Sema Yüce: Kadınlar küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdır

  • 09:07 16 Haziran 2024
  • Güncel
 
AGIRÎ - “Bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a köprü yapmak istiyorum” diyen Sema Yüce’nin ardından 26 yıl geçti. Son mektubunda verdiği “Kadınlar, küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdır. Küllerinden yeniden doğmayı başaran ve bu kıvılcımı yayan her kadın, özgür Kürdistan’ın dokuyucusu olacaktır” mesajı, Kürt kadın mücadelesine dair güncelliğini koruyor.
 
“Bu topraklarda yaşanan insanlık çığlıklarını duymuyorsanız durun ve bir an insanlığınızı sorgulayın” diyen Sema Yüce’nin ardından 26 yıl geçti, ancak bu sözü hala kulaklarda çınlıyor. Haksızlık ve zorluklara karşı başkaldıran Sema’nın mücadelesi ve direnişi, birçok Kürt kadına ve Kürt halkına örnek oldu. Tarih 21 Mart 1998’i gösterdiğinde Sema, “Bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a köprü yapmak istiyorum” diyerek eylem gerçekleştirdi ve bedenini ateşe verdi.
 
Sema’nın ardından 26 yıl geçerken, özgürleşme yoluna giren Kürt kadınlara ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’a son mektubunu yazdı. 
 
Sema’nın son mektubu!
 
“Çağımızın sosyal mücadeleler öğretisinin yaratıcısı, parti genel başkanımız ve ulusal önderimiz Başkan Apo’ya!” sözleriyle kaleme aldığı mektubu şu şekilde: 
 
“1971 Ağrı doğumluyum. Parti içinde Leyla ve Serhıldan kod isimlerini kullandım. Geçmişte Kürt feodalitesi içinde belli bir yeri olan, ancak TC tarihi boyunca ne tam anlamda rejimle buluşan, ne de Kürt kimliğini korumaya dönük ciddi bir öncülük yaratan, giderek sistem içinde eriyen, maddi olduğu kadar manevi olarak da zayıf düşen bir ailenin çocuğuyum. Ailem, belli bir bölge insanları içinde dini vasıfları nedeniyle ve şeyhlik kurumuna dayanarak moral merkez rolünü oynamışsa da, günümüzde toplumsal bir iddiaya sahip olmayan, vasatlaşan bir ailedir. Bu aile içinde yetişen altı çocuktan biriyim. Ailemde belli bir yurtseverliğin olması, medrese eğitiminin aile içindeki uzantıları, aile içinde büyük amcamın bana Leyla Qasım diye hitap edişi, 70’li yılların belleğimde sınırlı kalan ancak derin izler bırakan anıları beni mücadeleyle, 90’lı yılların kitleselliğiyle buluşturdu.”
 
İsyanla bağımlılık duruşuna yol açtım 
 
Küçüklüğümden bugüne kadar ailemin şahsında şahit olduğum Kürt gerçekliğinin tüm çatışmalarını, çelişkilerini yaşadım. Son olarak Kemalizm’in eğitim kurumlarında gördüğüm eğitim ile bu daha da boyutlandı. Özellikle de üniversitede emperyalist kültür ve onun kadına sunduğu seçeneklerin üzerimdeki etkileri sonucu, çocukluk hayallerime karşıt yaşam arayışının içine girdim. Kendimi doğru temellerde örgütlemediğim, Önderlik kavrayış düzeyimi zamana ve mekana uyarlamadığım için kişiliğimdeki gerilikleri aşamadım. Aynı zamanda toplumda, mücadele saflarında köleliğe karşı büyük öfkeme, inadıma rağmen, erkek egemen toplumun dayatmalarına karşı güçlü bir duruşu sergileyemedim. İsyan adına attığım her adımda bağımlılık duruşuna yol açtım. Bir anlamda bu toplumla bütünleşen ve onun üreticisi olan bir konuma geldim.
 
Özgürleşme yoluna giren Kürt kızı
 
1988’de üniversitede mücadeleyle tanıştım. Bu on yıllık mücadele yürüyüşümde yukarıda özetlemeye çalıştığım kişilik duruşumun tüm ayrıntıları söz konusudur. Geriye dönüp baktığımda, bir Kürt kızı olarak özgürleşme yoluna giren her Kürt insanının ve kadınının, hatta her insanın yaşayabileceği birçok beşeri zaafı, kişilik sorunlarını, siyasal ve örgütsel eksiklikleri yaşamış olduğumu görüyorum. Fakat asla yerinde saymadım. Başkan Apo ve onun önderliğinde gelişen özgürlük öğretisi, beni hep ayakta tutan bir güç kaynağı oldu. Gelinen noktada, kişiliğimde Kürt toplumunun ve yine Kürt egemen sınıflarının tüm çelişkilerinin bir kadın kişiliğinde ulaşabileceği son noktaya geldiğini ve bunun aynı zamanda aşma noktası olduğunu görüyorum. Mübalağasız, kişiliğimde yaşanan çatışma düzeyinde bin yılların bir çatışmasını hissediyor, duyumsuyorum. Bu, aynı zamanda kendimi aştığım anı ifade ediyor. Bunun tesadüf olmadığını biliyorum. Bu durum, Başkan Apo şahsında Kürt gerçekliği içinde verilen insanlaşma, sosyalleşme ve özgürleşme mücadelesinin ‘Savaşta Zafer, Yaşamda Özgürlük’ aşamasına gelmesiyle yakından ilişkilidir. Mücadelenin geldiği düzey, bunun alanımızda yürütülen partileşme çalışmalarında bulduğu ifade sonucu şu gerçeği daha iyi kavrıyorum: Nasıl ki gökyüzünde iki güneş yoksa ve olmayacaksa, bir insan için, özgürleşmek isteyen bir kadın için, iki yaşam seçeneği, iki moral merkez olamaz. Bu satırları yazdığım an, kendimde düşünsel, moral ve yaşamsal açıdan Başkan Apo’yu tek merkez haline getirdiğim, kendimdeki tüm iç engelleri aştığım andır.
Bu dönemin bir emridir. Bu dönem, mücadelenin geldiği bu aşama, tükenmiş bir toplumun tüm öfkelerini, inadını, sabrını ve acısını kendinde biriktiren, büyük intikam savaşını, peygamberlerde dahi görülmemiş bir sabırla yürüten Başkan Apo’nun emeklerinin bir ürünüdür.
 
Kürt mücadelesine tasfiye dayatması: Marjinalleştirme 
 
Gelinen aşamada düşman, büyük insanlık yürüyüşümüzü durdurmak istemektedir. Türk Genelkurmay Başkanlığı, bir süredir mücadelemize ‘marjinalleştirme’ adı altında tasfiyeyi dayatmaktadır. Bu plan, emperyalist merkezlerde hazırlanmış, bölge gericiliğini yanına almış ve Türk sömürgeciliği eliyle uygulanan, uygulanırken de iç ihanete dayanan bir plandır. Kürt işbirlikçiliğini ve onun mücadelemiz içindeki uzantılarını, kendisi için sosyal zemin kabul eden bu planın özü, insanlığın beşiği Mezopotamya’dan başlayan çağdaş insanlaşma yürüyüşünü Kürdistan’da, hatta Kürdistan içinde de dağlarda, tek tek şehirlerde, insan beyni ve yüreklerinde sınırlandırma, daraltma, içten içe çürüterek düşürme planıdır. Bu planın temel zemini köle Kürt gerçeği ve onun sosyalite düzeyidir. Düşman, Kürtleri çağın Lut kavmi haline getirmek, onları açlıkla ve cinsellikle teslim alarak tüketmek istemektedir. Bunun için ülkeyi insansızlaştırmakta, gemilerle kendi merkezlerine taşıdığı sürgün Kürtlerden kendi Kürt gettolarını oluşturmakta, bu gettolara topladığı Kürtlerin kişiliğinde özgür yaşam seçeneğini boğmak istemektedir. Köylerini yaktığı insanlarımızı metropol varoşlarında çöplüklerden ekmek toplar hale getirerek, açlıkla terbiye etmekte, buralarda biriken gençleri yaşam sınırlarında tüketmektedir. 
 
Devrim ateşini yaygınlaştırma hamlesi
 
Partimizin Zap’ta, Etruş’ta, Ninova’da yaşama geçirmeye çalıştığı özgür yaşam seçeneğini tecrit ederek, imha ederek Kürtlere tek tercih olarak düşkün bir yaşam sunmaktadır. Emperyalist istihbarat birimlerinde üretilen bin bir planla, özgürlüğün teminatı olan gerilla kitleden koparılmak istenmektedir. Öncülüğü düşürmek için her türlü politika ve imkân devreye sokulmakta, gerillayı karşıtına dönüştürerek özgürlüğü değil, düşkünlüğü getirme hesapları güdülmektedir. Ulusal iktidarlaşmanın yolu, işbirlikçi Kürt güçleri olan başta KDP ve onun uzantılarıyla kapatılarak, kendi denetimlerinde bir Kürt bölgesi yaratılmakta ve bölge halklarının kurtuluş umudu olan çağdaş MED hareketi boğulmak istenmektedir. Güney Kürdistan’da başlayan iktidarlaşma hamlemiz ile Anadolu dağlarında başlatılan kardeşleşme, halklarla ve kültürlerle buluşma, devrim ateşini yaygınlaştırma hamlemiz kirli politikalarla boğulmaya çalışılmaktadır.
 
4’lerin yaktığı yaşam ateşini söndürme 
 
Düşmanın bu politikasının zindan ayağı rehabilitasyondur. Zindanda ‘marjinalleştirme’, Mazlumlar'ın, Hayriler'in, Kemaller'in ve Dörtler'in yaktığı yaşam ateşini söndürmek, tek tek bireylerin beyninde ve yüreğinde duvarlar örerek dağların doruklarında yanan mücadele ateşiyle buluşmasını engellemek, Partimizin çözümleme silahını düşmanın ideolojik ve kültürel kuşatmasını tersine çevirmek, atomlarına dek çözerek düşkünleştirmektir. Zindanlarda birikmiş olan on binleri, kendi kendini içten içe tüketen bir yapı haline getirerek tüm moral değerlerimizden koparmak ve kendi işbirlikçi seçeneklerini sosyal dayanak haline getirmektir. 
 
Marjinalleşmeye karşı direniş
 
‘Marjinalleştirme’ politikasının her alandaki değişmez silahı, geleneksel kadın ve erkek egemen kişilik yapılarıdır. Bu silah, kaba cins eğilimlerinden egemen örgüt ve politika anlayışlarına kadar her açıdan kullanılan bir malzemedir. Sömürgecilik bitip tükenmek üzereyken, tek dayanağı yarattığı insan tipi kalmıştır. Başkan Apo öncülüğünde yürütülen mücadelemiz, şehitler ordumuz, bu politikayı erkenden fark etmiş, çözümlenmesini gerçekleştirmiş ve yurtsever halkımıza mal etmiştir. MED TV ekranlarında yayınlanan parti içi tartışmalar, bu süreci halkımıza kavratmıştır. Bu açıklık politikası güncel olarak düşmanı püskürttüğü kadar, gelecek toplumun inşası açısından da önemli bir dinamik olarak gündeme gelmiştir. Parti önderliğinin anlık çabalarıyla bu süreç tersine çevrilmiştir. Gerillanın Güney’de ve Anadolu dağlarındaki hamleleri kadar, emperyalizmin merkezlerinde yürütülen devrimci diplomasi, Erzurum odaklı zindan direnişleri ve son olarak 8 Mart ve 21 Mart kitlesel kutlamaları bunun ispatıdır.
 
Mevcut durumda düşman, politikalarında sonuca ulaşmak için son bir hamle hazırlığındadır. Türk Genelkurmay Başkanlığı’nın son hareketliliği bunu ifade ediyor. Açık ki yine kirli politikalarının merkezinde Başkan Apo’yu etkisiz kılma, sınırlandırma ve onun politik çizgisini ona rağmen işlevsiz kılma vardır. Bu politikalarındaki ısrarlarının nedeni, yine parti içinde bir türlü özgür yaşam seçeneğine, doğru bir merkezileşme ve kurumlaşmaya gelmeyen erkek ve kadın kişiliklerine duyulan güvendir. 
 
Ancak Kürt kadını, Başkan Apo’nun emrini almıştır. Kendini düşmana ve onun kirli emellerine alet etmeyeceğini göstermiştir. Başkan Apo’nun 8 Mart’ta tüm kadınlara seslendiği konuşmasında ifade ettiği “kadın eksenli bir kurtuluş ideolojisinin geliştirilmesi gerektiği, böylesi bir öğretinin savaş sorunlarından kalıcı bir barışa, özgür insana kadar birçok soruna çözüm olacağı” temelindeki açıklamalarını Kürt kadını kavramıştır. 8 Mart’la başlayıp 21 Mart’ta doruğa çıkan eylemli yürüyüşünde bunu ispatlamıştır. Başkanım!
 
Bu temelde beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın ve diğer tüm şehitlerimizin iyi bir öğrencisi olabilmek için Zekiye gibi yanmak, Rahşan gibi Newrozlaşmak istiyorum. Diğer Newrozlaşan Berivan, Ronahi, Mirza Mehmet ve Eser yoldaşların izinde kararlılıkla yürümek istiyorum. Kadının yaşam gücünün, zafer gücünün olduğunu, kadının da yoldaş olabileceğine olan inancımı soylu bir eylemle taçlandırmak isteğimin nedeni; soyluluğu bilinen tüm tanımlarından arındırarak, kendisi basit düşleri büyük insanın erdemi olduğunu haykırmak isteyişimdir.
 
Özgür yaşam, özgür kadın tutkusu  
 
Öğrencisi olmaya çalıştığım şehitlerimizin eylemleri üzerinde çok düşündüm. Her gün, her an devrim ateşinde yürüyerek yanmayı ve bunun sırrını kavramayı çok istedim. Gördüm ki bu, kendini aşan bir insan eylemidir. Bu kararı verdikten sonra tekrar tekrar büyük bir iç savaş yaşadım. Kendimde bütün beşeri zaafların ayartıcı gücünü son bir kez gördüm ve yendim. Özgür yaşam ve özgür kadın tutkum bana bunu emrediyor. Başkan Apo’ya bağlılık andımın, bu tutkunun ateşinde kül olmak ve bu küllerden yeniden kendini yaratmak olduğunu şimdi daha iyi kavrıyorum. 
 
Kendimde yaşamı yaratmak kararımda en önemli güç kaynaklarımdan biri de kadının partileşme silahı olan YAJK’tı. YAJK, hem Başkan Apo’nun kadınla yoldaş olunabileceğine inancın eseridir, hem de inanıyorum ki Başkan Apo öğretisinin kurumlaşmasının, yayılmasının ve derinleşmesinin önemli silahlarından biri olacaktır. Bu yüzden YAJK’ı daha da büyütmek her Kürt kadınının, hatta bölge halklarının kadınlarının asli görevidir.
 
Başkanım
 
Zafer tanrıçamız Zilan yoldaşın vasiyetine bağlılığımla, O’nun görkemli eylemine sadece özüyle değil, biçim itibariyle de cevap olmak isterdim. Fakat zindan koşullarında bu mümkün değil. Bu Newroz’da ayağa kalkan binlerce çocuk yüreğinin masumiyetiyle buluşmak, bu vasiyetin takipçisi olmakla mümkündür. Özgürlük tutkum çok büyük. Bu tutkuyu yaşam gücüne dönüştürebilmek için tek varlığımı, kendimi Başkan Apo’ya adıyorum. Kadınlar, küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdırlar. Küllerinden yeniden doğmayı başaran bunun kıvılcımı olan her kadın, özgür Kürdistan’ın dokuyucusu olacaktır. Ancak bu bile Başkan Apo’ya cevap olmaya yetmez. Cevap olabilmek için karartılan her yüreğin ateşte arınması gerekir. Ben ancak kendi yüreğimi verebilecek güçteyim.
 
Kendimi Newrozlaştırırken, beynimi ve yüreğimi, bedenimin her hücresini bu öğretinin yoluna adadığımı bir kez daha belirtiyor, bağlılık andımı yineliyorum.
 
Yaşasın Başkan Apo ve O’nun Özgürlük Öğretisi!
 
Yaşasın PKK, ERNK, ARGK!
 
Yaşasın Özgür Ülke, Özgür İnsan!
 
Kahrolsun Her Türden Egemenlik ve İşbirlikçiler!
 
Devrimci Selam ve Saygılarımla.”