Deniz için adalet mücadelesi: Failin ayak izi nereye gidiyor?

  • 09:02 17 Haziran 2024
  • Hukuk
 
Melike Aydın
 
İZMİR - Irkçı saldırgan Onur Gencer’in ceza aldığı Deniz Poyraz davasında hukuk mücadelesi devam ederken, dava avukatlarından Türkan Aslan Ağaç, failin ayak izlerinin MHP Genel Merkezi’ni gösterdiğine dikkat çekerek “MHP ve Ülkü Ocakları’nın mercek altına alınması ve suç örgütü olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Örgütü’ne dönük saldırıda Onur Gencer isimli saldırganın Deniz Poyraz’ı katletmesinin üzerinden 3 yıl geçti. Toplamda 7 celse görülen ve hızla sonuca erdirilen davada fail ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve diğer suçlardan toplam 9 yıl hapis cezası aldı. Delillerin usulünce toplanmadığı, sanık olarak dinlenmesi gerekenlerin tanık olarak dinlendiği, azmettiricilerin veya katliama yardım edenlerin araştırılmadığı davada katliam "münferit" bir cinayet gibi ele alındı, nefret suçu da görmezden gelindi. Ancak hukuk mücadelesi, failin farklı örgütlerle ilişkisinin, katliama zemin hazırlayan kamu görevlilerinin araştırılması ve davanın yeniden görülmesi talepleriyle farklı davalar şeklinde devam ediyor.
 
Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi (AYM) aşamalarına gelen davaların bu aşamaya kadar üstünkörü devam ettirildiğini belirten dava avukatlarından Türkan Aslan Ağaç, değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘İstinaf süreci geçiştirdi’
 
Mahkemenin ardından başlayan istinaf sürecinde İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, davayı usulden bozarak mahkeme kalemine gönderdi ve mahkeme açılmaksızın eksikler tamamlandı. Ancak araya giren adli tatilden hemen önce mahkeme kalemi eksiklikleri tamamlamış ve 1. Ceza Dairesi’ne göndermişti. Bu süreçte İstinaf Mahkemesi’nde Ceza Dairesi Başkanlığı’nda yaz kararnamesi ile Ceza Dairesi Başkanı’nın değiştiğini belirten Türkan, “Eylül’ün biri itibariyle göreve başlamasıyla dosyanın karara çıkması arasında bir ay gibi kısa bir süre var. Bir ay içinde tüm Bölge Adliye Mahkemeleri’nin yoğunluğu dikkate alındığında bu dosya tez elden ele alındı ve üstünkörü bir inceleme ile hatta kapağı dahi açılmaksızın dosyada esastan istinaf taleplerimiz reddedilerek karar tebliğ edildi” dedi. 
 
‘’Tebligatnamede değerlendirme yok’
 
Dosyanın şu an Yargıtay 1’inci Dairesi’nde olduğunu dile getiren Türkan, geçtiğimiz günlerde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tebligatname çıkarıldığını paylaştı. Orada da savcının özel bir görüşünün bulunmadığını, failin temyiz nedenlerinin hukuksuz olduğunu ifade eden Türkan, temyizin reddedildiğini ve kararın onanmasını istedi. Türkan, “Biz ceza dairesinden yargılama soruşturma aşamasında ilk derece aşaması ve istinaf aşamasında yapılmayan gerçek bir incelemenin yapılarak bu saldırıdaki gerçek faillerin ortaya çıkarılacak karara imza atmalarını bekliyoruz. Çünkü buradaki süreç bizler açısından adil hakikati ortaya çıkaracak bir yargılama olmadı. Dürüst yargılama ilkesi adil yargılama ilkesine aykırı yapılmış bir yargılama ve soruşturma süreci. Ceza dairesinin ilk ve ikinci aşamada yapılan hataları düzeltmesini bekliyoruz” dedi. 
 
‘İki ayrı dosya Yargıtay’da’
 
Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi, Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararını onarsa yani avukatların talepleri reddedilirse davanın  Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşınacağını belirten Türkan şunları belirtti: “Ancak Deniz’in aile avukatlarının iki ayrı başvurusu daha var. Biri, İzmir 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nin Onur Gencer’in yasa dışı bir örgütle ilişkisinin olmadığına ve kovuşturmaya yer olmadığına dair verdiği karara ilişkin; adil yargılamanın yapılmamış olmasına dair başvuru. Diğeri ise soruşturma sırasında soruşturmayı yürüten ve olay günü tedbir alan kolluğun hukuka aykırı işlemleri, etkili bir müdahale etmemesi nedeniyle açılan dosya. Dönemin İzmir Valisi, İzmir Emniyet Müdürü ve emniyet görevlileri hakkında da suç duyurusunda bulunulmuş ancak soruşturma açılmasına idare makamları izin vermediği için bu karar da aynı dosyada Yargıtay’a taşınmıştı. Bu iki dosyada da Yargıtay talepleri reddederse dosyalar esas açısından AYM’ye taşınacak.” 
 
‘Yargılama göstermelik’
 
Türkiye’de yargıdaki hukuksuzluğun anlaşılması için yüz yıllık sürecin değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Türkan, Türkiye’nin kurulduğundan bu yana özellikle Kürtler ve muhalifler açısından adil ve bağımsız bir hukuk sistemine hiçbir zaman sahip olmadığını kaydetti. Deniz Poyraz katliamı veya Kobanê Davası gibi pek çok davanın bulunduğunu söyleyen Türkan, “Devlet içine çöreklenmiş yapılar olduğu ya da devlet adına suç işleme hakkını kendinde görenler eğer işlemişlerse bu yargılama faaliyetlerinin hiçbirisinde ya katilin kendisini, ya azmettireni ya yardım edeni ne bulunabilmekte ne de yargılanabilmekte. Deniz Poyraz katliamında olduğu gibi suç üstü yakalanmışsa onun yargılaması da göstermelik olarak yapılmakta. Yani evrensel hukuk kurallarının ya da mevcut yasalardaki hukuk kurallarının tamamı ihlal edilerek yürütülen bir süreç oluyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘Herkesin temel hakları risk altında’
 
Yargının her zaman siyasi erkin bir "sopası" olarak kullanıldığını ancak son 22 yıldır bunun en üst seviyeye ulaştığını sözlerine ekleyen Türkan, Tahir Elçi katliamında adı geçen 3 polis memuru hakkında beraat kararı verildiğini hatırlattı. Deniz Poyraz dava dosyasının da benzer şekilde sadece katılanların çabasıyla elde edilen delillerle oluşturulduğuna işaret eden Türkan, “Öldürenler devlet adına, devlet içindeki güçler adına hareket etmişlerse kendi çocuklarına sahip çıkan bir zihniyetten bahsetmek mümkün oluyor. Çürümüş bir yargı sisteminin dürüst bir yargılama gerçekleştirebilme kabiliyetinde olmadığı kanaatindeyim. O yüzden de siyasi erk elini yargının üzerinden çekmezse Türkiye’de yaşayan tüm muhaliflerin başta Kürtler olmak üzere hepimizin temel hakları risk altında. Her an herkesin temel hakkı ihlal edilebilir ve ihlal edenlerin cezasızlık politikasıyla ödüllendirildiği bir sistemde yaşıyoruz. Bundan önce de faili meçhul cinayet davalarını düşünün, Musa Anter’den Mehmet Sincar’a tüm dosyalar ya zaman aşımına uğruyor ya cezasızlık politikasıyla korunuyor. Hukuk en kötü zamanını yaşıyor” ifadelerini kullandı.  
 
‘Sömürge hukuku işletiliyor’
 
HDP İzmir İl binasına yapılan saldırı esnasında Kobanê Davası’nın devam ettiğini, mahkemede hakimlerden birinin 6-7 Ekim olaylarında HDP’nin zarar görmediğini ima ederek “Neden HDP binalarına saldırı olmadığını” sorduğunu hatırlatan Türkan şu sözleri kullandı: “O saatlerde İzmir il binasına bir saldırı oldu ve Deniz Poyraz yaşamını yitirdi. O hakim üye, o zihniyet 2015 ile 2022 yılları arasında sadece basını takip ederlerse çok sayıda sivil insanın da öldürüldüğünü, insanların Kürtçe konuştukları, Kürtçe müzik dinlediği için, üzerindeki renkler nedeniyle öldürüldüğünü bileceklerdir. Aynı kodlarla yargı sisteminde o kürsüleri işgal edenlerin zihniyetiyle Diyarbakır Emniyeti’nde gençlere neden ‘Deniz Poyraz onurumuzdur’ sloganı attıklarına dair soru soran zihniyeti birbirinden ayırmak mümkün değil. O nedenle kodları itibariyle Kürtlere ve muhaliflere düşman hukukunun uygulandığı bir ülke gerçekliğimiz var. Özellikle son zamanlarda kayyım atamalarıyla birlikte bir sömürge hukukundan bahsetmek mümkün. Kürtlerin kendi dilleri, kimlikleriyle, haklarıyla bu şekilde demokratik taleplerini dile getirmelerini, demokratik koşullarda yaşamalarını engelleyen bir sisteme dönüşmüş vaziyette.”
 
‘Sadece eski İçişleri Bakanı değil, yönetimin tamamı sorumlu’
 
Yargılama aşamasında dava avukatları dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun siyasal olarak bu katliamdan sorumlu olduğu, HDP’ye dönük saldırılara karşı almadığı önlemlerle ve hedef gösteren söylemleriyle katliama zemin hazırladığı gerekçesiyle dosyada asli faillerden biri olarak yargılanmasını talep etmişti. Ancak taleplerin dikkate alınmayıp suç duyurusunda bulunma yolu gösterildiğini dile getiren Türkan, “Zaten sadece İzmir il binasına yönelik saldırıları değil, HDP’ye dönük tüm saldırıları dikkate alırsanız bunların siyasi ayağını es geçmemek gerekir. Bu ülkedeki siyasetçilerin kullandığı nefret dili, ırkçı dil sebebiyle bir saldırı zemini hazırlandığını biz biliyoruz. Bu sebeple de İzmir il binasına yapılan saldırı da hazırlanan bu ortam sayesinde gerçekleşmiştir. Bu noktada sadece İçişleri Bakanının değil, en üst düzeyde bu ülkeyi yönetenlerin tamamının bu katliamdan sorumlu olduğu kanaatindeyim” dedi. 
 
‘Katliamın ayak izleri MHP Genel Merkezi’ne gidiyor’
 
Dosyada azmettirenlerin göz ardı edildiğini, saldırıya zemin hazırlayan bütün siyasetçilerin özel olarak da MHP Genel Merkezi’nin mercek altına alınması gerektiğini belirten Türkan, “MHP’nin bir parti özelliği taşımadığını, MHP ve Ülkü Ocakları’nın mercek altına alınması ve suç örgütü olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Son zamanlarda yapılan bütün saldırıların bu merkezden talimatlarının verildiğini düşünüyorum. Deniz Poyraz katliamında sanığın ayak izleri de bizi MHP Genel Merkezine kadar götürüyor. O yüzden bu ayağın üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum” diye kaydetti. 
 
‘Mücadele edilmeli’
 
Sinan Ateş ve Tahir Elçi’yi katletme emrini verenlerle Kobanê Davası ve HDP Kapatma Davası’nın açılma talimatını veren zihniyetin Deniz’in katledilmesinde asli fail pozisyonunda olduğunu ifade eden Türkan, “Bu zihniyetle toplum olarak mücadele edilmesi kanaatindeyim. Demokrasi açısından özellikle çürümüş olan yargının büyük bir tehlike oluşturduğunu düşünüyorum. Özellikle hukuk kurumlarının bağımsız ve tarafsız bir pozisyon alabilmesi için mekanizmalar oluşturmak ve mücadeleyi ortaklaştırmamız gerektiğini düşünüyorum. Yargının bağımsız ve tarafsız olması sorunu sadece hukukçuların sorunu değil, tüm toplum olarak hepimizin sorunu. Yargıyı bağımsız bir pozisyona çekemezsek yargı gerçek işlevini görüp vatandaşı devlete karşı koruyan bir kurum haline gelmezse, vatandaşına karşı suç işleyenleri ne ad altında olursa olsun cezasızlık politikalarıyla korumaktan vazgeçmezse demokratik bir Türkiye yaratmamız mümkün olmaz. Türkiye’de demokrasi gelmiyorsa bunun en büyük günahı yargıdadır. Yargı anayasada verilen hakları kullanmış olsaydı, bağımsızlığını koruyabilmiş olsaydı kimse bu kadar rahat suç işleme içinde olamazdı” şeklinde konuştu. 
 
‘Nefret failleri utancından evinden çıkamamalıydı’
 
Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın adliye binasından tespih sallayarak meydan okuyan tavırlarla görüntü verdiğine değinen Türkan, “Hukukun hakim olduğu bir ülkede olsaydık bir insanın canına kıymış, güpegündüz ırkçı nefret eylemi yapmış bir kişinin utancından evinden dışarı çıkamıyor olması lazımdı. Tüm toplumun dışlıyor olması lazımdı. Ancak görüyoruz ki kendisini cezaevinde besleyen, semirmesine sebep olanlar iktidarda güç olarak kaldıkları için gururlanarak adliyelerde gezme cesareti gösterebiliyor. Bütün toplum olarak, bütün halkların bu hukuksuzluklarla ortak mücadele etmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.
 
‘Hukuktaki sorunlar öncelikli konu haline getirilmeli’
 
Siyasi partilerin hukuk sistemindeki sorunları öncelikli konu haline getirmesi gerektiğinin altını çizen Türkan, son olarak şöyle konuştu: “Adalet bu ülkenin en temel sorunlarından biri. Anayasa tartışmalarının yapıldığı süreçteyiz. Ana muhalefet partisi olmak üzere yargının bağımsızlığı konusunda gerçek anlamda mekanizmaların oluşması konusunda büyük çaba içinde olmaları gerektiğini düşünüyorum ama bir anayasa yapma, yeni bir bakış açısıyla bir toplumsal sözleşme yapma sürecinde de olmadığımızı düşünüyorum. O anlayışta siyasi partilerin bulunmadığını, özellikle siyasal iktidarın vatandaşını önceleyen, toplumun ihtiyacını karşılayan bir anayasa yapma fikriyatından uzak olduğunu düşünüyorum. Fakat yargı dün ne kadar sorun ise bugün daha fazla sorun halinde. O nedenle bu hukuksuzluklara karşı sesimizi daha fazla yükseltmemiz lazım.”