Meral Danış Beştaş: AKP-MHP çözülmeyi durduramayacak

  • 09:01 17 Haziran 2024
  • Siyaset
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Colemêrg Belediyesi'ne kayyım atanması ve son gelişmeleri değerlendiren DEM Parti Milletvekili Meral Danış Beştaş, AKP-MHP’nin daha fazla kan kaybetmemek için Kürt düşmanlığına sarıldığını söyleyerek, “Kendi tabanlarını konsolide etmek için kutuplaştırmaya ihtiyaçları var ancak bu çözülmeyi durduramayacaklar” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Colemêrg Belediye Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akış’ın görevden alınarak yerine kayyım atanmasına yönelik eylem ve tepkiler sürerken AKP-MHP iktidarı Kürt halkının seçme ve seçilme hakkına saygı duymayacağını açık bir şekilde tekrar ifade etti. Muhalefet kanadından ise kayyıma tepkiler sürerken erken seçim olasılığı da dile getiriliyor. 
 
Kayyım gündemine ilişkin DEM Parti Erzirom (Erzurum) Milletvekili Meral Danış Beştaş JINNEWS'in sorularını yanıtladı. 
 
“Hakkâri halkının iradesinin sandığa yansımaması için orada her bir seçmen kayyım olarak görevlendirilmişti, seçmen değiller ve bunlar genellikle kolluk güçleri oluyor. Geliyorlar oy kullanıyorlar ve gidiyorlar. Bir kere Hakkâri halkı bu kayyım seçmene de cevap vermiş oldu.”
 
*Bu üç dönemdir seçilmiş belediye başkanlarına kayyımlar atanıyor, halkın seçtiğini tanımama hali en son Colemêrg’de karşımıza çıktı. Bu kayyım politikasının sürdürülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Açıkçası kayyıma dair söylenebilecek milyonlarca söz var. Bu doğrudan Kürt düşmanlığıdır ve düşmanlığın zirve noktalarından biri. Çok söyledik; neticede ortada bir seçim var ve seçimde sandıkta çıkan belediye eşbaşkanlarımız, meclis üyelerimiz var. Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Kürt illerinde de seçim yapılıyor ve üstelik ön seçimde belirlenen adaylarımız YSK’dan geçmiş, adaylığı kesinleşmiş, sonradan aday olmuş ve kazanmış. Bu kazanma sürecinde de böyle demokratik, adil, eşit bir yarıştan söz etmiyorum. Hakkâri’de de, diğer illerde de eşitsiz, devletin tüm olanaklarıyla, devlet aygıtıyla yarışıyoruz. Karşımızda partiler yok, partilerle yarışmıyoruz bu çok hayati bir şey. Mesela AKP iktidarı MHP ile birlikte hem yerel seçimlerde hem genel seçimlerde yapabilecekleri her türlü hukuksuzluğu, usulsüzlüğü, keyfiyeti yaşama geçirdiler. Ne demek istiyorum, binlerce, on binlerce kayyım seçmen taşıdılar. Hakkâri’ye de yanılmıyorsam 8 bini aşkın seçmen taşınmıştı. Hakkâri halkının iradesinin sandığa yansımaması için orada her bir seçmen kayyım olarak görevlendirilmişti, seçmen değiller ve bunlar genellikle kolluk güçleri oluyor. Geliyorlar oy kullanıyorlar ve gidiyorlar. Bir kere Hakkâri halkı bu kayyım seçmene de cevap vermiş oldu. Diğeri vali, il başkanı gibi çalıştı şu anda da kayyım olarak atanan sözde vali; bir il başkanı, ilçe başkanı, partinin yetkilisi gibi seçim kampanyası yürüttü. Üçüncüsü, her türlü maddi olanağı seçimi biz kazanmayalım diye seferber ediliyor, halk iradesi yansımasın diye. Bunun haricinde sayabileceğim çok şey var ve zaten seçim günü birçoğu deşifre oldu. Açıkçası bütün bunlarla baş ederek adaylarımız seçildiler ve sonrasında kayyım atandı. İktidar,“Seçilmemeniz için her türlü hukuksuzluğu, keyfiyeti uyguladım fakat buna rağmen seçtiniz ben kabul etmiyorum.” Seçimden sonra çocuklar gibi “Ben oynamıyorum, sonucu kabul etmiyorum” anlamında hareket ettiler.
 
Yuvamıza göz diktiler, bu faşizmin ta kendisidir
 
 
Büyük bir düşmanlık örneğidir. Düşman hukuku bile diyemiyorum. Çünkü düşmanlıkta da bir mertlik olur, derler ya dostumun da düşmanım da mert olsun. Hakikaten bunların hep arkadan plan çeviren, oyun kuran, kumpas kuran darbecilikleri tarihe geçti. 2015’ten bu yana kesintisiz bir darbe süreci yaşıyoruz. Halka, “Sizin oyunuz geçerli değil, siz yurttaş değilsiniz, sizin seçtiğiniz belediye eşbaşkanlarınızı da tanımıyorum” diyor. Bu nedenle bunun kabul edilebilir, sineye çekilebilir, meşrulaştırılabilir hiçbir yanı yok. Asla meşrulaştıramazlar. Meşrulaştırma aracı olarak da 15 yıl önce başlatılan bir soruşturmayı gerekçe gösterdiler ve Sıddık Akış başkanımız sadece belediye eşbaşkanı seçildiği için ceza aldı. Eğer seçilmeseydi, 15 yıldır devam eden soruşturma ve kovuşturma yüzde 99.9 beraat ile sonuçlanacaktı. Yani suçu, tırnak içinde belediye başkanı olmak ve bu artık üçüncü dönem. Hakikaten haklı olarak çok korkunç bir tepki var, Hakkârililerde de, tüm partililerimizde de halkta da. Biz kendimizi yönetmek istiyoruz.  Bizim yaşadığımız ortam, kültürünü bildiğimiz yani her taşında her ağacında, her evinde bir anısı var bu insanların. Geçenlerde Meclis’te de anlattım; bizim kentimiz aynı zamanda bizim aidiyetimiz, evimiz, yuvamız. Yani, yuvamıza göz diktiler. En basiti yerel seçimlerden sonra çok güzel bir motivasyon, mutluluk oluşmuştu. Örneğin, Amed’de bunu çok somut yaşadım, bayramda sokağa çıktığımda kenti almış olmanın, bütün zorluklarla, baskılarla, faşizan yöntemlerle başa çıkmanın vermiş olduğu bir huzur ve mutluluk vardı. Halkın huzuruna, mutluluğuna, diline, kültürüne, kimliğine ve yurttaşlığına göz diken, bunu ortadan kaldıran bir uygulama söz konusu. Biz genellikle kayyım darbedir, kumpastır, halkın iradesini yok saymaktır diyoruz her gün ama işin bir de duygusal ve psikolojik yönü var, tarihi yönü, sosyolojik yönü var. Bütün bunları görmek gerek. Kayyım gelince bizimle en ufak bir irtibatı olanları işten çıkarıyorlar, Trabzon’dan, Samsun’dan, Türkiye’nin başka illerinden Diyarbakır, Hakkari, Şırnak’a memur taşıyorlar. Bu faşizmin ta kendisidir.
 
“Bütün bunlar aslında bize şunu gösteriyor, çözülmemek için daha fazla kan kaybetmemek için yine Kürt düşmanlığına sarıldılar. Yine kendi tabanlarını konsolide etmek için kutuplaştırmaya ihtiyaçları var. Neye ihtiyaçları var, yalana ihtiyaçları var”
 
*Seçim sonrasında Tayyip Erdoğan “normalleşme, yumuşama” dedi, AKP Grup Başkanvekilleri “kayyım atamak gibi derdimiz yok” dedi. Fakat ardından kayyım atandı ve Tayyip Erdoğan “hukuk gereğini yapar” diyerek devam edecekleri sinyalini verdi. Bu birbirinden ayrı söylemleri ve çelişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
31 Mart seçimleri AKP ve ortağı için büyük bir hezimet. Kaybettiler. Yerelde büyük bir farkla iktidardan düştüler. En çok kazanan partilerden biri de DEM Parti’dir. 78 belediye aldık ve başta söylediğim bütün uygulamalara rağmen. Diyelim ki kayyım seçmen olmasaydı, devlet olanakları kullanılmasaydı, bir siyasi parti olarak herkes gibi seçim kampanyalarımızı yapabilseydik; bu gözaltı, baskı, kayyım, tutuklama, tehdit olmasaydı 78 değil eminim 150’yi aşkın belediye bizim olacaktı. Bu hezimetten sonra AKP’de bence çok büyük bir çalkalanma var ve bu çalkalanma artık gizli saklı değil basına da kulislere de zaman zaman yansıyor. Çalışmalar sırasında Meclis’te de görüyoruz, AKP şu anda ciddi bir çözülme yaşıyor. İktidar ortağı MHP ile de sorunları olduğu konusunda ciddi ipuçları var, mesela Erdoğan’ın Sinan Ateş’in eşini kabul etmesi gibi buna benzer birçok konuda aralarında bir çatışma var. İktidar grubunun yanı sıra il örgütlerinden tutalım ilçe örgütlerine ve belediye başkanlarına kadar bu devam ettirilen politikalara itiraz var ama bu itiraz sesli değil, sorun orada. Çünkü tek adam rejimi var gerçek anlamda. 
 
Tek adam rejimi, totaliter rejimin bütün Türkiye'ye yansıdığını söylüyoruz ama aynı zamanda iktidar grubu içinde de parti aygıtı içinde de bir demokratik işleyişten söz edemeyiz. Mesela bizim partide bu konuda çok iddialıyız; ön seçimle belirliyoruz, tabandan tavana doğru kararlarımızı almaya çalışıyoruz, kararlarımıza halkı katmaya çalışıyoruz. Fakat onlarda böyle bir durum yok. Erdoğan ne derse o. Ve bu çatışma sizin ifade ettiğiniz çelişkilere sebep oluyor. Grup başkanvekili “böyle bir niyetimiz yok” diyor bir hafta sonra bir bakıyorsunuz Hakkari’ye kayyım atanmış, bir bakıyorsunuz normalleşmeden, yumuşamadan söz ediliyor ama normalleşme ve yumuşamanın esamesi okunmuyor. Bütün bunlar aslında bize şunu gösteriyor, çözülmemek için daha fazla kan kaybetmemek için yine Kürt düşmanlığına sarıldılar. Yine kendi tabanlarını konsolide etmek için kutuplaştırmaya ihtiyaçları var. Neye ihtiyaçları var, yalana ihtiyaçları var. Mehmet Sıddık Akış başkanımızla ilgili gözaltına alınır alınmaz çarşaf çarşaf kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı, suçlayıcı, hakaret içeren bir dil kullandılar. Bunu izleyince hemen AKP’liler “eyvah bize yönelik tehdit var bir araya gelelim” gibi bir tona bürünüyorlar. Algı böyle yapılıyor.
 
Normalleşme iradesi olan bir iktidar kayyım atar mı, atamaz!
 
Ama şunu ifade edeyim, bu çözülmeyi durduramayacaklar. Ortada bir normalleşme yok. Normalleşmenin ilk adımı şu anda askıya alınan hak ve özgürlüklerin yaşama geçirilmesidir, normalleşme dediğimiz ekonomik alanda gerçekten nefes aldıracak adımların atılmasıdır, cezaevlerinde haksız hukuksuz yere siyasi sebeplerle içeride tutulan herkesin serbest bırakılmasıdır, yasaların eşit uygulanmasıdır, hasta mahpusların bırakılmasıdır, Kobanê Kumpas Davası’ndaki kararların bozulmasıdır, kadın cinayetlerine karşı bir irade ortaya konulmasıdır. Peki, tersten söyleyelim ne yapılıyor; tam tersi Kobanê’de 42 yıldan 18 yıla kadar ceza verildi, Aile ve Kadın Bakanı gelecekmiş efendim bu yeni yargı paketine ilişkin sunum yapacakmış ne yapacak yine aileyi odağa koyan, kadını dışlayan, soyadını bile kullandırmayan bir yaklaşımla boşanmaları önleyelim çocuk sayısını arttıralım, Erdoğan talimat verdi çünkü normalleşme yok orada da. Diğer yandan hasta mahpuslar meselesi, bugün Makbule Özer cezaevinde, sadece bir örnek, Makbule Özer 82 yaşında ve hiçbir ihtiyacını karşılayamayacak durumda. 
 
Normalleşme buysa batsın bu normalleşme. Böyle bir normalleşmeyi kabul etmiyoruz. Bu, aklımızla tekrar tekrar alay etme teşebbüsüdür ama tabi ki alay ettirmeyiz. Özge Özbek, gencecik bir kadın ölümle pençeleşiyor cezaevinde, normalleşme değil, normalleşme iradesi yok. Normalleşme iradesi olan bir iktidar kayyım atar mı, atamaz halkın iradesine saygı duyar. Bunun gibi yüzlerce örneği çoğaltabiliriz. Benim çağrım iktidar partisi içindeki başta Kürt milletvekillerine ve tabi ki demokrasiden yana olan vicdanı olan, adalet duygusu tamamen yok olamayan herkese çağrı yapıyorum; lütfen itiraz edin, sesinizi yükseltin ve empati yapın. Bu uygulamalar size yapılırsa nasıl hissedersiniz, nasıl bir tepki gösterirseniz biz de şu anda aynısını yaşıyoruz. Kürt vekillere de şunu söylemek istiyorum, sizin halkınıza, akrabalarınıza, kardeşlerinize böyle bir zulüm uygulanırken, düşmanlık yapılırken bunun payandası olmayın. Buna orada kalarak güç vermeyin, ya ayrılın ya da sesinizi yükseltin çünkü bu ilelebet böyle devam etmeyecek.
 
“Akşener halka yalan söylemiş. Diğer yandan Erdoğan Akşener’in yanında tırnak içinde daha tutarlıydı; sık sık çağrılar yapıyordu gelin diye. Sonuçta burada Erdoğan kazanmıştır. Kaybeden İYİ Parti’dir, Akşener’dir ve ona oy verenlerdir.”
 
*Siz de bahsettiniz “çözülme”… Şimdi geçtiğimiz günlerde İYİ Parti’nin eski Genel Başkanı Meral Akşener ile görüşme yaptı Tayyip Erdoğan ile birlikte görüntü verdiler. Bu çözülmemek için atılan adımlardan mı, görüşmeyi nasıl okuyorsunuz?
 
Akşener olayı başlı başına bir vaka gerçekten. Üzerine siyaset bilimcilerin çokça tartışması gereken bir mesele. Daha düne kadar her konuşmasında Erdoğan’ı, AKP’yi yerin dibine koyan bir parti lideriydi, bugün genel başkanlıktan ayrıldıktan sonra soluğu Saray’da aldı. Böyle bir tutarsızlığı tarih az görür ama Türkiye’de görüyoruz maalesef. Akşener bir yandan bütün partisine tabi ki sırtını döndü yani yaptığı siyasete kendisi de inanmadığını ilan etmiş oldu. Bu kadar yıldır genel başkan olarak konuşmaları, oy çağrıları, destek istemleri vardı, aldatmış demek ki. Halka yalan söylemiş. Bir genel başkan için bu çok önemli bir şeydir. Diğer yandan Erdoğan açısından, kendileri de bu konuda çokça eleştirdi ama Erdoğan Akşener’in yanında tırnak içinde daha tutarlıydı; sık sık çağrılar yapıyordu gelin diye. Sonuçta burada Erdoğan kazanmıştır. Kaybeden İYİ Parti’dir, Akşener’dir ve ona oy verenlerdir. Ben böyle okuyorum bu süreci. Erdoğan tabi ki bir kişi bile olsa, bir milletvekili bile olsa yanına almak için her şeyi yapar. Çözülmenin diğer çıktısı budur zaten; zayıflamayı, o çatışmayı çözme yöntemi nedir? İşte Sinan Oğan ile yaptığı anlaşmayı biliyoruz. Sinan Oğan’ın etrafında kaç kişi vardı? Yeniden Refah partisi ile genel seçimlerde ittifak yaptı. Onun için en küçük bir olasılık bile değerlendirilir ve yanına alır. AKP’nin yeni yaptığı bir şey değil, her zaman böyle davrandı. Bu nedenle Akşener görüşmesinde kendileri açısından söylüyorum iktidarın aleyhine bir durum yok, aleyhe olan diğer taraf ve ona kaybettirmiş oluyor. “Siz bizimle baş edemediniz, yenildiniz ve yenilgiyi kabul etmiş oluyorsunuz” anlamına geliyor. Bu gelişme hakikaten ibret verici bir gelişme.
 
“Seçimin sonuçlarını ortadan kaldıran bir irade var, kayyım atamak seçimi reddetmektir. AKP iktidarı elindeki yetkileri hemen seçime giderek kaybetmek istemez, şu anda böyle bir pozisyonu yok ama biz hiçbir zaman seçim olmasın deme noktasında değiliz, kendimize güveniyoruz.”
 
*Son olarak DEM Parti bir erken seçimi gündeme getirdi ve ardından CHP de “halk seçim ister” minvalinde söylemlerde bulundu. Bu erken seçim gündemi hakkında ne düşünüyorsunuz? Olmalı mı ve bu kayyıma çözüm müdür?
 
Eşbaşkanlarımız bu konuda çağrılarını yaptılar, ona ek bir şey söylemeye ihtiyaç yok ama şunu eklemek istiyorum; seçim niye yapalım? Seçimin sonuçlarını ortadan kaldıran bir irade var, kayyım atamak seçimi reddetmektir. Yani erken seçim ve bu iktidarın gitmesi tabi ki en çok arzuladığımız mesele. Biz muhalefet partisiyiz elbette amacımız yönetime gelmek, yönetmek. Bizim ideolojik, siyasal perspektifimiz doğrultusunda bu ülkeyi yönetmek ya da yönetime katılmak, tabi ki her partinin temel hattı budur. Biz bu iddia ile yürüyoruz. Şu doğru, AKP iktidarı MHP ile birlikte yerelde iktidardan düşmüştür ama genelde parlamento çoğunluğu ve cumhurbaşkanlığı kendilerinde. Yani bu halkın istediği bir noktaya yöneliyor, halkta tepki büyüyor. Öyle bir an gelir ki bir bakarız 3 ay sonrasına 6 ay sonrasına bir genel seçim havasına gireriz ama kişisel olarak şu an öyle bir tablo görmüyorum. Parti adına konuşmuyorum, neden diyeceksiniz çünkü AKP iktidarı elindeki yetkileri hemen seçime giderek kaybetmek istemez, şu anda böyle bir pozisyonu yok ama tabi ki Demirel’in birçok sözü doğru ne yazık ki, siyasette 24 saat uzun bir süredir. 24 saat sonra bile ne olacağını göremiyoruz, önümüzdeki aylarda bunu tabi ki hep birlikte yaşayacağız. Ama biz hiçbir zaman seçim olmasın deme noktasında değiliz, kendimize güveniyoruz ve seçime gidersek daha büyük bir temsiliyetle de geleceğimize de inanıyoruz.