‘Büyük Türkiye yüzyılında’ koyunlar çağı…

  • 09:03 2 Temmuz 2024
  • Güncel
 
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - Bir koyunun bile sürüden ayrılarak kasap dükkanının camını indirdiği bu çağda, “üstün ırk” Nazi söylemlerinin ardına sığınarak körü körüne giden, insanları yakmaya çalışanların adını ne koymalı?
 
Kayseri’de 30 Haziran gecesi bir çocuğa yönelik cinsel saldırı olayı yaşandı. Buradaki halk, failinin Suriyeli olduğunu söyleyerek bölgede yaşayan Suriyeli insanlara adeta bir barbarlıkla saldırı gerçekleştirdi, evlerini taşladı, arabalarını, yaşam alanlarını yaktı. İsrail’in Filistin halkına yaptığı soykırım ve işkenceye karşı naralar atan ‘bozkurt’ işareti yapan gruplar toprakları emperyalizmin maşaları ve cihatçı örgütler tarafından işgal edilen insanları evlerinde yakmaya çalıştı. Kayseri’de başlayan olaylar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve partisi AKP’nin bizzat desteklediği Özgür Suriye Ordusu’nun  (ÖSO) ayaklanmasıyla birleşerek dün birçok kente yayıldı.
 
Cinsel saldırıyı bahane ederek sokaklara dökülenler neye, kime hizmet etmekte bunu birkaç günlük gündemi ele alarak dahi analiz edebiliriz. Bahane diyorum çünkü bu ülkede her gün bir tecavüz, taciz, kadın katliamı yaşanırken kimse eline sopa alıp sokaklara dökülmedi, sorumluların kapısına dayanmadı. 
 
Tecavüz faili ve katil Türkse…
 
Kapılara dayanılmadı çünkü failler Türk’tü. Kapılara dayanılmadı çünkü failler üniformalıydı. Evleri yakılmadı çünkü tecavüz failleri uzman çavuştu. Çok değil 3 gün öncesine döndüğümüzde aynı kentte 27 Haziran günü yüzde 90 zihinsel engelli bir kadına M.K adlı fail tecavüzde bulunuyor. Olay sadece kulaktan kulağa yayılmış ve fail sessiz sessiz güvenlik kameralarından tespit edilerek gözaltına alınıyor. Kayseri sessiz çünkü fail “üstün ırktı.”
 
Özel savaşın elemanlarını kim linçledi?
 
Bir halka kanalize edilmiş bu linçler yaşanırken 1 Temmuz günü Colemêrg’de iki çocuk uzman çavuşların tacizine maruz kaldı, kaymakam şahısların unvanlarını gizlemeye çalıştı. 
 
Geriye gidelim, Adana’nın Seyhan ilçesinde 28 Haziran’da uzman çavuş Gökhan Çelik hakkında şikayetçi olup uzaklaştırma kararı alan boşanma aşamasındaki Hatice Çelik, Gökhan Çelik tarafından katledildi.  
 
2023 yılının Haziran ayında Wan’ın Elbak (Başkale) ilçesine bağlı bir köyde korucu olan Bişar Atlı’nın M.Ş.’yi alıkoyarak cinsel saldırıda bulunmasına ilişkin görülen davada fail 7 Haziran’da tahliye edildi. 
 
Xarpêt’te (Elazığ) 8 Şubat 2024 tarihinde Burcu Demir, Uzman Çavuş Murat Coşansel tarafından katledildi.
 
Êlih’te 18 Ağustos 2020’de İpek Er’e tecavüz ederek, yaşamını yitirmesine neden olan fail Musa Orhan tutuksuz yargılanırken, tepki gösteren kadınlara hakaret davaları açıldı. Bu ve daha nice üniformalı tecavüz failini bırakın linçlemek için sokağa dökülenleri üzerine söz kuranları dahi görmek mümkün değildi. 
 
5 günde 10 kadın katledildiğinde…
 
Devam edelim, geçtiğimiz son 5 günde 10 kadın, cins kırımına uğrayarak evli olduğu erkekler ve en yakınları tarafından katledilirken sokaklar sessizdi. Eril zihniyetin cezasızlık politikalarına karşı sokağa dökülenlere ise her defasında eylem yasağı gelirken bugün polis gözetiminde masum insanlar sokak ortasında linçleniyor. 
 
6 yaşında bir çocuk evlendirildiğinde…
 
Kayseri’de cinsel saldırıya uğrayan çocuğun 6 yaşında olduğu belirtildi. Bugün Türkiye gerçekliğinde her gün televizyonlara, dijital medya kanallarına çıkan cemaat liderlerinin, HÜDA PAR üyelerinin, iktidarın üst yetkililerinin çocuk yaşta evliliği özendiren açıklamaları yanı sıra “6 yaşındaki çocuk evlendirilebilir” , “kime göre neye göre çocuk” gibi söylemlerinin ardından “Ne mutlu Türküm” diyen güruh bu insanların kapılarının önünden dahi geçmezken bugün haykırıyordu. AKP iktidarının dostu olan İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı Kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in, kızı H.K.G.’yi altı yaşındayken “imam nikahıyla evlendirildiğinde ve yine cemaate bağlı yurtta yüzlerce çocuk cinsel saldırıya uğradığında kış uykusuna yatılmıştı. 
 
Asıl gerçeğe kör olmak
 
Tecavüz ve şiddet kültürünün karşısında olmak elbette ahlaki- politik toplumun asli görevidir. Lakin... Az önce saydıklarımızla meselenin tecavüz kültürüne karşı olma durumdan yakından uzaktan ilgisi olmadığını görüyoruz. Suriyelilere karşı linç girişimlerinin Tayyip Erdoğan’ın “Esad ve ailesiyle görüşebiliriz” açıklamasının hemen ardından gelmesi dostları olan cihatçı grupları sınırın ötesinde kızdırdı. İktidarın yıllardır savaş için beslediği ÖSO bu açıklamayla birlikte bölgede “bana sırtını dönemezsin” demek için çatışma başlatmış durumda. Cihatçı grupları yıllarca besleyen ve bunlar eliyle bölge halklarını yerinden etmede ilk payı olan Türkiye, bugün de kendi toprakları içinde rayından çıkmak üzere olan bir çatışmayı ateşlemiş durumda. 
 
İlk taşı hangi ‘koyun’ attı
 
Fotoğrafın tamamını savaşın en başından beri görmekten kaçıp sınır ötesi operasyonlara alkış tutanlar, Türkiye’nin mülteci anlaşmalarıyla milyar dolarlar aldığı AB’yi hesaba katmayanlar bugün taşı atan bir “koyunun” peşine cinsel saldırı diyerek takıldı. Bugün emperyalizmin maşaları eliyle yerinden edilen halklara yine tüm suç yüklenerek asıl canavar koruma altına alınmış durumda. Oysa linç ve soykırımda ilk taşı hangi koyunun attığı gerçeğine ulaşmak için tarihe dönmek gerek: Pirsûs, Gar, Sivas, Mereş, Dêrsim, Zilan, Şengal ve nihayetinde Kurdistan.