmesinden korkuluyor ve bu korku, bu panik ve telaşla bu tür siyasi operasyonlarla demokratik muhalefetin zayıflatılabileceği düşünülüyor. Ama Türkiye böyle kazanmıyor, kazanamıyor. Yıllardır bu uyarıyı yapıyoruz, çeşitli nedenlerle yapıyoruz ama bu çeşitli nedenlerin tamamı anti-demokratik uygulamalar, hukuksuzluklar ve adaletsizliklerdir” dedi.
 
Hedef alınan Kürt kimliğidir
 
Devamında Ayşegül şu ifadeleri kullandı: “Hakkari ile ilgili kayyımdan bahsettiğimizde, oradaki hukuksuzluğun nasıl içi boş iddialarla gerçekleştirilmek istendiğini sizlere anlattığımızda eş zamanlı olarak yine Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklama yapmıştı. Buradan sormuştuk, yeri geldi yine soruyoruz. Cumhurbaşkanı diyor ki ‘yargı kanunu değil hukuku konuşturdu’ Hakkari’deki kayyım atamayla ilgili. Üzerinden aylar geçti, bakın son çağrılar ve son gelişmelerle birlikte kamuoyu şu soruyu soruyor: eğer aynı hukuku işletiyorsanız ve eğer işletmeye devam edecekseniz, biz DEM Parti olarak yine aynı soruya yanıt istiyoruz ve soruyoruz. Siz DEM Partililere, muhalefete, Kürtlere hangi hukuku işletiyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı? Yargı kanunu değil hukuku konuşturdu dediniz. O gün de sorduk, bugün de bu soruyu yineliyoruz. 
 
Kürtlere işletilen hukukun adı nedir? Niye doğrudan Kürtlere işletilen hukukun adını soruyoruz, bunu da açıklayalım. Ahmet Özer, Cumhuriyet Halk Partisi adayı olarak kent uzlaşısıyla seçildi. Esenyurtlu Kürtlerin, Azerilerin, Türklerin, orada yaşayan kadınların, gençlerin, emekçilerin, demokratik kitle örgütlerinin, ekoloji örgütlerinin, kadın ve gençlik hareketlerinin oylarıyla seçildi çünkü kent uzlaşısının ruhu tam da bu. Kent uzlaşısı, iki partinin ittifakı değil, bunu günlerce aylarca yetkili kurumlarımızla anlattık. Kent uzlaşısı pek çok yerde adaylarını belirledi ve DEM Parti olarak 31 Mart öncesi seçim hazırlıkları yaptığımızda kent uzlaşısı ruhunu açık bir biçimde anlattık. Yani bir yerleşim yerindeki tüm farklılıkların adayı olarak seçildi Ahmet Özer ama ortaya çıkan iddialara bakın, güya suçlara bakın. Kamuoyunun aklına şu geliyor: Ahmet Özer’in suçu Kürt olmakmış. Suçu Vanlı olmakmış. Suçu Remzi Kartal’la aynı aileye mensup olmakmış. Suçu Kürt bir sanatçıya konser düzenlemekmiş. Binlerce kişinin katıldığı bir konserden bahsediyoruz; kendi ifadesi var. Dünden bu yana sızan haberlere bakarsak kaymakamla birlikte açtık o konseri diyor.
 
Hedef alınan şey birlikte yaşama ve yönetme modelidir
 
Eğer iddialar buysa, yaratılmak istenilen suç Ahmet Özer’in Kürt kimliği üzerinden yaratılıyor. Bu kadar net açık bir biçimde söyleyelim. Hani ön yargısız bir değerlendirmeye davet etmiştiniz tüm Türkiye’yi? Son gelişmeleri böyle değerlendirmek gerektiğini söylemiştiniz. Önyargısız bir değerlendirme için geçmişten bir ders çıkarmış olmak gerekiyor. Önyargısız bir değerlendirme için geçmişin yöntemlerinden vazgeçmiş olmak gerekir. Bir yandan kucaklaşma çağrıları yapacaksınız, elimizde sıkılmış bir yumruk varmış gibi göstermeye çalışacaksınız. Bakın burada elimizde gizlenmiş bir yumruk yok, apaçık. Bir yandan da Türkiye’nin en büyük ilinin en büyük ilçesine kayyım atayacaksınız. O belediye başkanını Kürtlüğüyle suçlayıp tutuklayacaksınız. Bu kabul edilemez bir şey. Bu yalnızca DEM Parti’yi ilgilendirmiyor, yalnızca CHP’yi de ilgilendirmiyor. Bu ülkede gerçek bir kucaklaşmaya, toplumsal uzlaşı ve barışa ihtiyaç duyan herkes bu uygulamadan geri dönülmesini talep ediyor. Toplumun bütün katmanlarının oyuyla seçilecek bir belediye başkanını hedef almak, kent uzlaşısının ruhunu hedef almaktır. Hedef alınan şey, birlikte yaşama ve yönetme modelidir. Projeleriyle göz dolduran bir yönetim dedik. Lütfen dönüp bakınız Esenyurt Belediyesi ve Ahmet Özer’in hesaplarına; neler paylaşmış, ne vaat etmiş, nasıl bir modeli hayata geçirmek istiyor. Hedef alınan çoğulculuk, kapsayıcılık, toplumcu belediyecilik anlayışı, demokratik ve katılımcı belediyecilik anlayışıdır. İşte rahatsız olunan konular tam da bu: yerel demokrasi. Bu başlıkları konuşmamızı istemiyorlar.
 
Neyin işareti verilmek isteniliyor?
 
Biz DEM Parti olarak kurulan bu oyunu görüyoruz. Bu kumpasları en iyi tanıyan siyasi partiyiz. Yıllardır aynı kötülükle bizleri yıldırmaya çalışıyorlar, taviz vermeye vazgeçirmeye çalışanlara sesleniyoruz. Bu tür oyunlar, kumpaslar, hileler, küçük hesaplar ne yazık ki Türkiye’ye kaybettiriyor.
 
Hiç kimseye kazandırmıyor. Buradan siyasi çıkar umanlar her şeye rağmen tüm tuzak, baskı ve zorluklara rağmen kayyımlardan tek tek geri aldığımız belediyeleri hatırlasınlar. Cumhurbaşkanı dün dedi ki: ‘Hukuksuzluğun olduğu yerde adalet olmaz.’ Daha başka bir hukuksuzluk nasıl olabilir? Kayyım atanacağını, operasyonun detaylarını medyadan öğreniyoruz. Buna gazetecilik denemez, bu gazetecilik yapanlara hakarettir. Sonra hukuksuzluk yok, öyle mi? Neyin işareti verilmek isteniyor?
 
Kayyım atayarak mı toplumsal kucaklaşmayı sağlayacaksınız?
 
Zamanlama, en çok konuşulan konulardan biri. Son günlerde Kürt meselesinin yeniden gündeme geldiği bir anda neden şimdi bu olaylar yaşanıyor? Kamuoyunun da yorumlamaya çalıştığı şey bu. Bir de şöyle bir zamanlama var: Cumhuriyetin kuruluşunun 101. yıl dönümü kutlanıyor, bir yandan da geçen yüzyıla dair mesajlar veriliyor, doğruları, yanlışları, eksikleri, artıları değerlendiriliyor. Toplum muhasebeye davet ediliyor ve deniyor ki: Cumhuriyet, belli bir şahsın, zümrenin, kitle, mezhep veya etnik kökenin cumhuriyeti değildir. Bu cumhuriyet, Türk’ün de, Kürt’ün de cumhuriyetidir. Ancak saatler geçmeden bu cumhuriyetin belli bir zümrenin, mezhebin ve etnik kökenin cumhuriyeti olduğu hissettirilmeye çalışılıyor. İnkâr, yok sayma ve asimilasyon politikalarıyla devam ediliyor. Türkiye’de toplumsal barış, kucaklaşma, uzlaşı, diyalog bu şekilde sağlanamaz. Samimiyet, kendilerinin söylediği gibi olmalı; peki böyle mi gösteriliyor? Bu mu samimiyet, bu mu gerçekçilik? Kayyım atayarak, kayyım rejimi ile ülkeyi yöneterek mi toplumsal kucaklaşmayı sağlayacaksınız?
 
Aday olduğunda hiçbir sorun yoktu, şimdi neden var?
 
Bir de bu işin savcılar kısmı var, onlara da sormak istiyorum. Baroların, hak savunucularının sorduğu gibi, bu hukuk süreci nasıl işliyor? Bu soruyu kendinize sorun; bu kararları nasıl alabiliyorsunuz? Bu kararların bir parçası olmaktan vazgeçmelisiniz. Yargıyı siyasetin doğrudan bir aracı haline getirmek; zaten siyasallaşmış bir yargı vardı, fakat şimdi birkaç siyasi partinin çıkarları doğrultusunda kararlar alan ve bunları gerçekmiş gibi kamuoyuna sunmaya çalışan bir medya ile güdümlü bir yargı var. On yıl öncenin soruşturması şimdi gündeme getiriliyor. Aday olarak başvurduğunda hiçbir sorun yok, akademisyenlik yaparken sorun yok, şimdi neden var? Nereden çıkardınız bunları, niye Kürt kimliği üzerinden bu mesajları veriyorsunuz? Haziran ayına geri dönüyoruz. Açıkça soruyoruz: Nedir bu hukukun adı? Sıra sizde, bu hukukun adını açıklayın. Tamamen siyasi olduğu ifade ve duruşma tutanaklarına bakıldığında görülüyor. Bu soru yalnızca DEM Partililerin değil, kamuoyunun sorusu: Kürtlüğü nasıl bir suç haline getirebilirsiniz? Yıllardır buradan suç icat etmeye çalışıyorsunuz ve yıllardır biz buna karşı mücadele ediyoruz. İktidara sesleniyoruz: Bu yol, yol değil; yeni bir yol açmak isteyenler tüm bu yöntemlerden vazgeçmeliler. Kayyım bir rejim olarak sürdürülemez. Hakkari son olsun demiştik, Esenyurt geldi.
 
Birlikte yaşayacağımız o barışı biz inşa edeceğiz
 
Bizim ortak mücadelemiz ve kararlılığımız, bu artık tamamen iflas etmiş, son çırpınışları dahi kalmamış kayyım rejimini ortadan kaldıracaktır. Bu rejimle bu ülke yönetilemez. Kartopu örneğini daha önce tecrit için de söylemiştik. Bir yerde hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik varsa, demokrasi ve hukuk yalnızca belirli kesimler için işletiliyorsa, bu kartopu gibi büyür ve hayatın her alanına yayılır demiştik. Tecrit de kartopu gibi büyüdü ve hepimizin hayatına dokundu. Bu yüzden Ahmet Özer’i, Esenyurt halkının, farklı toplumsal katmanların iradesi olan Prof. Dr. Ahmet Özer’i serbest bırakın. Bu kayyım uygulamasından geri dönün. Yasalar buna cevaz verirken, aksi bir uygulamayı tercih etmek farklı bir siyasi mesaj içerir. Olayın hukuk ve demokrasiyle ilgisi yok; her şey son derece açık, kamuoyunun gözleri önünde cereyan ediyor.
 
Sevgili DEM Partililer, değerli Türkiye halkları, demokratik muhalefet bu tür saldırılarla zayıflamaz, iddiasından vazgeçmez. Biz Türkiye’de mutlaka ama mutlaka eşit, adil, onurlu ve hakkaniyetli bir geleceği birlikte inşa edeceğiz. Bu ancak bizim mücadelemizle sağlanabilir; bunu bir kez daha görmüş olduk. Eş Genel Başkanlarımız, MYK üyelerimiz, milletvekillerimiz, İstanbul il ve ilçe örgütlerimiz Esenyurt İlçe örgütümüzde olacaklar. MYK’miz de orada toplanacak. Ardından bu sürece dair değerlendirmemizi de sizlerle paylaşacağız. Saat 16.00’da da Esenyurt Belediyesi önünde olacağız."