Halide Türkoğlu: Cezalandırılmak istenen Kobanê Devrimi ve kadın kazanımları

  • 11:05 22 Mayıs 2024
  • Siyaset
ANKARA - DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, kadın gündemini değerlendirdiği basın toplantısında Kobanê Davası’na dikkat çekerek, “Cezalandırılmak istenen Kürt halkıdır, Kürt halkının elde ettiği kazanımlardır, kadınlar öncülüğünde gerçekleştirilen Kobanê Devrimi ve kadın kazanımlarıdır” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, kadın gündemine ilişkin parti binasında basın toplantısı düzenledi. Konuşmasına başlarken Cumartesi Anneleri'nin direnişini selamlayan Halide, “Mücadelemiz mücadelenizdir” mesajı verdi. 
 
‘İktidarın normalleşme süreçlerini en iyi bilen biz kadınlarız’
 
Kobanê Davası’nda verilen kararla hukuksuzluğu hep birlikte yaşadıklarını söyleyen Halide, “İktidarın normalleşme süreçlerini en iyi bilen biz kadınlarız. 31 Mart yerel seçimlerinden sonra büyük bir hezimet yaşayan iktidar, ‘normalleşme, yumuşama’ gibi kavramlarla kendi normal politikalarını, Kobanê kumpas davasında arkadaşlarımıza yüzlerce yıllık ceza vererek göstermiştir. Her kriz yaşadığında bir normalleşmeden bahsediyorlar. Pandemi sürecinde yüzlerce insan hayatını kaybederken normalleşme yaşıyoruz diyerek yine yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Yine bir deprem felaketinden sonra iktidarın bir normalleşme sürecini hep birlikte hatırlıyoruz. Bu depremle birlikte, bu büyük felaketle birlikte, bu iktidar yaşadığı her krizde bir normalleşme süreci başlatmıştır ki ne yazık ki bu iktidarın bekasının normalleşme sürecidir. İşte bu krizde de iktidarın pek çok alanda yaşadığı pek çok krizde Kobanê Kumpas Davasında verilen cezalarla bu iktidarın normalinin düşmanlık hukukundan bağımsız gelişmediğini bize gösterdi” diye konuştu.
 
‘Yüzlerce yıllık cezaların hukuki hiçbir dayanağı yoktur’
 
İktidarın normalleşme söylemlerini daha önceki pratiklerinden bildiklerini ifade eden Halide, “Bizler bu iktidarın normalini Kürt halkına düşmanlığından biliriz. Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle dayanışma içerisinde olan sosyalistlere, kadınlara düşmanlığından biliriz. Kadınların haklarına ve kazanımlarına saldırılarından, İstanbul Sözleşmesinden çekilmesinden biliyoruz. İlk günden beri bu davanın siyasi bir kumpas davası olduğunu söyledik. Kobanê’de insanlık suçu işleyen IŞİD’i aklama davası olduğunu söyledik. Nihai davada verilen karar da bunu açık bir şekilde göstermiştir. Arkadaşlarımız, Kobanê üzerinden yapılan suçlamaların tamamından beraat etmiştir. Çöktürme planı kapsamında, gizli tanık beyanlarıyla hazırlanan binlerce sayfalık iddianameleriyle Kobanê Kumpas Davası çökmüştür. Arkadaşlarımıza verilen yüzlerce yıllık cezaların hukuki hiçbir dayanağı yoktur, bu cezalar siyasi saiklerle verilmiştir” ifadelerini kullandı.
 
Ödenen bedellere hafıza olacağız ve hesabını soracağız
 
Halide konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Cezalandırılmak istenen Kürt halkıdır, Kürt halkının elde ettiği kazanımlardır, kadınlar öncülüğünde gerçekleştirilen Kobanê Devrimi'dir, kadın kazanımlarıdır. Buna izin vermeyeceğiz. Sevgili Figen Yüksekdağ’ın da dediği gibi 'Son sözü direnenler söyler.' Biz de sevgili Figen Yüksekdağ, Pervin Oduncu, Zeynep Ölbeci, Zeynep Karaman ve buradan adını sayamadığımız tüm tutsak kadın yoldaşlarımıza sözümüzü yineliyoruz. Kadınların son sözü direnişi ve mücadeleyi büyütmektir. Aysel Tuğluk’a sözümüzdür. Hesabını soracağız. Bizler direnerek daha çok mücadele ederek birbirimize özgürlük olacağız. Bitmeyecek, ödenen bedellere hafıza olacağız ve hesabını soracağız. Kobanê devrimi kadın devrimidir diyerek, bulunduğumuz her yerde bunu savunmaktır emeğimiz. Ev ev, kapı kapı dolaşarak kadın örgütlülüğünü büyüterek çalışacağız. Kadın dayanışmasına olan inancımızla alanları, sokakları, meydanları kadınların direnişine bürümekle yol açacağız. Cezaevlerinde rehin tutulan tüm arkadaşlarımız için daha fazla örgütlenecek, dayanışmamızı ve mücadelemizi büyüteceğiz. Hiç kimsenin yaşamlarımızdan çalmasına izin vermeyeceğiz.
 
Tecride karşı tecrit yoktur diyen bir bakan
 
22 yıl boyunca heybesini baskı, zor, şiddet, hak gaspı, irade gaspları ile büyüten kumpaslarla var olmaya çalışan adaletten yoksun bir iktidar ve bu iktidarın güdümünde olan bir bakanlık gerçekliği ile karşı karşıyayız. Evet bu ülkede bir Adalet Bakanlığı var. Adında adalet, uygulamalarında ise her türlü adaletsizliğin olduğu bir bakanlık. 25 yıldır Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecride karşı “tecrit yoktur” diyen bir bakan. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine karşı sessizliğini koruyan bir bakan. 75-80 yaşındaki anneler barış istediği için cezaevlerine konulurken tek bir söz dahi kurmayarak, bu tutuklamaları onaylamıştır.
 
Anneler üç haftadır engelleniyor
 
Bakın, ‘Sayın Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununda demokratik çözüm’ diyerek ülkenin dört bir yanından anneler üç haftadır Ankara’ya geliyor. Adalet Bakanlığı’na giderek taleplerini iletmek isteyen anneler, her defasında genel merkezimizin kapısından dahi çıkamıyorlar. Niye? Çünkü iktidarın talimatıyla annelerin çıkışları kolluk güçleri tarafından engelleniyor. Bu engellemenin adı barış talebine karşı savaşta ısrardır. Bu engellemenin adı hakikatin kamu önünde bilinmesini engellemektir. Annelerin mücadelesi, kadınların mücadelesi savaşsız, sömürüsüz bir yaşam içindir. Soruyoruz Sayın Adalet Bakanı’na, annelerle görüşmekten neden kaçıyorsunuz, neden korkuyorsunuz? Bu ülkede en onurlu mücadeleyi veren annelerle görüşmek neden sizi korkutuyor? Korkmayın, bıkmadan usanmadan barış talebini haykıran kadınlardan, annelerden bu ülkeye zarar gelmez.
 
Kadın özgürlük mücadelesi yürütenlerden yanayız
 
Kadın cinayetlerine karşı mücadele edenlerden, kadın yoksulluğuna, işsizliğine karşı direnenlerden, kadın özgürlük mücadelesi yürütenlerden korkmayınız, bu ülkeye zarar gelmez. Bu ülkeye en büyük zararı tecrit politikalarında ısrar edenler vermektedir. Sayın Öcalan üzerinde tecridi derinleştirerek Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatanlar, bu ülkeye en büyük zararı vermektedir. Adalet Bakanlığı derhal annelerin taleplerini dinlemeli ve bu haklı talepleri hayata geçirmelidir. Unutulmasın ki annelerin barış talebi, başta biz kadınlar olmak üzere demokrasiden, eşitlikten ve özgürlükten yana olan tüm kesimlerin talebidir.
 
Yeni işkence sistemi adli koğuşlar
 
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine derhal son verilmelidir. Bakın cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine her gün bir yenisi ekleniyor. Sibel Örkmez ve Sedanur Uğur, Wan’da yaşanan irade gaspını protesto ettikleri için tutuklandı. Kadın Koordinasyonu ve PM üyemiz Senem Eriş ise Mayıs şehitlerinin anmasına katıldığı için tutuklandı. Her üç arkadaşımıza da gözaltına alındıkları ilk günden itibaren işkence edilmiştir. Yeni işkence sistemleri ise arkadaşlarımızın zorla adli koğuşlarda tutulmasıdır. Sibel ve Sedanur defalarca kez siyasi koğuşa geçmek istediklerini söylemelerine rağmen bu talep reddedilmiştir. Arkadaşlarımız yakın zamanda 30 adli tutsağın saldırısına uğramıştır. Koordinasyon üyemiz Senem Eriş, yine polise mukavemet gerekçesiyle kendi isteği dışında zorla adli koğuşta tutulmaktadır. Polise mukavemet diyerek arkadaşlarımızı adli koğuşlarda tutmak, tecridin farklı biçimlerde cezaevlerinde nasıl uygulandığının da göstergesidir.
 
Onlarca kadına istihdam alanı yaratılabilir 
 
Savaş ve şiddet politikalarının yarattığı yoksulluk, kadınları her geçen gün daha fazla etkiliyor. Bakın, yakın zamanda tasarruf tedbirleri diyerek bir genelge yayınlandı. Bu genelge, biz kadınlar açısından aynı zamanda iktidarın fuzuli, keyfi harcamalarının itirafı niteliğindedir. Kamuoyuna yansıyan verilere göre bu sarayın 1 dakikalık gideri neredeyse iki asgari ücretli çalışanın maaşına denk geliyor. Bu ülkede kadınlar başta olmak üzere insanlar yoksullukla, işsizlikle sınanırken, çalışanlar ise sömürü koşullarına razı edilmektedir. Emekçiler açlık sınırının bile altında ücrete mahkûm edilirken egemenlerin sarayında 1 dakikada 36 bin lira harcanmaktadır. Bu demek oluyor ki bu sarayın kaynakları her gün bir saat kısılsa 2 milyon 160 bin TL tasarruf edilecek. Sarayın bir saatlik masrafını kısarak onlarca kadına istihdam alanı yaratılabilir. Kadın yoksulluğunu gidermeye dönük bütçe oluşturulabilir. Kadınlar kendi yaşam alanlarında üretime dahil olabilir. Bu genelge, sarayın giderlerinden kısılmayacağı, kadınların bütçesinden çalmaya devam edileceğinin de itirafıdır. Bu iktidarın kadın yoksulluğunu gidermeye dönük bir derdi yok, kadınların bedenlerine, kararlarına nasıl müdahale ederim derdi var.
 
Kadınların bedeni üzerine söz kurmaktan vazgeçin
 
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıp nüfus artış hızındaki düşüşü değerlendirerek bunun bir “varoluşsal tehdit” olduğunu söylüyor. Bu ülkede tehdit olan nüfus artış hızının düşmesi değil, savaş rejimi ve politikalarınızdır. Asıl tehdit sizin zihniyetinizdir, asıl tehdit katmer katmer artan kadın yoksulluğunun, işsizliğinin derinleşerek artmasıdır. Aşımızdan ekmeğimizden çalınmasıdır. Bu iktidarın savaş politikalarında ısrar etmesidir tehdit olan. Kadınların bedenleri ve yaşamları üzerine söz kurmaktan vazgeçin. Ancak siz iktidar olanlar da çok iyi bilsin ki yoksulluğun daha kadınlaşmasına izin vermeyeceğiz. Kendi öz gücümüzle, kadın özgürlükçü halkların yönetimi olan kendi yönetimlerimiz için yerel yönetimler anlayışımızla, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelemizle bulunduğumuz her yerde hakkımızı, emeğimizi savunacağız.
 
Yasalara ihtiyaç var 
 
Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı bu ülkenin normalidir. İlgili tüm bakanlıkları ve başkanlıkları ile bu düşmanlık üzerinden eylem planlamaları yapılmaya devam ediliyor. İlk plan 15 Mayıs günü kadının çıkarıldığı Aile Bakanı tarafından açıklandı, “Aileyi koruma ve güçlendirme eylem planı” diyorlar. Adından da anlaşılacağı üzere kadını koruma ve güçlendirme değil, kadının içerisinde şiddet gördüğü, katledildiği aileyi güçlendirme üzerinden bir eylem planı! Boşanma, evlilik, doğum üzerinden kurgulanmış bir plan. Ben sizinle sadece bu ayın verilerini paylaşıyorum. Yılları paylaşırsam eminim ki hepiniz bu ülkede kadınlara yönelik bir savaş var dersiniz. AKP-MHP’nin inşa ettiği ailenin kadınlara yönelik savaşı başlık da bu olurdu.
 
Cinsiyetçi zihniyetle mücadeleye ihtiyacımız var
 
2024 Nisan ayında 32 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Bu katliamlar aile içerisinde yaşanıyor. Evlerinin içinde dahi can güvenliği olmayan kadınların aileyi güçlendirmeye değil, yaşamlarını koruyacak yasalara ihtiyacı var. Erkek egemenliğini esas alan cinsiyetçi zihniyetle mücadeleye ihtiyaç var. O yüzden samimiyseniz, bu cinayet ve şiddeti durdurmak için binbir emekle kadınların mücadele ve taleplerine ses olan İstanbul Sözleşmesine ve sözleşmenin tüm maddeleriyle uygulanmasına ihtiyaç olduğunu görürsünüz. Eğer bir eylem planı çıkarılacaksa, kadına yönelik şiddetle mücadele üzerinden çıkarılmalıdır. Kadının içinde şiddet gördüğü aile gerçekten bir aile midir? Erkeğin güçlendirildiği, şiddeti hak olarak gördüğü bir hane hangi kadına ve hangi çocuğa yaşam olabilir ki? Siyasi iktidarın ve erkek egemen düzenin, sermayenin yaşamlarımızı talan ettiği, emeğini çaldığı kadınların, kadın yoksulluğunu giderme üzerinden bir eylem plan çıkarılmasına ihtiyaç var.
 
Nefret suçu fetvalarından vazgeçsin
 
Yine bir eylem planı da bu ülkede çocuk istismarlarına, kadına yönelik şiddet ve katliamlara ses çıkarmayan, her defasında kadınları hedef alan Diyanet’ten geldi. 4 yıllık stratejik planını açıklayan Diyanet, 2 milyon TL’yi nefret suçlarını örgütlemeye ayırmış. Yine iktidarın makul ailesini koruma bahanesiyle, güçlendirme adına farklı cinsel kimlikleri, LGBTİ+ bireyleri hedef almak için bütçe ayırmışlar. Sanırsınız, aileyi korumak isteyen bu iktidar, cinsiyetçi, kutuplaştırıcı, emeği sömüren, halkı ve kadınları yoksullaştıran, yönetim ilişkileri ile toplumu yozlaştıran özel savaş politikaların sorumlusu bu iktidar değilmiş gibi, 22 yıldır bu ülkeyi yönetirken kadınları ve gençleri bedenen, ruhsal ve siyasal açıdan sömüren bu iktidar değilmiş gibi Diyanet nefret fetvası vermeye devam ediyor. İyi bilinsin ki biz kadınlar bu ülkede nefret suçlarını körükleyen tüm politikalarla mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Yaşam hakkına yönelik gerçekleştirilen bu saldırıyı asla kabul etmeyeceğiz. Diyanet nefret suçlarını körükleyeceğine, düşman hukukuyla kadınları hedef almaktan, nefret suçu fetvalarından vazgeçsin. Halkın ekmeğini, çocukların, kadınların, gençlerin yaşam hakkını ve geleceğini çalarak yaptığı lüks harcamalarının hesabını versin öncelikle.
 
27 Mayıs’ta H.Z’nin davasında olacağız
 
Hepinizin bildiği gibi, İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde görevli asistan Doktor S.E., 11 Mart 2023’te nöbetçi hemşire H.Z.’ye cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınmış; ancak serbest bırakılmıştır. Davanın karar duruşması da 27 Mayıs'ta görülecek. Bizler DEM Parti Kadın Meclisi olarak takip edeceğiz. Tüm kadınlara çağrımızdır; gelin hep birlikte bu davanın takipçisi olalım. Ben bu davanın özelinde şu iki noktayı vurgulamak istiyorum. Şayet bugün Çalışma Bakanlığı tarafından İLO 190 imzalanmış olsaydı, çalışma alanlarında toplumsal cinsiyete dayalı şiddet bu kadar derinleşmeyecekti. Bu vesileyle ilgili bakanlığa soruyoruz. İLO 190’ı neden imzalamıyorsunuz?
 
Kadınlar kazanılmış haklarından vazgeçmeyecek
 
Kamuoyunda sıcaklığını koruyan bir diğer konu Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan 9. Yargı paketi. Yargı paketinin taslağının, Kurban Bayramı'ndan sonra meclise geleceği kamuoyuna yansıyan bilgiler arasındadır. Taslak geldiğinde elbette ki en büyük muhalefeti yine biz kadınlar yapacağız. Öncelikle medeni kanun gibi önemli bir meseleyi torba bir yasayla sunmak başlı başına bir sorundur. Kadınlarla, kadın örgütleri ile tartışmadan, ortaklaşmadan kadınlar adına yapılan her yasal düzenleme, yasal değişiklik eksiktir, yanlıştır. 9. Yargı paketinin taslağına dair kamuoyuna yansıyan birkaç bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi kadınların evlendikten sonra erkeklerin soyadını almasını, eşitliğe aykırı bularak iptal etmişti. Ancak 9. Yargı paketinin taslağında bunun kabul edilmeyeceği, kadınların evlendikten sonra kendi soyadını kullanmakla birlikte, evlendiği kişinin soyadını almasının zorunlu olduğu belirtiliyor. Bunun teknik olarak aykırılıkları olduğu gibi zihniyet olarak kadını aile dışında bir varlık olarak görmediğinizin kanıtı ve dayatmasıdır. Biz kadınlar varız ve erkeğe göre tanımlanmak zorunda değiliz.
 
Kadınlar adına karar verme yetkisi kimsenin haddi değildir
 
Bir diğer konu yine aynı yasa taslağında, 6284 sayılı yasanın en temel işlevlerinden biri olan önleyici ve koruyucu tedbir kararına uymama yaptırımının yolu uzatılmak istendiği bilgileri kamuoyuna yansımıştır. Yetkilileri uyarıyoruz. Kamuoyuna yansıyan bu bilgiler doğruysa, bu taslak asla meclise sunulmamalıdır. Anlaşılacağı üzere şimdiye kadar gelen yargı paketlerinin tamamında olduğu gibi, bundan sonra gelecek olanlar da yine kendi otoritelerini güçlendirmeye dönüktür. Uyarıyoruz, kadınlar adına karar verme yetkisi kimsenin haddi değildir. Esas olan kadınların kararıdır. Aile reisliğini güçlendirecek, 6284 sayılı yasaya yönelik her saldırı kadınların bariyerine çarpacaktır, bu böyle bilinsin. Böyle bir tasarıyı aklından geçirenler, bunu meclise sunmayı planlayanlar iyi bilsinler ki kadınlar kazanılmış haklarından asla vazgeçmeyecek.
 
Hilvan ve Peri kadınlarındır, gençlerindir
 
Kadın özgürlük mücadelemize olan inançla, 31 Mart seçimlerinde bir kez daha kadın iradesi kazandı. Erkek egemen iktidara, kayyım rejimine karşı kadınlar “eş başkanlık ve eşit temsiliyet mor çizgimizdir” diyerek ısrarını yineledi. Bu iradeye saygı duymayanlar Hilvan ve Peri seçimlerini usulsüzlüklerle iptal ettiler. 2 Haziran’da her iki ilçemizde de, bir kez daha kadın iradesi kendini gösterecektir. Bizler DEM Parti Kadın Meclisi olarak Hilvan’da, Peri’de günlerdir 2 Haziran seçimlerine hazırlanıyoruz. Çalışmalarımızı ilk günkü inanç ve kararlılığımızla sürdürüyoruz. Sözlerimi bitirmeden önce Hilvan ve Peri’de yaşayan kadınlara seslenmek istiyorum. Sevgili kadınlar başardık, yine başaracağız. Hilvan ve Peri kadınlarındır, gençlerindir. Bu inanç ve kararlılıkla çalışma ve irademize sahip çıkma zamanıdır diyorum. Nasıl yaşayacağımıza, nasıl yönetileceğimize karar veriyorsak biz kadınlar kendimizi de kentimizi de biz yöneteceğimizin vaktidir. 2 Haziran’da bir kez daha Hilvan’da, Peri’de kadınlar kazanacak, eş başkanlık ve eşit temsiliyet ilkemiz kazanacak diyorum. Bu inanç ve kararlılıkla hepinizi selamlıyorum. Yaşasın Kadın Dayanışması. Jin Jiyan Azadi.”