Ev emekçileri: ILO 189 imzalansın

  • 09:08 16 Haziran 2024
  • Emek/Ekonomi
 
Melike Aydın 
 
İZMİR - Kadın emeğinin görünmez kılınmasına karşı ev işçiliğinin iş kanununda tanımlanması gerektiğini belirten İmece Ev İşçileri Sendikası Genel Başkanı Minire İnal, ILO 189 ve ILO 190 sözleşmelerinin kabul edilmesi, İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden yürürlüğe konması gerektiğini söyledi.
 
Ev işçileri 4857 sayılı İş Kanunu kapsamı dışında bırakıldığı için ev işçiliği iş, ev işçisi de işçi olarak görülmüyor. Dolayısıyla diğer işçilerin sahip olduğu çalışma yaşamına dair temel haklardan faydalanamıyorlar. Toplumsal cinsiyet kodlarının bir uzantısı olarak ev işçilerinin ezici çoğunluğunun kadınlardan oluşması nedeniyle de ev işçiliği, kadın emeğinin sömürüldüğü bir alan olarak devam ediyor. Ev işçilerinin sosyal güvencesiz çalışma, emeklilik hakkının olmaması, genel sağlık sigortasından yararlanamama, iş güvenliğinin yetersiz olması, meslek hastalıklarının belirlenmemesi gibi sorunlar yaşadığını dile getiren İmece Ev İşçileri Sendikası Antalya Temsilcisi Minire İnal, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından kabul edilen ve ev işçiliğine dair hakları düzenleyen ILO 189 ve ILO 190 sözleşmelerinin kabul edilip uygulanması için mücadele verdiklerini ifade etti.
 
‘Ev işçiliği İş Yasasında tanımlanmalı’
 
ILO tarafından 16 Haziran 2011’de "Ev İşçilerine İnsana Yakışır İş Sözleşmesi" ILO C189 kabul edildi ve 16 Haziran "Dünya Ev İşçileri Günü" olarak ilan edildi. Ancak Türkiye, hem bu sözleşmeyi hem de iş yerinde şiddet ve tacize ilişkin ilk uluslararası antlaşma olan ILO 190’ı imzalamamakta ısrar ediyor. Bu sözleşmelerin kabul edilmemesinin, sayısı 1 milyonu aşkın ve neredeyse tamamı kadın olan ev işçilerini görünmez kıldığını ifade eden Minire, “ILO 189’un uygulanması, ev işçilerine insana yakışır iş demek. 4857 Sayılı İş Yasası’nda olursak bizim de iş tanımımız olur, diğer işçiler gibi çalışma saatimiz olur. Bugün cam silmeye mi gittik, koltuk silmeye mi gittik ona gideriz; başka işleri önümüze koyamazlar. Bir tanımımız olur. İş yasasında olmadığımız, işçi sayılmadığımız için çok sorun yaşanıyor. Biz ev işçisiyiz demek için mücadele ediyoruz” sözlerini kullandı. 
 
‘İş tanımının olmaması istimara zemin hazırlıyor’
 
Minire,  ev emekçilerinin, toplumun gözünde itibarsız, yaptıkları işin de değersiz görüldüğünü kaydederek, “En ufak bir sorunda ev işçileri suçlanır. Örneğin, ben hırsızlıkla suçlandım. Bütün ev işçilerinin bu tür ithamlarla suçlandığını düşünüyorum. İş yükü çok fazla; yaptığın işi beğenmezler, herkesi memnun edemezsin. Sürekli baskı altındayız. Gözleri üzerimizde oluyor; nasıl yapıyor, sürekli bir şey aldı mı, bir şey çaldı mı? Daha fazla iş yaptırmaya çalışıyorlar. İş tanımımız yok. Lokantada bulaşık yıkasan bulaşıkçı, tekstilde ütü yapsan ütücüsün. Ama bizim tanımımız yok; birçok işi aynı günde yapmak zorundasınız. Mesaimiz yok. Bize birkaç günlük yemek verirler, verirlerse o da. Bir ara haberlerde bile çıkmıştı: 'Ev işçisine yemek de mi verilecek?' diye. İşimiz çok riskli. Bana güvenilir bir kadın lazım derler ama kendileri ne derece güvenilir? Biz de güvenli yerlerde çalışmak istiyoruz. Evin içi nasıl denetlenecek?” şeklinde belirtti.
 
Kadınlar ev dışında çalışmaya başladığı için ev emekçisi arttı
 
Minire, ev emekçilerinin neredeyse tamamının kadın olduğuna işaret ederek, bunun nedeninin kadınlara öğretilen cinsiyet rollerinden kaynaklandığını ifade etti. Minire, “Evde de bu işleri biz öğrendiğimiz için, erkeklere öğretilmediği için kadınlar bu işlerde daha çok çalışıyor. Ev işçiliğinin giderek artmasının en büyük nedeni ekonomik kriz. Kadınlar para kazanmak zorunda ama evdeki işlerin de yapılması gerekiyor. Biz emeği yeniden üretiyoruz. Dışarıda çalışan kadınların iş yerinde daha iyi çalışabilmesi için evdeki işleri biz yapıyoruz. Biz ütü yapmasak, yemek yapmasak yemek hazır olmayacak” diye belirtti. 
 
‘Erkek neden sorumlu değil?’
 
Aslında bütün kadınların ev emekçisi olduğunu, ancak kendi evinde ücretsiz çalıştığını dile getiren Minire, “Dışarıda çalışan iki kez sömürülüyor, hem dışarıda hem evde. Ücretli çalışan ev işçisi ve ücretsiz çalışan ev hanımı diye bir tanım yok aslında. O da yemek yapıyor, temizlik yapıyor, çocuk bakıyor ama ücretsiz ev işçisi. Ev işçisinin işvereni de kadın. Evin erkeği de var ama kadınıyla muhatap oluyoruz. O sorumlu oluyor. Erkek neden sorumlu değil?”  diye sordu.
 
‘Kadınlar ev işçiliğini meslek olarak görmüyordu ancak değişti’
 
Ev işçisi olarak tanımlansalar da sahada bu şekilde adlandırılmadıklarını belirten Minire, “Biz ev işçisi diye tanımlanmıyoruz, 'senin kadın, benim kadın' diye. Referansımız çalıştığımız evlerdeki kadınlar oluyor. Bizi önerirseniz, biz ne kadar işimizi orada düzgün yaparsak o; çalıştığımız evlerdekilerin memnuniyeti. Kadınlar da kendilerini ev işçisi gibi görmüyordu. 'Pazar param çıksın, kredi çektik ödüyoruz' gibi yaklaşıyorlardı. Ama uzun zaman verdiğimiz mücadele sonrasında sesimizi çokça duyurduk. Ev işçileri kendilerini işçi olarak görmeye başladı”  ifadelerine yer verdi.
 
‘Ev işçiliğinin itibarı yoktu’
 
Birçok ev işçisinin akrabalarından hatta ailelerinden gizli çalıştığını söyleyen Minire, “Başkasının pisliğini temizliyor gibi, hizmetçi gibi görüyorlardı ama artık bu bir sektör oldu. Bizim gibi çalışanlar vasıtasıyla bu iş, iş olarak görülmeye başlandı” dedi.
 
 ‘Ev işçisi siparişi verilen uygulamalar: Modern köle ticareti’
 
Dijitalleşen dünyada ev işçiliğinin de cep telefonlarına indirilen uygulamalar üzerinden ev işçisi 'sipariş' edilebildiğini kaydeden Minire, “Bizim sırtımızdan para kazanan kurumlar var. Modern köle ticareti. O da bir şirket, kiralık işçi büroları gibi. Patron belli değil, kimden hak arayacaksın, kriterler belli değil, nereye, kime işe gideceğin belli değil. Diğeri daha güvenli. Paranı alamazsan nereye başvuracaksın? Gittiğin yer kim, belli değil” sözlerini kullandı. 
 
‘Daha çok ev işçisine ulaşmak istiyorlar’
 
Ev işçilerinin mücadelesinin genişlemesi, kadınların farkındalığının artması için daha fazla basında yer alması gerektiğini vurgulayan Minire, “Etkinlikler ve eğitimlerle daha çok ev işçisine ulaşmalıyız. Bir fabrikada çalışmıyorlar, dağınık işçiler. Bazen sitelerin önünde bekliyoruz onlara ulaşmak için. İmza kampanyaları yaptık, broşürler dağıtıyoruz, kendimizi tanıtıyoruz. Ne kadar çok sesimizi duyurursak o kadar ev işçisine ulaşırız. Kapı kapı ev işçilerini bulup onlara haklarını anlatacağız. Zor ama örgütleneceğiz” diye belirtti. 
 
‘Sözleşmeler kabul edilmeli’
 
Çalıştığı evde pencereden düşmesi sonrasında ağır yaralanan ve iki yıl boyunca öz bakımını yapmakta zorlanan Minire'nin açtığı dava, 2015'te çıkan yasa gereği 10 günün altında çalıştığı için sosyal güvenceden yararlanamaması nedeniyle reddedildi. Oysa dava açtığı tarih olan 2013'te işçilerin aleyhine olan bu yasa henüz çıkarılmamıştı. 2011 yılından bu yana aktif olarak sendikada yer aldığını belirten Minire, iş yasasındaki ev hizmetlerini yasadan hariç tutan 4857 sayılı kanun 4. madde, f şıkkının kaldırılması gerektiğini ifade ederek, “Ev işçilerinin çalışma koşulları tanımlanmalı. Önce ev işçileri insana yakışır şekilde ve 8 saat çalışmalı. Hem evinde hem iş yerinde insanların dinlenmesi lazım. ILO 189 ve ILO 190’ın kabul edilmesi lazım. Kadınların güvenliği için İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden imzalanması lazım”  diye konuştu.